KARDEŞİMİN HİKAYESİ (Zülfü Livaneli)
- Normal
olarak insanlar, bir tanıdıklarının ölüm haberini aldıklarında üzüntü
belirtirler. Evet üzüntü belirten bir şeyler söylemeliydim ama duyguları
öğrensen bile, dozunu ayarlamayı bilmiyordum henüz, Yani beynim biliyordu
ama kalbim bilmiyordu. (s12)
- Can
denen şey, insan bedeninden çıkıp gidiveriyor ve insanlar bunun sonucunda
aklını kaçıracak kadar sarsılıyorlar. (s16)
- İnsanın
biyolojik fonksiyonlarına aşırı bir anlam yükleme çabası içindeyiz. Çünkü
hiçlik çok geliyor. (s 16)
- Hiç
kimse doğan bebeğin bir gün öldürülebileceğini, bir cinayete veya bir
kazaya kurban gidebileceğini, idam edilebileceğini, savaşta ölebileceğini
düşünmez. (s17)
- Anladım
ki insan soyunun duygularını anlatan psikolojik derinliklerine inebilen
tek bir birikim vardır: Edebiyat. (s20)
- Herkes
öleceği günü saati bilseydi, geriye sayım ne kadar zor olurdu,
düşünsenize. (s31)
- Haddini
bilmeyip de ay tanrıçasına aşık olan çobana verilen cezayı biliyor
musunuz? Kaderini bilmekti. ( sf. 31)
- Gelecekte
neler yaşanacağını, yarın ne olacağını bilmek! Bundan daha korkunç bir
ceza yoktur dünyada. (s31)
- İnsan
soyu zayıf, kırılgan, ölümlü, her türlü hastalığa, kazaya, acıya açık ama
kendini avutarak yaşıyor, bunları unutuyor. (s31)
- Hayatın
özü, büyük sırrı; olmazsa olmazı: Unutmak. Eğer unutmak diye bir şey
olmasaydı, yaşam da olmazdı. İnsan, unutmadan hayatını sürdüremez. (s31)
- İnsanın
hayattaki başlıca görevi kendine iyi bakması ve mümkün olduğu kadar uzun
yaşamasıdır. (s40)
- Duygularla
ve egoyla çarpılmamış, serinkanlı, duru bir gözlem alışkanlığı var. Her
şeyi ve herkesi gözlerim. Birçok insan bunu yapamaz, çünkü aşırı derecede
kendi duygularıyla ve egosuyla meşguldür. Başkalarıyla ilgilenemez. (s53)
- Kurgunun
hayattan daha gerçek olduğunu, daha doğrusu gerçeği anlamanın tek yolu
olduğunu biliyor musunuz? (s58)
- Hayatın
tek gerçek yanı kurgudur, yani hikayelerde anlatılanlardır. (s83)
- Bilim
edebiyata yetişemezdi, hiçbir zaman yetişememişti ki zaten. (s84)
- Oidipus
denince kulağa ne kadar soylu geliyor değil mi? Oysa Oidipus ödemli ayak
demek. (Kardeşimin Hikayesi (s84)
- Edebiyat
hayatı anlamanın tek yoludur. (s84)
- Her
şey bir hikayedir ve nereye kadar gerçek olduğunu bilmemize imkan yoktur.
(s92)
- İnsanlar delidir. Neyi niçin yaptıklarını bilmezler.
Beyinlerinde bir diktatör vardır, onları hormonları yönetir ama bunun
farkında olmazlar, kendi iradeleriyle davrandıklarını sanırlar. (s92)
- Güvenip
her şeyi anlatmamı istiyorsan, senin de bana güvenmen gerekir. (s103)
- Sarılmak
bir ihtiyaçtır, hem sizin sarılmanız, hem de karşınızdakinin size
sarılması, harika bir şeydir. (s105)
- Aşk
dünyanın en tehlikeli, en öldürücü duygusudur. (s106)
- Aşk
dendiğinde küçülüyordu her şey. O zaman gerçek aşka ne ad verdiğimi sordu.
'Karasevda' dedim. (s108)
- Aşk,
insanın iradesini elinden alır. Seni yönetmeye başlar, mantık kaybolur,
doğru dürüst düşünemezsin. Birine aşık olmak gözü bağlı olarak, bir
uçurumun kıyısında yürümek demektir. Sonu ölüm de olabilir, cinayet de,
intihar da. (s108)
- Rus
kızı votka gibidir, tek başına içilir, hiçbir şey istemez ama Türk kızı
rakı gibidir. Yanında meze ister, peynir kavun ister. (s130)
- Derinden
âşık olmayan insanlar kendilerini kıskançlığa kaptırır. Sevdiğinin bir
başka bedenden zevk almasını istemez ama bu, aşk ile sahip olmanın
birbirine karışmış halidir. Sahip, sevdiği insan mutlu olacaksa bile bunu
bir başkasıyla yapmasını istemez. Hatta bu durumda sevdiğinin ölmesini
tercih eder. Ama bir de aşkın en yüksek noktası var. Kıskanmayı bile
unutmak. Onu mutlu eden her şeyi ve herkesi sevmek. O noktada sahiplenmek
biter, saf aşk kalır. (s144)
- Sen özgür olduğunu, kararlarını kendinin aldığını
sanıyorsun ama mutlak bir kölesin aslında. O küçük bir soğana benzer
organın kölesi. Neslinin devamı için sana çocuk yaptırmak istiyor. Bunun
için çiftleşip çocuk yapacak uygun bir erkek arayışı içindesin. Bebek
istediğini sanıyorsun ama aslında isteyen sen değilsin; o. Belli bir yaşta
ihtiyaç ortadan kalkıverir. Bebeği yaptıktan sonra da hipofiz, seksten
çok, besleme, koruma, sahip çıkma talimatları yağdırır. Ta ki menopoza
kadar. Ya sonra. Diktatör talimatlarını yine değiştirir ve artık kadının
bencilleşmesini, kendi rahatına bakmasını emreder. Zaten doğa açısından
yaşamasıyla yaşamaması birdir artık. (s156)
- Nietzsche, “aktif unutma” Hayvanlarla insanlar arasında
temel bir tarihsellik farkı vardı, Hayvanların tarihselliği yoktu; dün ve
bugün arasında bir fark hissetmezlerdi. Bu tarihsel bilinç insana özgüydü
ve hayvanları kıskanmamız için bir sebepti. İnsanın geçmişini araştırması
acı veren bir deneyimdi. Mutlu olabilmenin tek şartı” unutmayı”
başarabilmekti. Hayvanların yaptığı gibi neredeyse hafızasız yaşamak ve
mutlu olmak mümkündür ama hiçbir şeyi unutmadan yaşamak imkânsızdır.
(s185)
- Mirabeau’
ya göre unutma, hayata hizmet etmek için yaratıcı bir biçimde geçmişi
yeniden biçimlendirme, zararları telafi etme ve aktif bi
r unutma
eylemiydi. (s186)
- Bir
damla kan ve bin endişe.' İşte unutmayı başaramayan insanın trajedisi bu
sözlerde gizli. Ömrünü endişeyle tamamlamaya ve sürekli acı çekmeye mahkum
olan zavallı ruh. (s186)
- Yeni
düşünce geliştirmek kadar, veriler arasındaki bağlantıları belirlemek de
önemli. (s187)
- Hikaye
anlatmak, belki de insan türünün en ayırt edici özelliğiydi. (sf.208)
- İnsanın
en kötü yalanı, kendine karşı olanıdır. (s222)
- Siz
insanlar, et yiyen vahşi yaratıkları, kurtları, çakalları yemiyorsunuz.
Onlar sizin kardeşleriniz. Niye, sadece otla beslenen hayvanları
yiyorsunuz da et yiyenlere dokunmuyorsunuz. Sümerlerden bu yana bütün
kutsal kitaplarda “kesici dişleri olan hayvanları yememe” kuralı
var.(s228)
- Zenginlik
insana ait bir özellik değil. Para insanın doğal bir parçası değil.
Kaybolabilir, çalınabilir, soyut bir kavram. Hayatta anlamlı olan değerler
parayla sahip olunamayanlar. Kitap, çalışacak insan, eşya alabilirsin;
bunlar bilginin, dostluğun, paylaşma duygusunun yerini tutamaz.
- Zengin
aptallar paranın çok önemli olduğunu sanıyorlar, bu yüzden de
servetlerinin kendilerine ruhsal bir ayrıcalık, özel bir mutluluk
getirmesini bekliyorlar. Bu mümkün olmayınca, içleri de boş olduğu için
can sıkıntısı başlıyor. Konuşacak bir şeyleri olmadığı için kağıt, tavla
oyunu falan oynayarak tahammül edebiliyorlar bu hayata ve de birbirlerine.
Ya da işkolik oluyorlar. (s250)
- Okuyan
insan dünyanın aklına yaslar sırtını. (s 250)
- Ne
mutlu cehaletin koruyucu rahmi içinde bir cenin gibi büzülüp yatanlara (s
250)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder