19 Eylül 2015 Cumartesi

GÖZLEMCİLERİ GÖZLEMLEYENİN GÖZLEMİ (Friedfich Dürrenmatt)

GÖZLEMCİLERİ GÖZLEMLEYENİN GÖZLEMİ (Friedfich Dürrenmatt)


Ne gelecek? Gelecek ve gidecek? Bilmiyorum, hiçbir şey sezmiyorum. Bir örümcek, belirli bir noktadan hedefine doğru indiğinde, önüne hep, ne denli çırpınsa da ayağını basamayacağı boş bir uzam görür. Benim durumumda böyle; önümde hep boş bir uzam; beni öne doğru götüren ise, arkamda kalmış bir sonuçtur. Bu yaşam ters ve dehşet verici, dayanılacak gibi değil. (Kierkegaard)
1
2
3
4
·         İnsanın birisini sevdiği sanısına kolaylıkla kapılabildiğini, aslında yalnız kendi kendini sevdiğini,
·         Yaşamın anlamının yaşamın kendisi olduğuna ve bu yüzden yaşamın ilkesel olarak katlanılamaz oluşuna ilişkin, yaşamın kendisine sıkı sıkıya bağlı kavrayışın yol açtığı psikosomatik (psikolojik kökenli fiziksel hastalıklar) bir görüngü olarak tanımlandığını,
·         Bir kimseden gizliden gizliye nefret eden ve nefret ettiği kimsenin bunu bildiğini ansızın öğrenen birisi için kaçıp gitmekten başka çare kalmayacağını
5
·         Hiçbir insanın kendi kendisiyle özdeş olmadığını, çünkü insanın zamana bağlı oluşunu, tam olarak söylemek gerekirse her saniye bir öncekinden başka bir insan olduğunu söyleyerek,
·         Her gözlemlenenin bir gözlemleyeni olduğu, bu gözlemleyenin şimdi gözlemlenen tarafından gözlemlendiğinde kendisinin de bir gözlemlenene dönüştüğü yolundaki mantıksal saptamanın kanıtlanmış olduğunu, bunun sıradan bir mantıksal ilişki olduğunu, ancak gerçekliğe aktarıldığında tehdit edici bir etkisi bulunduğunu, kendisini gözlemleyenlerin, kendisi onları gözlemlediğinde suçüstü yakalandıkları duygusuna kapıldıklarını, suçüstü yakalanmanın aşağılanma duygusu uyandırdığını, aşağılanma duygusunun da çoğu zaman saldırganlığa yol açtığını,
·         Herkesin herkes tarafından gözlemlendiği duygusuna kapıldığını ve herkesi gözlemlediğini, insanın günümüzde gözlem yapan insan olduğunu,  devletin insanı her zaman daha ince yöntemlerle gözlemlediğini, insanın her zaman daha ümitsizlik içinde, gözlemleniyor olma duygusundan kaçmaya çalıştığını, devletin insandan ve insanın devletten her geçen gün daha çok kuşkulandığını, yine her devletin öteki devletleri gözlemlediğini ve her devletin kendisini gözlemlediğini sandığını,
·         insanın doğayı da daha önce hiç görülmedik bir biçimde gözlemlediğini, bunun için kameralar, teleskoplar, stereoskoplar, radyo teleskopları, röntgen teleskopları, mikroskoplar, elektron mikroskopları, senkrotonlar, uydular, uzay araçları, bilgisayarlar gibi her geçen gün daha da duyarlılaşan araçlar bulunduğunu, doğanın sırlarının her geçen gün yeni gözlemlerle, milyarlarca ışık yılı uzaklıktaki kuvarslardan, milimetrenin milyarda biri kadar küçük parçacıklara dek, elektromanyetik ışıkların ışıyan kütle oldukları ve kütlenin de katılaşmış donmuş ışıma olduğu bilgisine varıncaya kadar, daha da çözüldüğünü, insanın doğayı bugüne kadar hiç bu kadar çok gözlemlememiş olduğunu, insanın karşısında doğanın adeta çırılçıplak durduğunu, hiçbir sırrının kalmadığını ve sömürüldüğünü, kaynaklarının har vurulup harman savurduğunu, doğa da kendi açısından onu gözlemleyen insanları gözlemliyormuş ve saldırganlaşıyormuş gibi geldiğini,yalnızca bir direniş, bilinçli bir karşı koyma olduğunu, buna karşılık zararlı maddeleri zararsız kılmanın, yeni virüslerin, depremlerin, kuraklıkların sellerin, fırtınaların ve yanardağ patlamalarının ise, gözlemleniyor olma durumuna karlı alınmış önlemler oldukları,
·         Gözlemlemenin bir nesneleştirme olduğunu
·         Gözlemlenmiyor olmanın kendisine dikkate değer bulunmamak gibi geldiğini dikkate alınmamış olmanın önemsiz olma, önemsiz olmanın ise anlamsız olma gibi geldiğini, bu yüzden varoluşlarının anlamsızlığından duydukları korku yüzünden herkesin birbirini gözlemlediğini, birbirinin fotoğraflarını ve filmlerini çektiklerini, insana bir anlam kazandırmak için onu artık kendisinden başka kimin gözlemleyebileceğini, böyle bir evren canavarı karşısında kişileşmiş bir tanrının, herkesi teker teker gözlemleyen, dünyanın hükümdarı ve baba olarak Tanrı’nın olanaklı olmadığını,
·         Kişileşmemiş bir tanrının düşünülebileceğini, duygunun her şey olduğunu, adın ise ses ve dumandan ibaret olduğunu, gökyüzünün kor ateşiyle sise büründüğünü, insan yüreğinin çini sobasına tutsak edildiğini, ama insan zihninin de, insan dışında bir anlam daha uyandırmaktan aciz olduğunu, çünkü düşünülebilir ve yapılabilir her şeyin, mantığın, metafiziğin, matematiğin, doğa yasalarının, sanat yapıtlarının, müziğin, şiir ve yazın sanatının yalnızca insan sayesinde anlam kazandığını, insan olmayınca düşünülmeyen ve böylece anlamsız olan düzeyine düştüğünü,
·         İnsanlar silahlanma yarışına girerlerse bu yarıştakilerin elbette birilerini gözlemlemek zorunda kalacaklarını, sonsuza dek silahlanabilmeyi umduklarını, silahlanma yarışı olmazsa, bu yarışa girenlerin anlamsızlığa düşeceklerini, oysa silahlanma yarışı herhangi bir arıza yüzünden atom bombasıyla yapılan bir havai fişek gösterisine yol açarsa, hiç kimsenin izlemediği bir havai fişek gösterisinden başka bir şey olmayacağını,
·         Ölümü, tüm gazetelerde yer aldığını, şimdi gözlemlendiğini ve böylelikle dikkate alındığını ve aradığı anlamı bulduğunu söyledi. (s26)
6
·         Gelecekten beliren, şimdiki zamana göz kırpan ve geçmişe gömülen sayısız Ben zinciri olduğu, bu yüzden Ben diye adlandırılan şeyin geçmişte biriken tüm Ben’ler için bir ortak ad olduğunu, bu adın sürekli büyüyen ve gelecekten gelip şimdiki zamandan geçerek düşen Ben’le örtüleceğini, yaşantı ve anı kırıntılarının bir toplamı olacağını, en alttaki yaprakların çoktan humusa dönüştüklerini ve yeni kopup aşağı doğru süzülen yapraklar sayesinde gitgide yükselen bir yaprak yığınına benzetilebileceğini, bunun da bir Ben kurgusuna götüren süreç olduğunu, bu süreçte herkesin kendi Ben’ini uyduracağını, kendine az çok iyi oynamaya çalışacağı bir rol yazacağını, bir kimsenin bir karakter olarak ortaya çıkıp çıkmamasının onun oyunculuk başarısına bağlı olduğunu, bir rolü ne denli bilinçsiz ve kasıtsız bir biçimde oynarsa, o denli sahici bir izlenim bırakacağını, bilinçli bir oyunculuğun bir yapaylık izlenimi bıraktığını,
7
8
9
·         Avrupa’nın trajik olana, İslam kültürünün ise yazgısal olana eğilim gösterdiğini,
10
11
12
13
·         Beni öne doğru götüren ise benim arkamda (bag) duran bir sonuçtur.
14
15
16
17
18
·         Gerçek eğitimin, üstesinden gelinmek istenen dünyadan nasıl yararlanılacağını öğrenmek olduğunu kavramıştı.
·         Hırsızların fotoğrafını çekmek için hırsızlar gibi düşünmek gerekirdi, hırsızlar açıkgöz olurlar ve ışıktan korkarlardı.
19
20
·         Tarıya inanıp inanmadığını sordu.  Eğer bir tanrı varsa, bu tanrının arı tin olarak arı gözlemleme olduğu ve evrimsel bir biçimde boşalan ve arı hiçliğe akan madde sürecine müdahale etme olanağının bulunmadığı, protonlar bile parçacıklarına ve bu akış içinde yeryüzü, bitkiler, hayvanlar ve insanlar ortaya çıktığına ve yok olduğuna göre Tanrının ancak arı gözlemleme ise kendi yaratımına bulaşmadan kalabileceği
·         Duyuların arı gözlemi boyadıkları ve bu yüzden bu iğrenç dünyadan uzak durmak yerine ona katılmış olduğu,
·         Yaşantının içinde geçtiği zamanı ve uzamı yalnızca kameranın saptayabileceği, kamera olmazsa yaşantının akıp gideceği, daha yaşanıldığı anda geçmişe karışacağı, böylelikle yalnızca bir anı ve her anı gibi saptırılmış, kurgulanmış olacağı
·         Tanrının gözlemlenemeyeceğini, tanrının özgürlüğünün gizli saklı bir tanrı olmasından kaynaklandığını, ancak kimin tarafından gözlemlendiğinin ve gülünç duruma düşürüldüğünün ise daha da korkunç olacağını, bunu bir bilgisayar sisteminin yaptığını, (s93)
21
22
·         Bir oyunun sahnelenebileceği, gerçekliğin ise sahnelenemeyeceğini, yalnız görüntülenebileceğini,
23
24

Nisan/2015

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder