22 Şubat 2023 Çarşamba

ÇOCUKLUKLA SOHBET

Çocuk konuşmayı bilmez seslerle, mimiklerle, hareketlerle anlatmaya çalışır derdini. Daha olmadı basar yaygarayı. Yaşlandıkça küçülür beyin anlatamaz olursun derdini. İşaretlerle, hareketle anlatmaya çalışırsın. Konuştuğunu zannedersin ama anlamsız sözcukler çıkar ağzından. agresifleşir, kimi içine çekilir çaresizlikten.



1 Aralık 2022 Perşembe

Anılar, Düşler, Düşünceler- Carl Gustav Jung

Biz denetleyemediğimiz ya da yalnızca bir bölümünü yönlendirebildiğimiz ruhsal bir süreciz.

Yaşam bana hep kök gövdeden beslenen bir bitkiyi anımsatır. Yaşamın kök gövdede saklandığı ve görünmez olduğu doğrudur. Toprağın üzerinde görünense tek bir yaz dayanır, sonra da solup gider.

Yaşamın dışsal gerçeklerinin çoğu belleğimden silindi ya da onları hayal meyal anımsıyorum. Oysa "öbür" gerçek olan, bilinçdışıyla mücadelem belleğime bir daha hiç unutulmamacısına kazındı. Onlarla her zaman zenginlik ve doyum buldum.

Tanrı insan değildir. Büyüklüğü insan olmamasında yatar. Aynı anda hem iyi hemde ürkütücüdür ve bu nedenle herkes doğal olarak bu büyük tehlikeden kendini korumaya çalışır. İnsanlar yalnızca onun sevgisine ve iyiliğine sığınırlar çünkğ onun akıl çelici ve yok edici yönüne kurban düşeceklerinden korkarlar.

Şeytanı suçlamanın bir anlamı yok, çünkü o da Tanrı tarafından yaratılmıştı. Yalnızca Tanrı gerçekti; yok edici bir ateş ama aynı zamanda, tanımlanamaz bir inatetti o.

Din, insanın Tanrı ile kişisel iletişimini oluşturmaya yarayan ruhsal bir davranış. (Biedermann-Doğmatik Hıristiyanlık yayın 1869)

Tanrının Doğası; Tanrının kendini ancak insan egosuyla, tüm kozmosu içine alan tek ve dünyaüstü bir ego arasında bir benzeşme yaptıktan sonra algılanabilecek bir kişilik.
(Biedermann-Doğmatik Hıristiyanlık yayın 1869)

Alışılmış anlamda bilime hayranlık duymama karşın, onun bizi Tanrı'nın dübyasına yabancılaltırdığını ve bunun sonucunda, hayvanlarda olmayan bir bozulmaya yol açtığını düşünüyordum. Hayvanlar sevecen ve sadıktılar, depişken depillerdi. Onlara güvenebilirdiniz. İnsanlara gelince; onlara her zamankinden daha az güveniyorum.

Tanrı'nın dünyasının yeryüzündeki göstergesi, doğrudan doğruya ondan gelen ve bir tür iletişimi sağlayabilen bitkiler dünyasıyla başlıyordu. Bitkiler iyi durumda da, kötü durumda da yerlerinden kımıldanamıyorlar. Kendilerine özgü amaçları olmadan ve hiç sapma göstermeden, Tanrının güzekliğini ve düşüncekerini ifafe ediyorlar. Ağaçlar gizem doluydu ve bence, yaşamın anlaşılması olanaksız anlamının nesnelleşmesiydiler. Bu nedenle insanın bu anlamı ve onun şaşırtıcı işlemlerini en yakından duyumsadığı yerler ormanlardı. Buna karşın insankar ve dopru dürüst hayvanlar Tanrının bağımsızlığını elde etmiş parçalarıydı.

Taş varoluşun kendisi olmakla kalmıyor, onun dibi olmayan gizemini de içeriyordu. Ruhun domutlaşmış biçimiydi. Taşı, tam bilinçli olmasa da, hem canlı hem de ölü maddenin ilahi yapısını özümsemiş olmasıydı.

Karşı yönden bana doğru gelen fırtına, durmacasına geçmişe doğru akan ve sğrekli arkamda solupunu hissettiren zanandı, tüm canlıöarı büyük bir güçle emen. Biz de ilerlemeyi sürdürerek bir süre için ondan kaöabiliriz. Geçmiş ürkünç bir gerçektir ve varlığını sürdürürken tatmin edici bir yanıt bulup canını kurtaramayan herkesi yakalar.

Aile ruhuyla bir consensus oluştuurabilen birey, kendini bu dünyada güven içinde hisseder.

Tanrıyı tanımanın kanıtlananayacağını biliyordum fakat bildiğin balkabir şey de, bunun günbatımının güzelliği ve gecenin ürkütücülüğü vibi kanıtkara gerek olmayan bir şey olduğuydu.

İnancın en büyük günahı deneyime izin vermemesiydi.

Ruh olmasaydı ne bilgi ne de sezgi olurdu.

Gerçekler kalıcıdır,silinip atılamazkar ve er geç biri onlarla karşılaşır ve ne bulduğunun bilincine varır.

Dıçtan bakıldığında, hastakukkarın verdiği trajik tahribatı görürüz ama çopu zanan bize yüz çevirmiş olan ruhlarının öbür yüzünü kavrayamayız.

Günümüzde, bizi tehdit eden tehlikenindoğadan gelmedini, insan ve kitle ruhundan kaynaklandıpını açımça görüyoruz.

Her terapistin başka bir bakış açısına açık olabilmesiiçin üçüncü bir kişiye gerejsşnimi vardır. Analistkere her zaman "Kendinize itiraflarınızı dinleyecek bir baba ya da anne bulun" öğüdünü verirşm. Kadınlar, bu rol için biöilmiş kaftandır. Kusursuz sezgileri ve keskin ekeltirel iç görüşleri vardır.

26 Ağustos 2022 Cuma

PENCERE

İçeriden baktığında dış dünyayı, umudu, özgürlüğü düşlersin. Dışarıdan baktığında meraklanır, içindeki yaşamı, gizemi ararsın. Her iki tarafta sensin.

Takvor Teodorosyab
27.08.2022

15 Kasım 2021 Pazartesi

ZAMANA DAİR

 Zaman benim kaybedebileceğim bir şey değil, ben ancak zamanda kaybolabilirim.

Ne kadar zamanım kaldığını düşünme gerek yok, çünkü hiç zamanın olmadı zaten. Ben zamana aittim, zaman bana değil.

Kafamı kurcalayan bu düşünce de ne?  diye soramam olsa olsa kafamla kurcalayacağım bir düşünce vardır.

Gördüğüm, duyumsadığım bu evren benimle ilgili değil,  ben onunla ilgili yüz bin ansiklopediden oluşan bir setin içindeki herhangi bir harfim.

Evrenin büyüklüğünü düşününce en büyük derdimne kadar büyük olabilir? diye düşünmeden edemiyorum.

Ben benden başka bir şey değilim, benden başka bir şey benim için değil; kimiz zaman ben, benden başka bir şey içinim.

Önemsiz olmak önemli değil, önemli olmak asıl sorun.


Kaynak: benebrud instegram paylaşımı

DÖRT ARKETİP

İnsan yaşamının esas gailesi, kendi tedavisidir,yani kendi eksikliklerini tamamlamak, çatışmalarını çözümlemek ve zedelenmişliklerin ızdurabını azaltmaktır.

Doğanon yarım bıraktığını sanat tamamlar. İnsan yaradılışın tamamlanması için gereklidir. Çünkü insanon kendisi ikinci bir yaratıcıdır. Dünyaya nesnel varlığını kazandıran odur.


8 Ekim 2021 Cuma

YENİ BİR YAŞAM (J. Krishnamurti)

 Mutluluğunuzu fark ettiğiniz anda mutluluk kaybolur.


Hayat sürekli kapımızı çalar, daha fazlasını görebilelim diye pencerelerimizi iterek açmaya çalışır; eğer biz korkudan dolayı kapımızı kilitler, bütün pencereleri kapatırsak, daha yüksek sesle çalar.

İyi veya kötü olduğunu söylemek düşünce etkinliğini sonlandırmak demektir.

Hırslı insan en korkak insandır, çünkü kendisi olmaktan korkar.

Eğer bir şey biriktirilebiliyorsa, deneyimle toplanabiliyorsa o şey hakikat değildir, çünkü bu toplamanın altında sahiplenme ruhu yatar.

Mutsuz, zavallı ve sefalet içinde bulunduğunuzdan nihai, kalıcı bir mutluluk arıyorsunuz. Kalıcı mutluluğu sormak yerine size musallat olup hem fiziksel hem de psikolojik acılar veren hastalıklardan nasıl kurtulacağınızı öğrenin.

Hayat başkalarından öğrenilecek bir şey değildir. Hayat deneyim biriktirmeden anbean dinlemeniz, anlamanız gereken bir şeydir.

Asla bir nedenle işe başlamayın, çünkü her nedeni geçersiz kılan bir başka karşıt-neden bulunabilir ve siz akıl yürütme ağına takılıp kalırsınız.

Karanlıktan korkuyorsanız dışarıya çıkmaya cesaret edemezsiniz.

KESİŞEN YAZGILAR ŞATOSU (ITALO CALVINO)

Kararsızın Öyküsü (s66)

Bütün yolların kesiştiği, bütün seçimlerin denk düştüğü, yaşam boyu beklenenle ele geçirilen arasındaki boşluğun doldurulduğu “Her Şey Kenti” ne gelen genç adam tahta oturan Tanrıya/Meleğe sormuş “Bu kent senin mi? Hayır senin. Burada bütün dileklerin gerçekleşir.

Genç adam şaşkınlık içinde “Susadım” der.

Tanrı birbirinin eşi iki kuyuyu gösterip “Hangisinden içmek istiyorsan seç” der.

Seçim yapmak, bir seçimi ve bir reddi gerektiriyor, bir şeyi alıp kalanından vazgeçmeyi. Geldiği gibi dönüp gitse daha iyi; Ama arkasını dönünce delikanlının kentten çıkmasını engeller gibi iki balkona çıkmış iki kraliçeyi görüyor. Biri sağ elinde diğeri sol elinde kılıç tutuyor. Durun bakayım, birinin elinde kuşkusuz kılıç, ama ötekinin elindeki galiba bir kaz tüyü ya da kapalı pusula, belki bir flüt yoksa bir kağıt keseceği mi? Kadınlar kendisini bulması gereken gencin önünde iki ayrı yolu işaret ediyorlar.  

Biri, hep saldırganlığı, kestirip atmayı gerektiren tutkuların yolu, öteki ise düşünmeyi ve yavaş yavaş öğrenmeyi öneren aklın yolu.

Öcünü Alan Ormanın Öyküsü (s75)

Hayvanlarla bitkiler sürekli birbirlerini parçalayıp yutsalar da, ormanın bir yasası var. Zamanında durmasını bilmeyen güç, ister insan ister öküz ister akbaba olsun, çevresini çöle döndürür ve kendisi de orada geberip karıncalarla sineklere yem olmaktan kurtulamaz.

Zor Kurtulan Savaşçının Öyküsü (s80)

Savaşlarda iki tür çarpışma öğütlenir; ya çekinmeden ortaya atılırsın, kim çıkarsa bahtına onunla vuruşursun, ya da düşmanların arasından birini seçip sonuna kadar teke tek dövüşürsün.