GÖZLEMCİLERİ GÖZLEMLEYENİN GÖZLEMİ (Friedfich Dürrenmatt)
Ne gelecek? Gelecek ve gidecek? Bilmiyorum, hiçbir şey
sezmiyorum. Bir örümcek, belirli bir noktadan hedefine doğru indiğinde, önüne
hep, ne denli çırpınsa da ayağını basamayacağı boş bir uzam görür. Benim
durumumda böyle; önümde hep boş bir uzam; beni öne doğru götüren ise, arkamda
kalmış bir sonuçtur. Bu yaşam ters ve dehşet verici, dayanılacak gibi değil.
(Kierkegaard)
1
2
3
4
·
İnsanın birisini sevdiği sanısına kolaylıkla
kapılabildiğini, aslında yalnız kendi kendini sevdiğini,
·
Yaşamın anlamının yaşamın kendisi olduğuna ve bu
yüzden yaşamın ilkesel olarak katlanılamaz oluşuna ilişkin, yaşamın kendisine
sıkı sıkıya bağlı kavrayışın yol açtığı psikosomatik (psikolojik kökenli fiziksel hastalıklar) bir görüngü olarak
tanımlandığını,
·
Bir kimseden gizliden gizliye nefret eden ve
nefret ettiği kimsenin bunu bildiğini ansızın öğrenen birisi için kaçıp
gitmekten başka çare kalmayacağını
5
·
Hiçbir insanın kendi kendisiyle özdeş
olmadığını, çünkü insanın zamana bağlı oluşunu, tam olarak söylemek gerekirse
her saniye bir öncekinden başka bir insan olduğunu söyleyerek,
·
Her gözlemlenenin bir gözlemleyeni olduğu, bu
gözlemleyenin şimdi gözlemlenen tarafından gözlemlendiğinde kendisinin de bir
gözlemlenene dönüştüğü yolundaki mantıksal saptamanın kanıtlanmış olduğunu,
bunun sıradan bir mantıksal ilişki olduğunu, ancak gerçekliğe aktarıldığında
tehdit edici bir etkisi bulunduğunu, kendisini gözlemleyenlerin, kendisi onları
gözlemlediğinde suçüstü yakalandıkları duygusuna kapıldıklarını, suçüstü
yakalanmanın aşağılanma duygusu uyandırdığını, aşağılanma duygusunun da çoğu
zaman saldırganlığa yol açtığını,
·
Herkesin herkes tarafından gözlemlendiği
duygusuna kapıldığını ve herkesi gözlemlediğini, insanın günümüzde gözlem yapan
insan olduğunu, devletin insanı her
zaman daha ince yöntemlerle gözlemlediğini, insanın her zaman daha ümitsizlik
içinde, gözlemleniyor olma duygusundan kaçmaya çalıştığını, devletin insandan
ve insanın devletten her geçen gün daha çok kuşkulandığını, yine her devletin
öteki devletleri gözlemlediğini ve her devletin kendisini gözlemlediğini
sandığını,
·
insanın doğayı da daha önce hiç görülmedik bir
biçimde gözlemlediğini, bunun için kameralar, teleskoplar, stereoskoplar, radyo
teleskopları, röntgen teleskopları, mikroskoplar, elektron mikroskopları,
senkrotonlar, uydular, uzay araçları, bilgisayarlar gibi her geçen gün daha da
duyarlılaşan araçlar bulunduğunu, doğanın sırlarının her geçen gün yeni
gözlemlerle, milyarlarca ışık yılı uzaklıktaki kuvarslardan, milimetrenin
milyarda biri kadar küçük parçacıklara dek, elektromanyetik ışıkların ışıyan
kütle oldukları ve kütlenin de katılaşmış donmuş ışıma olduğu bilgisine
varıncaya kadar, daha da çözüldüğünü, insanın doğayı bugüne kadar hiç bu kadar
çok gözlemlememiş olduğunu, insanın karşısında doğanın adeta çırılçıplak
durduğunu, hiçbir sırrının kalmadığını ve sömürüldüğünü, kaynaklarının har
vurulup harman savurduğunu, doğa da kendi açısından onu gözlemleyen insanları
gözlemliyormuş ve saldırganlaşıyormuş gibi geldiğini,yalnızca bir direniş,
bilinçli bir karşı koyma olduğunu, buna karşılık zararlı maddeleri zararsız
kılmanın, yeni virüslerin, depremlerin, kuraklıkların sellerin, fırtınaların ve
yanardağ patlamalarının ise, gözlemleniyor olma durumuna karlı alınmış önlemler
oldukları,
·
Gözlemlemenin bir nesneleştirme olduğunu
·
Gözlemlenmiyor olmanın kendisine dikkate değer
bulunmamak gibi geldiğini dikkate alınmamış olmanın önemsiz olma, önemsiz
olmanın ise anlamsız olma gibi geldiğini, bu yüzden varoluşlarının
anlamsızlığından duydukları korku yüzünden herkesin birbirini gözlemlediğini,
birbirinin fotoğraflarını ve filmlerini çektiklerini, insana bir anlam
kazandırmak için onu artık kendisinden başka kimin gözlemleyebileceğini, böyle
bir evren canavarı karşısında kişileşmiş bir tanrının, herkesi teker teker
gözlemleyen, dünyanın hükümdarı ve baba olarak Tanrı’nın olanaklı olmadığını,
·
Kişileşmemiş bir tanrının düşünülebileceğini,
duygunun her şey olduğunu, adın ise ses ve dumandan ibaret olduğunu, gökyüzünün
kor ateşiyle sise büründüğünü, insan yüreğinin çini sobasına tutsak edildiğini,
ama insan zihninin de, insan dışında bir anlam daha uyandırmaktan aciz
olduğunu, çünkü düşünülebilir ve yapılabilir her şeyin, mantığın, metafiziğin,
matematiğin, doğa yasalarının, sanat yapıtlarının, müziğin, şiir ve yazın
sanatının yalnızca insan sayesinde anlam kazandığını, insan olmayınca
düşünülmeyen ve böylece anlamsız olan düzeyine düştüğünü,
·
İnsanlar silahlanma yarışına girerlerse bu
yarıştakilerin elbette birilerini gözlemlemek zorunda kalacaklarını, sonsuza
dek silahlanabilmeyi umduklarını, silahlanma yarışı olmazsa, bu yarışa
girenlerin anlamsızlığa düşeceklerini, oysa silahlanma yarışı herhangi bir
arıza yüzünden atom bombasıyla yapılan bir havai fişek gösterisine yol açarsa,
hiç kimsenin izlemediği bir havai fişek gösterisinden başka bir şey
olmayacağını,
·
Ölümü, tüm gazetelerde yer aldığını, şimdi
gözlemlendiğini ve böylelikle dikkate alındığını ve aradığı anlamı bulduğunu
söyledi. (s26)
6
·
Gelecekten beliren, şimdiki zamana göz kırpan ve
geçmişe gömülen sayısız Ben zinciri olduğu, bu yüzden Ben diye adlandırılan
şeyin geçmişte biriken tüm Ben’ler için bir ortak ad olduğunu, bu adın sürekli
büyüyen ve gelecekten gelip şimdiki zamandan geçerek düşen Ben’le örtüleceğini,
yaşantı ve anı kırıntılarının bir toplamı olacağını, en alttaki yaprakların
çoktan humusa dönüştüklerini ve yeni kopup aşağı doğru süzülen yapraklar
sayesinde gitgide yükselen bir yaprak yığınına benzetilebileceğini, bunun da
bir Ben kurgusuna götüren süreç olduğunu, bu süreçte herkesin kendi Ben’ini
uyduracağını, kendine az çok iyi oynamaya çalışacağı bir rol yazacağını, bir
kimsenin bir karakter olarak ortaya çıkıp çıkmamasının onun oyunculuk
başarısına bağlı olduğunu, bir rolü ne denli bilinçsiz ve kasıtsız bir biçimde
oynarsa, o denli sahici bir izlenim bırakacağını, bilinçli bir oyunculuğun bir
yapaylık izlenimi bıraktığını,
7
8
9
·
Avrupa’nın trajik olana, İslam kültürünün ise
yazgısal olana eğilim gösterdiğini,
10
11
12
13
·
Beni öne doğru götüren ise benim arkamda (bag)
duran bir sonuçtur.
14
15
16
17
18
·
Gerçek eğitimin, üstesinden gelinmek istenen
dünyadan nasıl yararlanılacağını öğrenmek olduğunu kavramıştı.
·
Hırsızların fotoğrafını çekmek için hırsızlar
gibi düşünmek gerekirdi, hırsızlar açıkgöz olurlar ve ışıktan korkarlardı.
19
20
·
Tarıya inanıp inanmadığını sordu. Eğer bir tanrı varsa, bu tanrının arı tin
olarak arı gözlemleme olduğu ve evrimsel bir biçimde boşalan ve arı hiçliğe
akan madde sürecine müdahale etme olanağının bulunmadığı, protonlar bile
parçacıklarına ve bu akış içinde yeryüzü, bitkiler, hayvanlar ve insanlar
ortaya çıktığına ve yok olduğuna göre Tanrının ancak arı gözlemleme ise kendi
yaratımına bulaşmadan kalabileceği
·
Duyuların arı gözlemi boyadıkları ve bu yüzden
bu iğrenç dünyadan uzak durmak yerine ona katılmış olduğu,
·
Yaşantının içinde geçtiği zamanı ve uzamı
yalnızca kameranın saptayabileceği, kamera olmazsa yaşantının akıp gideceği,
daha yaşanıldığı anda geçmişe karışacağı, böylelikle yalnızca bir anı ve her
anı gibi saptırılmış, kurgulanmış olacağı
·
Tanrının gözlemlenemeyeceğini, tanrının
özgürlüğünün gizli saklı bir tanrı olmasından kaynaklandığını, ancak kimin
tarafından gözlemlendiğinin ve gülünç duruma düşürüldüğünün ise daha da korkunç
olacağını, bunu bir bilgisayar sisteminin yaptığını, (s93)
21
22
·
Bir oyunun sahnelenebileceği, gerçekliğin ise
sahnelenemeyeceğini, yalnız görüntülenebileceğini,
23
24
Nisan/2015
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder