19 Eylül 2015 Cumartesi

PORTOBELLO CADISI (PAULO COELHO)

PORTOBELLO CADISI  (PAULO COELHO)


·         Kim lambayı yaktıktan sonra onu kapının ardına gizler ki; Işığın amacı daha çok ışık yaratmak, insanların gözlerini açmak, çevremizdeki mucizeleri aydınlığa çıkarmaktır.
·         Boş inançlar ne kadar saçma görünürse görünsünler, insanoğlunun düş gücüne yerleşip kalırlar ve insanlar tarafından fazla düşünülmeden sık sık kullanılırlar.
·         Kimse kimseyi yönlendiremez. Bütün ilişkilerde iki taraf da ne yaptığını bilir, sonradan taraflardan biri kullanıldığından yakınsa bile.
·         Bize yol gösterenlere körü körüne güveniriz, çünkü bizden daha fazla bildiklerine inanırız. İnanırız da bizden daha fazla bilmediklerine kalıbımı basarım. Öğretirken öğrendikleri söylemişlerdi.
·         Yüce Ana’dan bize yol göstericiler göndermesini bekleriz, o ise izlememiz gereken yolun işaretini gönderir yalnızca.
·         Bakire’nin (elbette cinsel bakirelikten söz etmiyorum) arayışı bütünüyle bağımsız oluşundan kaynaklanır ve öğrendiği her şey karşısına dikilen güçlüklere tek başına karşı koyabilme yeteneğinin meyvesidir.
·         Şehit kendini tanımanın yolunu acıyla, teslimiyetle, çileyle bulur. Azize, yaşamın gerçek nedenini koşulsuz sevgide ve karşılığında hiçbir şey istemeden verme yeteneğinde bulur. Cadı, varlığını eksiksiz ve sınırsız hazzın peşine düşerek doğrular. Kadınlar genellikle bu geleneksel dişi arketiplerinden birini seçmek zorundadırlar. Ama Athena bunların dördü birdendi.
·         Kim olduğumuzu anlamanın en iyi yolu, çoğu zaman başkalarının bizi nasıl gördüğünü öğrenmektir.
·         Kültürün genlerle aktarılan bir şey olmadığını anlattım ona.
·         Athena, Yunanistan’ın başkenti, aynı zamanda Yunanlıların bilgelik, akıl ve savaş tanrıçasının adı olduğunu biliyorum.
·         Athena üniversiteden ayrılma kararını bildirdiğinde; Böylesine kökten bir adım atmadan önce biraz daha düşünmesini istedim, ama o Robert Frost’tan şu dizeleri okudu;
Ormanda iki yol belirdi önümde, ve ben
Daha az yürünmüş olanı seçtim,
Bütün fark buradaydı işte
·         Dünyanın varlığını uyum içinde sürdürmesi için tek gereken, her varlığın doğa yasalarına uymasıymış.
·         Tanrının bütün yaratıkları içgüdüleriyle hareket ederler ve yalnızca programlandıkları şeyleri yaparlar.
·         İsa efendimiz On Emir’den çok daha güçlü bir bağ yaratmıştı ve bu bağın adı sevgiydi.
·         İster insan olsun ister tanrı, sevgiye tümüyle teslim olmak, kendi rahatımız ve karar verme yeteneğimiz de dahil her şeyden vazgeçmek demektir.
·         Müzik bizi yalnızca rahatlatan ya da alıp götüren bir şey değil, bundan öte bir şey, bir ideoloji. Bir insanın ne tür müzik dinlediğine bak, nasıl biri olduğunu anlarsın.
·         Tüm yaraları iyileştiren zaman, bana tuhaf bir şey de öğretti; hayatta birden fazla insanı sevmenin mümkün olduğunu. (Athena’nın eşi)
·         Aşkın büyüklüğünü, bir yolun uzunluğunu ya da bir binanın yüksekliğini ölçer gibi ölçemezsiniz.
·         Athena’dan çevresinde gördüğü ve işittiği her şeye dikkat etmesini istedim. Rüzgârda kıpırdayan yapraklar, göldeki dalgacıklar, ötüşen kuşlar, havlayan köpekler, ortalıkta koşuşturan çocukların bağırtıları; her şey yetişkinlere anlaşılmaz gelen tuhaf bir mantığa ayak uydurur gibiydi. Her şey hareket ediyor ve her şey belirli bir ritimle hareket ediyor. Ses çıkarıyor. İlk insanlar belki bundan korkmuşlardı, ama çok geçmeden korkunun yerini huşu almıştı. Bunun bir üstün Varlığın kendileriyle iletişim kurması olduğunu anlamışlardı. Ona yanıt vermek için, çevrelerindeki sesleri ve hareketleri taklit etmeye başladılar, dans ve müzik böyle doğdu.
·         Ağızlar açılmıyorsa, söylenecek önemli bir şey var demektir.
·         Verteks (matematikte üçgenin tepe açısı) içimizde gizlidir, onu kabullenir ve ışığını fark edebilirsek ona erişebiliriz.
·         Bir tepeye, kutsal bir dağa tırmanan bir dağcıymışsın gibi, bitkin düşünceye kadar dans edeceksin. Soluk soluğa kalıncaya, soluğun kesilinceye kadar dans edeceksin; öyle ki, sonunda kim olduğunu unutasın, zaman ve mekânla hiçbir bağın kalmasın.
·         Aynı enerjiyle kenetlenmiş bir topluluk, herkesin transa geçmesini sağlayan bir ruh ortamı yaratıyor.
·         Yalnızlık, ne kadar bastırmaya çalışırsak o kadar güçleniyor, ama yok sayarsak gücünü yitiriyor.
·         Ev sahibi; Topluluğumuza sevgiyi bulmak için mi katıldınız? Topluluğunuza hayatıma bir anlam aradığım için katıldım.
·         Dans ederken, ruh dünyasıyla gerçek dünya mutlu bir biçimde bir arada var olurlar. Klasik bale yapanlar neden parmaklarının ucunda dans ediyorlar, biliyor musunuz? Aynı anda hem yere değiyorlar, hem de göğe erişiyorlar da ondan. (s61)
·         Değişikliği nasıl mı fark ettim? Çalışanlar orkestra gibidir, iyi bir yönetici de orkestra şefine benzer; kimin ahengi bozulduğunu, kimin gerçekten kendini vererek çaldığını, kimin orkestraya ayak uydurmakla yetindiğini anlar.
·         Bazen düşünüyorum da, birçok meslektaşımın verimliliği geliştirmek için pek bir şey yapmaması aslında çok mantıklı; Başaramazlarsa, yetersiz diye niteleniyorlar. Başarılı olursa, o zaman da düzeyi sürekli geliştirmek zorunda kalıyorlar ki bu da erken bir kalp krizini garantiliyor.
·         Birinden bir sırrı öğrenmek istiyorsanız, onu ürkütmemeniz gerekir. (s65)
·         Kuşlar, ötmeyi, yiyecek bulmalarına, yırtıcılardan korunmalarına ya da parazitlerden kurtulmalarına yardımcı olacağı için öğrenmezler.  Darwin’e göre kendilerine bir eş bulmanın ve türlerini sürdürmenin tek yolu bu olduğu için öterler.
·         İnsan soyunun evrimi ile bir banka şubesinin evrimi arasında ne fark var? Hiçbir fark yok. İkisi de aynı yasaya bağlı; Yalnızca en güçlü olan hayatta kalır.
·         “Müşteri hizmetlerinde daha verimli olmak için müzikten yararlanmaya başladılar.” Bir başka yönetici bunun hiç de yeni bir fikir olmadığını, süpermarketlerin de aynı yöntemi kullandıklarını, müşterileri daha çok şey almaya kışkırtan hızlı müzikler çaldıklarını söyledi. (s68)
·         Bir gün yirmi dört saatten ve sonsuz sayıda andan oluşur. Her anın farkında olmamız ve ister bir işle uğraşıyor, ister hayatla ilgili derin düşüncelere dalmış olalım her anı sonuna kadar yaşamamız gerekir. (s68)

·         İlkeler;
1.       Hepimizin bilinmeyen, büyük olasılıkla sonsuza kadar da bilinmeyecek bir yeteneği vardır. Yine de bu yetenek müttefikimiz olabilir. Bu yetenek ölçülmesi ya da ekonomik değer verilmesi mümkün olmadığından, hiçbir zaman ciddiye alınmaz.
2.       İnsanlar ruhlarının söylemeye çalıştığını bedenleriyle dile getirebildikleri sürece kökeninin hiç önemi yok.
3.       Çalışanlarımın, işe gelmeden jimnastik ya da aerobik yapmaya özendirmek yerine, onlardan en az bir saat dans etmelerini istiyorum. Bu bedeni ve zihni canlandırıyor. Biriken enerjiyi işlerine yönlendiriyorlar.
4.       Müşteriler ve çalışanlar aynı dünyada yaşarlar; gerçeklik, beyne giden bir dizi elektriksel uyarılardan başka bir şey değildir. Gördüğümüzü sandığımız şey, beynin tümüyle karanlık bir bölgesine giden bir enerji atışıdır. Ama başkalarıyla aynı dalga boyunu yakalarsak, o gerçekliği değiştirmeyi deneyebiliriz. Sevinç de tıpkı heyecan ve sevgi gibi bulaşıcıdır. Hüzün, depresyon ya da nefret de öyle, müşteriler ve öteki çalışanların “sezgisel” olarak kapabilecekleri şeyler. Performansı arttırmak için, pozitif uyartıları canlı tutacak mekanizmalar yaratmalıyız. (s70)
·         Yüce Allah rahimdir, her zaman yanımızdadır. Dürüst bir hayat sürdürmen yeterlidir.
·         Sabır neden bu kadar önemlidir? Çünkü bir şeye dikkatimizi vermemizi sağlar.
·         Ruhun beyninle iletişim kurabilirse daha çok şeyi değiştirebilirsin.
·         Düşüncenin sözden önce geldiğini anlattım ona. Düşünceden önce de, onu oraya yerleştiren ilahi kıvılcımın geldiğini.
·         Öğretmen nedir? Öğretmen bir şeyler öğreten biri değil, öğrencinin zaten bildiği şeyi keşfetmesi için ona esin veren kişidir. (s77)
·         Yazdığın kalem yalnızca bir araç. Bilinci yoktur, onu elinde tutanın arzularına boyun eğer. (s78)
·         İki tür yazı vardır;
1.       Salih olmakla birlikte ruhtan yoksundur. Hattat yazma tekniğinde ustalaşmışsa da yalnızca işin zanaatına odaklanmıştır. O yüzden yazı gelişmez, kendini tekrar eder.
2.       Hem büyük teknik vardır hem de ruh. Bunun için, hattatın meramının kelimeyle uyum içinde olması gerekir. O zaman, en hüzünlü mısralar  bile yürek parçalayıcı olmaktan çıkarlar, yolda karşılaşılan basit olaylara dönüşürler.
·         Yolun kendisi, seni bu yola yönelten şeyden daha önemli. Bir keresinde, sana dans etmeyi öğreten kişinin müziği yalnızca kafasında hayal ederek de dans edebildiğini anlamıştım.
·         Eğer bütün kelimeler bitişik olsaydı bir anlam çıkmazdı ya da en azından anlamı çıkarmak çok zor olurdu. (s81)
·         Kelimelerde uştalaştın, ama henüz boşluklarda ustalaşmadın. Zihnini yoğunlaştırdığın zaman elin kusursuz, bir kelimeden öbürüne geçerken yolunu şaşırıyor. (s82)
·         Okuduğunuz bütün o kitapları göz önüne alırsak, dans ederek bir ışık görmemizi sağlayan transa benzer bir duruma gelebileceğimize inanıyor musunuz? Ve ışın bize, mutlu olup olmadığımızdan başkan bir şey söylemediğine? Elbette inanıyorum, ama bu yalnızca dansla olmaz, dikkatimizi odaklandırmamızı ve bedeni ruhtan ayırmamızı mümkün kılan her şeyle olur. (s93) Örneğin; yogayla, duayla ya da Budistlerin meditasyonuyla.
·         Bütün yollar farklı olduğu halde, her zaman insanların bir araya geldikleri, birlikte coşup kendinden geçtikleri, karşılaştıkları zorlukları tartıştıkları ve kendilerini Yüce Ana’nın Yeniden Doğuşu’na hazırladıkları bir noktada olduğunu açıklayabilirdim. (s95)
·         Oradan oraya göç edenler için zaman yoktur, yalnızca mekan vardır, o yüzden olup biteni bu gün gibi hatırlarız.
·         Saçlarımı çözdüler, göbek bağını kesip bitrkaç düğüm attılar ve bebeği kucağıma verdiler. Geleneklerimiz (Çingene), babaya ait bir beze sarılmasını gerektirir.
·         Bütün fırtınalar yıkım getirir, ama yağmurla birlikte hem tarlalar sulanır, hem de göyüzünden bilgelik yağar. (s107)
·         Bütün fırtınalar gelip geçer, ne kadar şiddetliyse o kadar kısa sürer.
·         Biz torağın sahibi değiliz, toprak bizim sahibimiz. (s110)
·         Eskiden durmadan yolculuğa çıkardık, çevremizdeki her şey bizimdi; bitkiler, su, arabalarımızla geçtiğimiz topraklar. Yasalarımız doğa yasalarıydı: Güçlü olan ayakta kalırdı ve biz zayıflar, ebedi sürgünler gücümüzü gizlemeyi, ancak gerekli olduğunda kullanmayı öğrenmiştik.
·         Biz tanrının evreni yarattığına inanmayız. Tanrı’nın evren olduğuna, bizim onun içinde, onun da bizim içimizde olduğuna inanırız. (s110)
·         Benim halkım kan bağıyla bağlı olduğum insanlar değil, düşüncelerimi paylaştığım insanlar. (s111)
·         Birine tapınmanın o kişiyi dünyamızın dışına yerleştirmek anlamına geldiğini söyledim.
·         Peki, evreni tek başımıza kutlayabilecekken bunu neden topluca yapıyoruz?  Çünkü onlar benim, ben de onlarım.
·         Bakire olmadığım için Çingene geleneğine göre başörtüsü takmam gerekiyordu.
·         Öğren, ama öğrenirken her zaman yanında başkaları da olsun. Yalnız başına arama, çünkü yanlış bir adım attığında yanında sana doğru yolu gösterecek kimseyi bulamazsın. (s115)
·         Mutluluk nedir?  Mutluluğun aşk olduğunu söylüyorlar. Oysa aşk mutluluk getirmez, hiçbir zaman da getirmemiştir. Tam tersine sürekli bir kaygı durumudur aşk, bir savaş meydanıdır; kendi kendimize sürekli olarak acaba doğru mu yapıyorum diye sorduğumuz uykusuz gecelerdir. (s120)
      
      Nisan/2015

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder