1 Aralık 2022 Perşembe

Anılar, Düşler, Düşünceler- Carl Gustav Jung

Biz denetleyemediğimiz ya da yalnızca bir bölümünü yönlendirebildiğimiz ruhsal bir süreciz.

Yaşam bana hep kök gövdeden beslenen bir bitkiyi anımsatır. Yaşamın kök gövdede saklandığı ve görünmez olduğu doğrudur. Toprağın üzerinde görünense tek bir yaz dayanır, sonra da solup gider.

Yaşamın dışsal gerçeklerinin çoğu belleğimden silindi ya da onları hayal meyal anımsıyorum. Oysa "öbür" gerçek olan, bilinçdışıyla mücadelem belleğime bir daha hiç unutulmamacısına kazındı. Onlarla her zaman zenginlik ve doyum buldum.

Tanrı insan değildir. Büyüklüğü insan olmamasında yatar. Aynı anda hem iyi hemde ürkütücüdür ve bu nedenle herkes doğal olarak bu büyük tehlikeden kendini korumaya çalışır. İnsanlar yalnızca onun sevgisine ve iyiliğine sığınırlar çünkğ onun akıl çelici ve yok edici yönüne kurban düşeceklerinden korkarlar.

Şeytanı suçlamanın bir anlamı yok, çünkü o da Tanrı tarafından yaratılmıştı. Yalnızca Tanrı gerçekti; yok edici bir ateş ama aynı zamanda, tanımlanamaz bir inatetti o.

Din, insanın Tanrı ile kişisel iletişimini oluşturmaya yarayan ruhsal bir davranış. (Biedermann-Doğmatik Hıristiyanlık yayın 1869)

Tanrının Doğası; Tanrının kendini ancak insan egosuyla, tüm kozmosu içine alan tek ve dünyaüstü bir ego arasında bir benzeşme yaptıktan sonra algılanabilecek bir kişilik.
(Biedermann-Doğmatik Hıristiyanlık yayın 1869)

Alışılmış anlamda bilime hayranlık duymama karşın, onun bizi Tanrı'nın dübyasına yabancılaltırdığını ve bunun sonucunda, hayvanlarda olmayan bir bozulmaya yol açtığını düşünüyordum. Hayvanlar sevecen ve sadıktılar, depişken depillerdi. Onlara güvenebilirdiniz. İnsanlara gelince; onlara her zamankinden daha az güveniyorum.

Tanrı'nın dünyasının yeryüzündeki göstergesi, doğrudan doğruya ondan gelen ve bir tür iletişimi sağlayabilen bitkiler dünyasıyla başlıyordu. Bitkiler iyi durumda da, kötü durumda da yerlerinden kımıldanamıyorlar. Kendilerine özgü amaçları olmadan ve hiç sapma göstermeden, Tanrının güzekliğini ve düşüncekerini ifafe ediyorlar. Ağaçlar gizem doluydu ve bence, yaşamın anlaşılması olanaksız anlamının nesnelleşmesiydiler. Bu nedenle insanın bu anlamı ve onun şaşırtıcı işlemlerini en yakından duyumsadığı yerler ormanlardı. Buna karşın insankar ve dopru dürüst hayvanlar Tanrının bağımsızlığını elde etmiş parçalarıydı.

Taş varoluşun kendisi olmakla kalmıyor, onun dibi olmayan gizemini de içeriyordu. Ruhun domutlaşmış biçimiydi. Taşı, tam bilinçli olmasa da, hem canlı hem de ölü maddenin ilahi yapısını özümsemiş olmasıydı.

Karşı yönden bana doğru gelen fırtına, durmacasına geçmişe doğru akan ve sğrekli arkamda solupunu hissettiren zanandı, tüm canlıöarı büyük bir güçle emen. Biz de ilerlemeyi sürdürerek bir süre için ondan kaöabiliriz. Geçmiş ürkünç bir gerçektir ve varlığını sürdürürken tatmin edici bir yanıt bulup canını kurtaramayan herkesi yakalar.

Aile ruhuyla bir consensus oluştuurabilen birey, kendini bu dünyada güven içinde hisseder.

Tanrıyı tanımanın kanıtlananayacağını biliyordum fakat bildiğin balkabir şey de, bunun günbatımının güzelliği ve gecenin ürkütücülüğü vibi kanıtkara gerek olmayan bir şey olduğuydu.

İnancın en büyük günahı deneyime izin vermemesiydi.

Ruh olmasaydı ne bilgi ne de sezgi olurdu.

Gerçekler kalıcıdır,silinip atılamazkar ve er geç biri onlarla karşılaşır ve ne bulduğunun bilincine varır.

Dıçtan bakıldığında, hastakukkarın verdiği trajik tahribatı görürüz ama çopu zanan bize yüz çevirmiş olan ruhlarının öbür yüzünü kavrayamayız.

Günümüzde, bizi tehdit eden tehlikenindoğadan gelmedini, insan ve kitle ruhundan kaynaklandıpını açımça görüyoruz.

Her terapistin başka bir bakış açısına açık olabilmesiiçin üçüncü bir kişiye gerejsşnimi vardır. Analistkere her zaman "Kendinize itiraflarınızı dinleyecek bir baba ya da anne bulun" öğüdünü verirşm. Kadınlar, bu rol için biöilmiş kaftandır. Kusursuz sezgileri ve keskin ekeltirel iç görüşleri vardır.