19 Eylül 2015 Cumartesi

KARDEŞİMİN HİKAYESİ  (Zülfü Livaneli)   



  • Normal olarak insanlar, bir tanıdıklarının ölüm haberini aldıklarında üzüntü belirtirler. Evet üzüntü belirten bir şeyler söylemeliydim ama duyguları öğrensen bile, dozunu ayarlamayı bilmiyordum henüz, Yani beynim biliyordu ama kalbim bilmiyordu. (s12)
  • Can denen şey, insan bedeninden çıkıp gidiveriyor ve insanlar bunun sonucunda aklını kaçıracak kadar sarsılıyorlar. (s16)
  • İnsanın biyolojik fonksiyonlarına aşırı bir anlam yükleme çabası içindeyiz. Çünkü hiçlik çok geliyor. (s 16)
  • Hiç kimse doğan bebeğin bir gün öldürülebileceğini, bir cinayete veya bir kazaya kurban gidebileceğini, idam edilebileceğini, savaşta ölebileceğini düşünmez. (s17)
  • Anladım ki insan soyunun duygularını anlatan psikolojik derinliklerine inebilen tek bir birikim vardır: Edebiyat. (s20)
  • Herkes öleceği günü saati bilseydi, geriye sayım ne kadar zor olurdu, düşünsenize. (s31)
  • Haddini bilmeyip de ay tanrıçasına aşık olan çobana verilen cezayı biliyor musunuz? Kaderini bilmekti. ( sf. 31)
  • Gelecekte neler yaşanacağını, yarın ne olacağını bilmek! Bundan daha korkunç bir ceza yoktur dünyada. (s31)
  • İnsan soyu zayıf, kırılgan, ölümlü, her türlü hastalığa, kazaya, acıya açık ama kendini avutarak yaşıyor, bunları unutuyor. (s31)
  • Hayatın özü, büyük sırrı; olmazsa olmazı: Unutmak. Eğer unutmak diye bir şey olmasaydı, yaşam da olmazdı. İnsan, unutmadan hayatını sürdüremez. (s31)
  • İnsanın hayattaki başlıca görevi kendine iyi bakması ve mümkün olduğu kadar uzun yaşamasıdır. (s40)
  • Duygularla ve egoyla çarpılmamış, serinkanlı, duru bir gözlem alışkanlığı var. Her şeyi ve herkesi gözlerim. Birçok insan bunu yapamaz, çünkü aşırı derecede kendi duygularıyla ve egosuyla meşguldür. Başkalarıyla ilgilenemez. (s53)
  • Kurgunun hayattan daha gerçek olduğunu, daha doğrusu gerçeği anlamanın tek yolu olduğunu biliyor musunuz? (s58)
  • Hayatın tek gerçek yanı kurgudur, yani hikayelerde anlatılanlardır. (s83)
  • Bilim edebiyata yetişemezdi, hiçbir zaman yetişememişti ki zaten. (s84)
  • Oidipus denince kulağa ne kadar soylu geliyor değil mi? Oysa Oidipus ödemli ayak demek. (Kardeşimin Hikayesi (s84)
  • Edebiyat hayatı anlamanın tek yoludur. (s84)
  • Her şey bir hikayedir ve nereye kadar gerçek olduğunu bilmemize imkan yoktur. (s92)
  • İnsanlar delidir. Neyi niçin yaptıklarını bilmezler. Beyinlerinde bir diktatör vardır, onları hormonları yönetir ama bunun farkında olmazlar, kendi iradeleriyle davrandıklarını sanırlar. (s92)
  • Güvenip her şeyi anlatmamı istiyorsan, senin de bana güvenmen gerekir. (s103)
  • Sarılmak bir ihtiyaçtır, hem sizin sarılmanız, hem de karşınızdakinin size sarılması, harika bir şeydir. (s105)
  • Aşk dünyanın en tehlikeli, en öldürücü duygusudur. (s106)
  • Aşk dendiğinde küçülüyordu her şey. O zaman gerçek aşka ne ad verdiğimi sordu. 'Karasevda' dedim. (s108)
  • Aşk, insanın iradesini elinden alır. Seni yönetmeye başlar, mantık kaybolur, doğru dürüst düşünemezsin. Birine aşık olmak gözü bağlı olarak, bir uçurumun kıyısında yürümek demektir. Sonu ölüm de olabilir, cinayet de, intihar da. (s108)
  • Rus kızı votka gibidir, tek başına içilir, hiçbir şey istemez ama Türk kızı rakı gibidir. Yanında meze ister, peynir kavun ister. (s130)
  • Derinden âşık olmayan insanlar kendilerini kıskançlığa kaptırır. Sevdiğinin bir başka bedenden zevk almasını istemez ama bu, aşk ile sahip olmanın birbirine karışmış halidir. Sahip, sevdiği insan mutlu olacaksa bile bunu bir başkasıyla yapmasını istemez. Hatta bu durumda sevdiğinin ölmesini tercih eder. Ama bir de aşkın en yüksek noktası var. Kıskanmayı bile unutmak. Onu mutlu eden her şeyi ve herkesi sevmek. O noktada sahiplenmek biter, saf aşk kalır. (s144)
  • Sen özgür olduğunu, kararlarını kendinin aldığını sanıyorsun ama mutlak bir kölesin aslında. O küçük bir soğana benzer organın kölesi. Neslinin devamı için sana çocuk yaptırmak istiyor. Bunun için çiftleşip çocuk yapacak uygun bir erkek arayışı içindesin. Bebek istediğini sanıyorsun ama aslında isteyen sen değilsin; o. Belli bir yaşta ihtiyaç ortadan kalkıverir. Bebeği yaptıktan sonra da hipofiz, seksten çok, besleme, koruma, sahip çıkma talimatları yağdırır. Ta ki menopoza kadar. Ya sonra. Diktatör talimatlarını yine değiştirir ve artık kadının bencilleşmesini, kendi rahatına bakmasını emreder. Zaten doğa açısından yaşamasıyla yaşamaması birdir artık. (s156)
  • Nietzsche, “aktif unutma” Hayvanlarla insanlar arasında temel bir tarihsellik farkı vardı, Hayvanların tarihselliği yoktu; dün ve bugün arasında bir fark hissetmezlerdi. Bu tarihsel bilinç insana özgüydü ve hayvanları kıskanmamız için bir sebepti. İnsanın geçmişini araştırması acı veren bir deneyimdi. Mutlu olabilmenin tek şartı” unutmayı” başarabilmekti. Hayvanların yaptığı gibi neredeyse hafızasız yaşamak ve mutlu olmak mümkündür ama hiçbir şeyi unutmadan yaşamak imkânsızdır. (s185)
  • Mirabeau’ ya göre unutma, hayata hizmet etmek için yaratıcı bir biçimde geçmişi yeniden biçimlendirme, zararları telafi etme ve aktif bi
    r unutma eylemiydi. (s186)
  • Bir damla kan ve bin endişe.' İşte unutmayı başaramayan insanın trajedisi bu sözlerde gizli. Ömrünü endişeyle tamamlamaya ve sürekli acı çekmeye mahkum olan zavallı ruh. (s186)
  • Yeni düşünce geliştirmek kadar, veriler arasındaki bağlantıları belirlemek de önemli. (s187)
  • Hikaye anlatmak, belki de insan türünün en ayırt edici özelliğiydi. (sf.208)
  • İnsanın en kötü yalanı, kendine karşı olanıdır. (s222)
  • Siz insanlar, et yiyen vahşi yaratıkları, kurtları, çakalları yemiyorsunuz. Onlar sizin kardeşleriniz. Niye, sadece otla beslenen hayvanları yiyorsunuz da et yiyenlere dokunmuyorsunuz. Sümerlerden bu yana bütün kutsal kitaplarda “kesici dişleri olan hayvanları yememe” kuralı var.(s228)
  • Zenginlik insana ait bir özellik değil. Para insanın doğal bir parçası değil. Kaybolabilir, çalınabilir, soyut bir kavram. Hayatta anlamlı olan değerler parayla sahip olunamayanlar. Kitap, çalışacak insan, eşya alabilirsin; bunlar bilginin, dostluğun, paylaşma duygusunun yerini tutamaz.
  • Zengin aptallar paranın çok önemli olduğunu sanıyorlar, bu yüzden de servetlerinin kendilerine ruhsal bir ayrıcalık, özel bir mutluluk getirmesini bekliyorlar. Bu mümkün olmayınca, içleri de boş olduğu için can sıkıntısı başlıyor. Konuşacak bir şeyleri olmadığı için kağıt, tavla oyunu falan oynayarak tahammül edebiliyorlar bu hayata ve de birbirlerine. Ya da işkolik oluyorlar. (s250)
  • Okuyan insan dünyanın aklına yaslar sırtını. (s 250)
  • Ne mutlu cehaletin koruyucu rahmi içinde bir cenin gibi büzülüp yatanlara (s 250)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder