GÖZLERİ ACIK SEVMEK (Jorge Bucay, Silvia Salinas)
·
İnsanlar
ilişkilerinde zorlukla karsılaştıklarında eşlerini suçlar.
·
İnsanin
kendi başından geçenden, ihtiyacından ya da hissettiğinden söz etmesi zordur.
Herkes sürekli ötekinden söz etmek ister.
·
Sorunun
ötekinin yetersizliğinden kaynaklandığını düşünerek öfkelenmek çok daha kolaydır.
·
Birçok
çift bir başkasıyla daha farklı olacağını düşünerek ayrılır, ama sadece konuşmacı
değişmiştir.
·
Hiç
çatışma yasamayan, sürekli aşık ideal çift fantezisini bir yana bırakmalıdır.
·
Çatışma
olmadan samimi bir ilişki kurulamaz. Yapılması gereken ideal çift fantezisini
bir yana bırakmaktır.
·
Benim
hiç olmadığıma kimsenin hiç olmadığını bilmek, ideal ciftin bir kurgu olduğunu
ve gerçekte var olmadığının bilmek beni yatıştırır.
·
Benim
sahip olmadığıma kimsenin sahip olmadığını bilmek, ideal çiftin bir kurgu
olduğunu ve gerçekte var olmadığını bilmek beni yatıştırır.
·
Gerçekleşmeyecek
bir fantezi, bir iluzyon için acı çekmektense elimdekinin tadını çıkarmaya
karar verirsem gerçeklik büyük ölçüde düzelir. Elimizdeki hayatla en iyisini yaşayalım...
Mümkün olan en iyisini.
·
Her
şey istediğim gibi olmadığı için ıstırap çekmek sadece yararsız değil, çocukçadır
da.
·
Çatışmaları
sadece kendi bariyerlerimi aşarak beni ötekine yaklaştıracak bir yol olarak değil,
eşimle karşılaşacak bir yol olarak da görmeyi denemeliyim.
·
Çift
olmak bizim kişisel gelişimimize, daha iyi insan olmamıza, kendimizi daha iyi tanımamıza
yardım eder. İlişki çoğalır. Çabalamaya, yarattığı ıstırabı çekmeye, karsılaşacağımız
acıyı duymaya değer. Tüm bunlar değerlidir çünkü bunları aştığımız zaman artık
eskisi gibi olamayız. Gelişmiş, daha bilinçli ve daha bütün oluruz.
·
İnsanların
çoğu sorunlarını çözmek için birini arar. Yakin bir ilişkinin onları sıkıntılarından,
dertlerinden anlam eksikliğinden kurtaracağını sanır. Bir eşin boşluklarını dolduracağını
sanır. Nasıl da büyük bir hata.
·
Birini
tüm beklentilerle eşim olarak seçersem, tüm bu beklentilerimi sağlayamadığı
zaman ondan nefret ederim. Sonra, belki bir başkasını ararım, bir başkasını,
bir başkasını. Öneri; kimsenin bunu benim için yapmasını beklemeden kendi yaşantımın
sorunlarını çözmektir. Bir başkasının yaşantısının sorunlarını çözmeye
yeltenmek yerine, yasamı iyi geçirmek, gelimsek, eğlenmek için onunla birlikte
bir proje üretmektir.
·
Aşkın
bizi kurtaracağını, tüm sorunlarımızı çözeceğini, bize sürekli bir mutluluk ve güven
sağlayacağını düşünmek bizi fantezilere ve ilüzyonlara mahkûm ettiği gibi, akşın
en özgün gücünü, bizi değiştirme ve dönüştürme gücünü de zayıflatır.
·
Ben
bütün bir insan olduğum, tamamlandığım zaman, yaşamak için bir başkasına ihtiyaç
duymadığım zaman, sahip olduğumu ve onun sahip olduğunu paylaşacak biriyle
kesinlikle karsılaşacağım. Çift olmanın anlamı da budur.
·
Aşkın
ya da çiftin zarar görmemesi için ilişkilerde, her an kendilerinizi nasıl
hissettiklerine önem verecekleri konusunda anlaşmaya vardılar.
·
O zaman çift olmak
neden? Kendinizi
görmek ve tanımak için kendi gözlerimizi kullanalım.
·
Ellerimize,
ayaklarımıza ve göbeğimize bakabiliriz... Ama hiçbir zaman doğrudan göremediğimiz
parçalarımız vardır, son derece önemli ve tanımlayıcı olan yüzümüzü asla kendi gözlerimizle
doğrudan göremeyiz. Aynaya gereksinimimiz vardır.
·
Kişiliğimizde
ve dünyayı görüş biçimimizde de, bizim algımızdan gizlenen parçalar vardır.
Kendimizi görebileceğimiz biricik ayna ötekidir. Ötekinin bakisi bana kendi gözlerimin
görmediğini gösterir. Yansımanın keskinliği aynanın kalitesine ve bana uzaklığına
bağlıdır. Ayna ne kadar kesinse, imge de o kadar ayrıntılı ve aslına sadik olacaktır.
Aynadan yansıyan imgeme ne kadar yakından bakarsam, kendim hakkındaki algim o
kadar acık olacaktır.
·
En
keskin, iyi ve zalim ayna bir çiftin ilişkisidir. En kötü ve en iyi yanlarımı
en yakından yansıtabilecek olan biricik bağdır.
·
Kendini
değiştirmek yerine yargıçların karsısında anlamsa sağlamayı ya da ötekini değiştirmeyi
ister ve bunda ısrar ederler.
·
Sürekli
sana hatalarını gösterirsem, sana nasıl davranmam gerektiğini göstermek için
yasarsam, sana durmadan her şeyin nasıl yapılması ve olması gerektiğini işaret
etmekle meşgul olursam belki kendini bir aptal gibi hissedersin, daha kötüsü
beni terk edip gidersin, daha da kötüsü, sırf benim canimi sıkmak için yanımda kalırsın.
·
Gerçekten
sesimin duyulmasını istiyorsam, sana kendimden söz etmeyi öğrenmeliyim, ihtiyaçlarımdan,
senin davranışların nedeniyle kendimi nasıl hissettiğimden söz etmeliyim. Bunları
yaparsam muhtemelen beni dinlemem çok daha kolaylaşacaktır.
·
Çift
terapisinin büyük bölümü, Çiftlerin her zaman kendilerini nasıl hissettiklerini
düşünmelerini ve ötekinden söz ederek kafalarını karıştırmamalarını sağlamaktan
ibarettir.
·
Çiftler
terapiye, genellikle içerlemelerle,
ifade edemedikleri konularla dolu olarak gelirler, terapistin işi bunları açığa
çıkarmalarına, söylemekten korktukları şeyleri söylemelerine yardım etmektir. Istıraplarını
göstermelerini sağlamaktır.
·
İki
kişinin yeniden birbirlerine açılmalarını, kendilerini göstermelerini, güvenmelerini
sağlamaya nasıl yardım edilir? Ortam olarak açık bir iklim oluşturulur,
içlerindekini boşaltmaları ve ihtiyaçlarını dile getirmeleri sağlanır.
Terapinin amaçlarından biri de karşılaşmayı sağlamaktır. (s44)
Kendi yaşamının sorumluluğunu almak
·
Şikâyetin
nedeni neyse, bu nedenin soruyu da yanıtlayabilecek olmasıdır. Bu durumun böyle
olması için ben ne yapıyorum? Durumun biraz daha düzelmesi için ne yapılabilir?
Duruma “takılı” kalan, yani ötekinin suçlu olduğunu düşünen ve kendi koşullarının
kurbanı gibi hisseden kişi evirilemez, olduğu yerde durur ve çiftin evirilmesini
engeller.
Çiftlerin;
Zavallı ben oyununu bırakmaları,
Ellerindeki olanakları gözden geçirmelerini,
Yaratıcı
bir çıkış yolu bulmalarını,
Sağlamak
terapistin görevidir.
Terapist
çiftlere;
Çatışmaları kullanarak ne
yapabileceklerini
Kayboldukları kör noktalarını
Takılıp kaldıkları engelleri gösterir.
·
Kadının
ihtiyacı erkeğin evdeki işlerin bir bölümünü yapmasıysa, herkesin ne yapacağı
konusunda pazarlık etmeleri ve bir anlaşma sağlamaları gerekir. Bir iletişim
yolu aramak birinin ne kadar bencil ya da cömert olduğunu göstermeye çalışmaktan
çok daha anlamlı ve etkilidir.
·
Karsımdaki
insandaki bir şey beni rahatsız ettiği zaman, gerçekte kendimden rahatsızlık
duyuyorum demektir ve bu h zaman böyledir.
·
Çatışmaları
kendi kişisel gelişimim için kullanmak; Düstur budur. Enerjimi karsımdakini değiştirmeye
harcamaktansa, kendimde rahatsız olduğumun ne olduğunu bulmalıyım.
Sevmek ve aşık olmak
·
Aslında
ilk anda karsılaşma tutkulu, taksin, ele avuca sığmaz ve mantıksızdır. Duygular
bizi ele geçirir, üzerimize çullanır ve belli bir sure neredeyse asık olduğumuz
insandan, içinde bulunduğumuz mutluluk ve neşeden baksa şey düşünmeyiz.
·
Aşık
olmak eşimizin var olduğunu bilmenin getirdiği sevinçle bizi ona bağlar. Eşine
az rastlanır bir tamamlanmışlık hissiyle bizi birbirimize bağlar. Bu durum uzun
sürmez. Birkaç ay geçince, gerçeklik bizi ele geçirir, ya her şey biter ya da
birlikte kastedilecek bir yolun inşası baslar.
·
Duygular
tutkulara kıyasla daha uzun ömürlüdür ve dış gerçekliğin algısına bağlıdır.
Sevginin inşası önümdekini görebildiğimde, ötekini keşfettiğimde başlar. Bu ilk
an geçtikten sonra, ona yansıttığım en kötü yönlerim de ortaya çıkmaya baslar.
·
Sevgiden
"ötekinin mutluluğu ve iyiliği benim için önemli" anlamından söz
ediyoruz. Sevgi de mutluluk gibi bedeni ve ruhu sarıp sarmalar ve ötekini onu değiştirmek
istemeden görebildiğimde ortaya çıkar.
·
Benim
onun yanında ve onun benim yanımda hissettiği mutluluktur, iyi olma halidir,
insanin ilgilendiği kişinin iyi olduğunu bilmesinin getirdiği hazdır, onun neye
ihtiyacı olduğunu anlaması ve vermesidir. Sevmek budur.
·
Ötekiyle
birlikte olmaktan haz aldığım için yaşamımızın büyük kimsini o kişiyle geçirme kararı
alırız ve birlikte olmanın zevkini keşfederiz.
·
Bir
yol arkadaşı bulmak yeterli değildir. Bizi besleyebilecek biri olması gerekir.
·
Sevdiğimiz
zaman gözün gördüğünün ötesini görürüz. Aşkta estetik kanonların değeri yoktur.
·
Belirli
bir kişiyi ne hissettiğimi yansıtmak için seçsem de, aşk kendi kendimle yasadığım
bir duygudur. Neden bu kişiyi seçiyorum? Bir su sonra, karsımdaki nasıl olduğunu
göstermeye başlar ve bu da benim idealimle örtüşmezse ne olacak? Sevgi, onu görmemle
onu olduğu gibi kabul etmemle baslar.
·
İlişkiler
aşık olum, sevme ve nefret etme süreçlerinden geçiyorlar.
·
Kendimizi
gösterirsek, nasıl hissettiğimizin bilincindeysek iliksinin içinde kalabiliriz,
bunları reddeder ve bir şey yokmuş gibi yaparsak zor.
·
Bir
çok insan kendinden kopuk yaşar, gerçekten ne hissettiği hakkında hiçbir fikri
olmadan sadece ne düşündüğüne odaklanır. Kendini böyle aşka vermek çok zordur.
(s 54)
·
Öteki
saklayamadığı gerçekliğini bize gösterir, bizim de sonsuza kadar saklayamayacağımız
gerçekliğimizi görür; aşkı ne kadar gönlümüzü okşasa ve kendimizi aşık
hissetmek ne kadar hoş olsa da bu böyledir.
·
İnsan
farklılıkları keşfettikçe bunlar kendilerini sürtüşme seklinde ortaya koyarlar.
·
Farklılıkları
aramak ve onların aracılığıyla bağlanmak gerekir, artik eskisi gibi sadece
benzerlikler bağlamaz sizi.
·
Aşık olmak birbirine
tastamam uymaları sevmektir, sevmekse farklılıklara aşık olmaktır.
·
Aşık
olmak paylaşılan bir duygu değildir çünkü henüz ortada paylaşılacak özne
yoktur.
·
Aşık
olmak bedava, neredeyse kaçınılmaz bir deliliktir.
·
Sevmek
ihtiyat gerektirir ve bedeli yüksektir. Daha uzun ömürlü, daha az çalkantılıdır.
Sürmesini sağlamak için sıkı çalışmak gerekir.
·
Kişinin
karanlıkta kalan özellikleri biriyle iliksiye girdiğinde gün yüzüne çıkar.
·
“Kendimde
en çok inkar ettiğim yönlerimi karsımdakine yansıtıyorum”, “Bir şeyin beni başkasında
ne denli rahatsız ettiğini fark ettiğim zaman, asil kendimde ne kadar rahatsız
ettiğini araştırmalıyım.”, “Karsımdakinde beni rahatsız edenin bende olmadığını
düşünüyorsam, yapmam gereken hangi sorunumun altını çizdiğini araştırmaktır.
·
Kendimi
ve başkalarını keşfederek ilerlemek, çatışmaların olmamasını beklemek yerine onları
birer fırsat olarak görmek. Sorunlardan biri yansıtmaysa, öteki de gerçekten
neye ihtiyacınız olduğunu bilmektir.
·
Kendimize
odaklandığımız zaman ötekini göremez ve kendi kendimizin referansi haline
geliriz.
·
Geçmişte
çözülmemiş öfkeleri ve ıstırapları kendi tepkilerimiz aracılığıyla yasadığımız ilişkiye taşırız.
·
Sevgililik
ve evlilik bu eski yaraları ortaya çıkartınca, sucun eşimizde olduğunu
zannederiz. Bu başta olmaz, çift birbirine geçekten birbirine bağlanmaya başladıkça
gelişir.
·
Çoğu
ayrılık vakasında asil sorun çifte değil, taraflardan birinin ya da her
ikisinin birden geçmişten getirdikleri çözülmemiş meselelerdir.
·
Bir
ilişki kurduğumuz zaman bilinçsiz bir anlaşma yaparız ve mesela senden beni
asla terk etmeyecek babam olmanı isterim, sen de benden seni olduğun gibi kabul
edecek annen olmanı istersin. En kötü durumda bu boşluğu birbiriyle
dolduramayan çiftler çocuk sahibi olmaya karar verirler.
·
İnsanin
tanımlayamadığı, adlandıramadığı üzerinde bir kontrolü olamaz.
·
Sevgilisi
hakkında en çok ona tutku veren şey öngörülemez olmasıymış, tutkusu ötekinin
namevcudiyetine bağlıydı. Bu bildik bir ilişkiye dönüşürse tutku da bitecekti.
·
Evlilik
ve tutkuyu bir araya getirmeye çalışmak ne kadar saçma.
·
Aile
ve tutku arasında nasıl seçim yapılabilir? Tutkusunu seçer ve sevgilisiyle
giderse, iliksisi kısa zamanda sıradanlığın pençesine düşecek. Karısı için
tutku duymuyor ve onunla sevimsek de hoşuna gitmiyor. Çıkış yolu; olayları olduğu
gibi görmekte ve ne yapabileceğimize, her birinin kendi yaşamını nasıl çözümleyeceğine
bakabilmekte. Çoğu zaman olayların nasıl gelişeceğine kendileri karar
vermektedir.
·
Evlilik
bireylerden çok ailelerin arandaki anlaşmadır. Aile mülklerini aile içinde tutmayı
ve çocukları saygı gören ve kabul edilen ayni sosyal çevre içinde büyütmeyi amaçlar.
Hiçbir geleneksel toplumda spontane aşk iliksileri bir kadınla erkek arasındaki
beraberlik için geçerli bir temel olarak kabul edilmez.
·
“Çiftler
kendilerini bir araya getiren ayni nedenlerle ayrılır.” (Nana)
·
Pek
çok çift söyle düşünür. “Bu kadar farklıysak neden ona aşık oldum? Belki başka
birisiyle benzer zevklerimiz olacak ve daha iyi geçineceğim…” Aslında bizi çeken
bu farklılıklardır. Basta benim için çok zor olan şeye onun sahip olması beni büyüler.
Eşimle birbirimizi bütünleriz çünkü ben onun yaptığı şeyleri yapamam ve tersi. Aşık
olma surecinde bu özellikleri sadece onda değil, kendimde de kabul ederim. Ben
hareketli bir insansam, sakinlik, alıcı kapasite, içe dönüş beni büyüler. Öteki
de benim dünyaya dahil olmamdan, ileri atılmamdan büyülenir. (s 76)
·
Aşık
olma sureci bitince, bizi yaklaştıran ayni nedenler yüzünden eşimle tartışmaya başlarız.
Ben özellikle aktif yanımda gelişmişsem, pasif yanımla kavga ederim. İlişki
eski ve bitmek bilmez bir kavgaya dönüşür. Çok rahat ve sakin olan o insana
aşık olarak bir anlamda kendimde yadsıdığım yanımla uzlaşırım, ama bu yanımı geliştirmezsem
daha önce yadsıdığım yanımla uzlaşırım, ama bu yanımı geliştiremezsem daha önce
yadsıdığım bu yanımla kavga ettiğim gibi eşimle de kavga ederim. Bu durumda yapılması
gereken karsımızdakinden gördüğümüz, kendimizde hiç gelişmemiş ya da az gelişmiş
olan yanlarımızı geliştirmektir. Böylece eşimiz düşmanımıza değil, öğretmenimize
dönüşür.
·
İlişki
benim kendimle bütünlenmeme yarar, bu bütünlenmeyi gerçekleştiremezsem, bana
durmadan bu iç mücadelemi hatırlatan kişiden de ayrılırım.
·
Tek
başımayken en iyisi olduğumu hayal edebilirim ama yakin temas hem içimdeki en
iyiyi hem de en kötüyü ortaya çıkartır. Rekabetçiliğim, kıskançlıklarım,
iktidar savaşımım, kontrol etme arzum, yönlendirme ihtiyacım, cömert olmayışım
vb.
·
"Ben'in
gelişimini içermeyen, büyümeyi engelleyen her ilişki görünüşte istikrarlı ve
besleyici olsa da, kendi yıkımının tohumlarını barındırır. Bu kısıtlamaları görebilmenin
değeri çok büyüktür. Biriyle bir anda yarattığımız ve varlığı sayesinde hayatı kavradığımız,
kaygımızı, yalnızlığımızı, kendimize-yeterliliğimizi astığımız bir ilişki bizi
insanlara sevgiyle yaklaştıran çok güzel bir durumdur" (Nana)
·
Ötekinin
ritmini kabul etmek önemlidir.
·
Kadınlar
erkeklerin temastan vazgeçmelerinden, kendilerini kapatmalarından yakınır,
bunun onlar üzerinde yaratıkları baskıya bir yanıt olduğunu fark etmezler.
Erkekler zorlandıklarını hissettiklerinde, onlara ihtiyaçları olan zamanı vermediğimizde
kapanırlar.
·
Verme
eyleminin kendisi almaktır.
·
Düşler
duyulara bağlı imgelerdir. Doğuştan körler seslerle rüya görürler.
·
Büyüme
anında kendi kendimizle kavga etmeyi bırakır ve her şeyi olduğu gibi kabul
ederiz.
·
İlizyonu
bırakma anında kendimize, "Olanaksız için ağlamaktan vazgeçerek elimizde olanın
tadını çıkartacağız" deriz. Bu, bir insan yaşamında son derece
belirleyicidir. (s 91)
·
İdeal
çifti, sonsuza dek tutku düşüncesini bir yana bırakmak acı verir, ama bu sağlam
bir ilişki kurmanın tek yoludur. Hepimiz hayallerimizi severiz ve onları bir
kenara bırakmak hiç de kolay değildir. Ama ne olursa olsun sonunda gerçeklik kendini
dayatır. Gerçek gerçektir, gerçeğin karsısında ilüzyonlar dağılıp giderler.
·
İkimizin
arasında, her şeyin önceden belirlenemeyecek olması değil mi bu ilişkiyi büyülü
kılan?
·
Her
hayal (bizim katkımızla) bir gerçeğe dönüştüğü zaman bu büyü de tutmuş olur.
·
Kişinin
her şeye rıza gösterip herkesi memnun etmeye çalışmasına kızarım ama böyle olmasaydı
benimle işler yurumezdi. O hem bana hem de başkalarına karşı böyle. Bana karşı böyle
başkalarına karşı farklı olmasını istemek saçmalamak olurdu çünkü o böyle bir
insan.
·
Pek
çok depresyon ve kaygının nedeni, nereye gideceğimiz hakkinda kesin bir plan
yaptıktan sonra, işler değişip de bu planı gerçekleştiremeyince uğradığımız
hayal kırıklığıdır. Benim beklentilerime uymayınca seni sevmiyorum. Böyle
olmaz.
·
Yolu
belirleyen benim nereye varmak istediğim hakkındaki fikrim değil, dalgalardır.
Yolumuza çıkan taşlara göre yolumuzu belirlemek çok daha iyi.
·
İnsanların
çoğu ötekini kendi duruşlarının doğrultusuna ikna etmeye uğraşırken kavga
ederler. Halbuki doğru diye bir şey yoktur.
·
İnsanlar
düşündüklerini ve hissettiklerini ötekinin doğrulamasına ihtiyaç duyuyorlar.
·
Herkes
kendi düzenini yapabildiğince kendi kurar. Her eşin bir düzeni kurabilmesi
gerekir.
·
Başına
gelecek her şeyi bilmenin çok sıkıcı olacağını düşünüyor musunuz? Bu yalnız olmaktan
farksız. Büyüsü yok.
·
“Yaşamı
bir metro vatmanı gibi de yaşayabiliriz; nereye gittiğimizi ve yolun ne olduğunu
kesinlikle bilerek. Ya da bir sörfçü gibi yaşarız; dalgaları izleriz.“ Sana dalgaları
izlemeyi öneriyorum. Eğleneceğiz bu da önemli. Her dalganın sörf yapmaya uygun olmadığını
da bilmek gerekir.
·
Tüm
eylemlerimiz bir hayalle başlıyor.
o
DÜŞÜNCE=FANTEZİ
(ne kadar güzel olurdu, ne inanılmaz olacak, muhteşem olacak),
o
ILUZYON
(hoşuma giderdi, öyle sevinirdim ki, eğer bir gün.. Harika olurdu..),
o
ARZU
(ben...istdim, en cok arzuladigim, gerçekten istiyorum ki), proje (..yapacağım,
bir an gelecek ve.., yakında ben...)
o
Bundan
sonra is plan, taktik ve strateji geliyor. Yetmez planladığımı sonlandırmam ve hatalarımı
düzeltmem gerekir. (s 99)
·
Hayat
önceden belirlenmiş amaçlara ulaşmaktan ibaret değildir. Bu çok sıkıcı olurdu.
·
Âşık
olma süreci geçip gittiğinde ötekinin varlığının gerçeğiyle karsılaşmaktan baksa
çare kalmaz.
·
Özel
ilişkileri rahatlık ve güvenlik kaynağı olarak göremeyiz, bizi hayati bir seçim
yapmamız gereken bir yol ayrımına getirirler.
·
Fantezilere,
eski, modası geçmiş formüllere sığınmak isteyebiliriz ama ne gerçeğe uyum sağlarlar
ne de bizi bir yere götürürler. Tam tersine, ilişkilerimizdeki zorlukları bizi
uyandırmaları, en iyi özelliklerimizi ortaya çıkarmaları için kullanmalıyız.
·
Yolumuza
çıkan her türlü problemle başa çıkarkenki belirsizlik bir sorun değildir. Yolun
bir parçasıdır.
·
Eğer
çocukken ebeveynlerimizin onlardan daha fazla ilgi, sevgi, memnuniyet ya da
oradalık istememizden hoşlanmadıklarını fark edersek, ihtiyaçlarımızı saklamayı
öğreniyoruz. Bu ebeveynlere karsı bir suçlama ya da yük değil. Muhtemelen
istediklerimize sahip olamadıkları için bizim ihtiyaçlarımızı karşılayamıyorlar.
Ama kesinlikle tam da bu noktada ihtiyaçlarımızı hissetmeyi öğreniyoruz.
·
İhtiyaçlarımızı
kaydetmemek. Bir gün geliyor bunu varoluş biçimimizle özdeşleştiriyoruz. Böylece
bir strateji olmaktan çıkarak kişiliğimize dönüşüyor. "Benim hiç bir şeye ihtiyacım
yok. Ben her şeyi kendim hallederim" bu düşünceye sadık kalarak gerçekten
ne olduğumuzu unutuyoruz.
·
Tüketim
toplumu bize kapının Sahip Olmak olduğunu işaret ediyor. Elde etmek istediğimizi
elde edince, "onun" yetmediğini fark ediyoruz.
·
İnsanın
ihtiyaç duyduğuna kavuşamaması çok ıstırap verir ve temel sorun budur. Kimse
bir şeye ihtiyaç duyup onu elde edememenin acısını yaşamak istemez. Ama bu ıstırap
gerçek ihtiyaçlarımı keşfedebilmem için tek çıkış yoludur ve ancak
ihtiyaçlarımın ne olduğunu öğrendikten sonra onları tatmin edebilirim.
·
Yetişkin
olduktan sonra, artik ihtiyaç duyduğumuzu kendimize verebiliriz ya da bunu bize
sağlayabilecek kişileri bulabiliriz. Artik ebeveynlerimize güvenemeyiz.
·
Sevgi
stratejilerle sağlanamaz. Stratejiler sayesinde amaçlarımıza ulaşır, egemen
olmanın, baskın olmanın, fethetmenin tadını çıkartır, fark edilmemizi sağlarız,
kendimize baktırırız, ama bunların gerçek bir sevgiyle, içtenlikle, aşkla ilgisi
yoktur. İlişkimizde, bu stratejileri bir yana bıraktığımızda yolumuza çıkacak
olan ıstırap ve karmaşayla karşılaşmaya hazır olmalıyız. Eve giden, ötekiyle buluşmaya
giden yol budur. Aşkın yolu budur.
·
İnsanların
birbirini anlamaması çok ıstırap vericidir. Ama bu durumu aştıktan sonra ilişki
güçlenir ve ikimiz de büyürüz.
·
İmrenme
çiftler arasında sürtüşme yaratır.
·
Temas
kurma ihtiyacını ve bir insanın tekrar geri dönmek için bir süreliğine uzaklaşmasına
gösterilmesi gereken saygıyı irdeliyordum. (Relationship=İlişki) Yeniden
karşılaşma becerisi/yetisi
·
İnsanlar
tüm yürekleriyle birbirlerini sevmekten vazgeçmeden bir süre ayrı kalabilirler.
Bunu kavramış olmak önemlidir. Bazen çiftler yalıtılmışlıktan, yalnız kalmaktan
korkarak hiç ayrılmak istemezler. Buda ilişkinin bir parçası.
·
Kendimi
yalnız hissedebilir ve kendimle temas kurabilirim. Dünyada tek başınayım,
zamanım bana ait. Kendimle temas kuruyor, yenileniyor ve kendimi her zamankinde
daha canlı hissediyorum.
·
Kadınlardan
korktukları için boyun eğen ve kendilerini yalıtan pek çok erkeğin sorunu
budur. Çözüm; boyun eğmek ya da kaçmak yerine o kadınla karsılaşmayı öğrenmektir.
·
"Pek
çok erkek annelerinin pençesinden nasıl kurtulacağını bilemez ve bunu eşleriyle
de tekrarlar." (Welwood) Bu gibi durumlarda terapi onlara durumla
yüzleşmeleri, hem bir kadınla olup hem de kendileri olabileceklerinin bilincine
varmaları konusunda yardım eder.
o
Kendim
olabilmem için yalnız olmam gerekli,
o
Biriyle
çift olmak istiyorsam boyun eğmem gerekir.
·
Erkekler
bir kadınla birlikte olamadıklarını hissettikleri zaman kaçarlar, fiziksel ya
da duygusal olarak çekilirler ve kendilerinden koparlar. Bu kadına ıstırap çektirir,
daha çok şey ister, daha fazla hak iddia eder, erkek daha çok kaçar ve bu kısır
döngü içinde giderek birbirlerinden uzaklaşırlar.
·
Bir
erkek kaçmak yerine kendini açarsa, kadın çok hoşlanır. Bir kadın erkeğe ne yapması,
nasıl davranması gerektiğini söyleyeceğine gerçekten kendini açarsa, bu kez de
erkek müteşekkir kalır.
·
Eğitimimiz
nedeniyle uğradığımız hayal kırıklıkları yüzünden değerli olmadığımızı, olduğumuz
gibi sevilemeyeceğimizi düşünürüz ve bizi reddettiklerini düşündüğümüzü
ebeveynlerimizin iteklemesiyle bir kimlik yaratırız. Bu kimlik de bizi alkışlamaları
için yeterli değildir, böylece tamamlayıcı bir ikinci kimlik yaratırız, bunu eğitimcilerimizin
onayını alana kadar uçuncusu ve dördüncüsü izler, ancak böylece bizi
sevebileceklerine inanırız. Gerçek kimliğimin onların sevgisini hak etmediğini
düşünerek sevilmeye layık bir kimlik yaratırım. Daha sonra özel bir ilişkiye girdiğimizde,
eşimizin bu tamamlayıcı kimliğimizi kabullenmesini isteriz, başkalarının gerçek
yetersiz kimliğimizi görmesinden, gösterdiğimiz gibi olmadığımızı, dolayısıyla
da sevgilerini hak etmediğimizi fark etmesinden korkarız. Anahtar bu varsayımsal
kimliğimizden kurtulmayı göze alarak kendimizi serbest bırakmamızdır, kendimizi
dünyada onu tatmin edecek şekilde konumlandırmamamızdır, her an kendimizi keşfetmemiz
ve nasıl davranacağımızı gözlememiz gerekir. (s 140)
·
Bir
ilişkinin yoğunluğunu ister, bulunca da korkar ve dengesizleşiriz. Bunu istememek
de çok zordur çünkü hayatta maskelerin, kandırmacaların olmadığı, beklentisiz gerçeklesen
gerçek bir ilişkiden daha değerli bir şey olmadığını sezeriz.
·
Arzuladığımız
kişinin var olması çok güzeldir. Ancak böyle olmadığı zaman çekilen ıstırap
bize her türlü ıstıraptan daha dayanılmaz gelir. Bu nedenle bazen spontan
davranma eğilimlerimizi gemler, ısıtılmış ve yapılanmış eski kimliğimizin içinde
güvenli ve kapalı hayatlar ararız. Bu kotu değildir. Çünkü her an kendimizi ateşe
atamayız. Sorun bir kimliğin içine kapanarak sürdürülen yasamın eninde sonunda
sıkıcı ve kaygılı bir hale dönüşmesidir.
·
Bazı
insanlar karsında kendimi açarken, kimilerinin karsısında kapanıyorum neden?
İnsan kendini açarken her zaman korkar, ıstırap çekmek dengesini yitirmek, kimliğimizi
inşa ederken elde ettiğimiz tüm kazanımlarımızı yitirmek düşünceleri aklımıza
gelir. (s 142)
·
Ötekiyle
kimyanın uyuşması konusu da beni ilgilendiriyor. Belki de gizem buradadır. Örneğin
birine şimdi bakar ve onu reddederken biraz sonra farklı bir açıdan baktığımızda
onu sevmemize şaşırabiliriz.
·
Her
zaman ötekiyiz ve öteki. Öneri; Bunu kabul etmek ve iliksinin ne gün kurulduğunu,
ne gün kurulmadığını görmek, iliksideki gidiş-gelişleri olduğu gibi kabul etmek,
kendimizden her zaman ayni biçimde hissetmemizi beklememek.
·
Kocanla
ya da karinla nasıl ilişki kuracağını biliyorsan, gerçekten evli değilsin,
sadece psikoloji uyguluyorsun. Bir ilişki gerçek olduğunda, her geçen anla
birlikte, kendini durmadan yeniden yaratır.
·
"Eş
olmak" ve sadece "olmak" tan söz ediyorum. Kişilik
"olmak" için bir araçtır. Onu çözümlediğimiz zaman özümüzü yakalarız.
·
Kişilik
varlığın sadece bir bölümü ile özdeşleşerek ona bütünün değerini atfeder.
·
Zihnimiz
bizi belli bir biçimde tanımlar, bütün olmamızı engelleyen mekanizma budur.
·
Zihnimizin
inşa ettiği olduğumuza inanırız, halbuki kökleri geçmiştedir. Kimliğimizi
belirleyen geçmişin olaylarına bağlıyızdır.
·
Parça
parça inşa ettiğimiz "ben" şimdide koşulsuz bir bicimde var olmaya direnç
gösterir. Yapmamız gereken bu geçmişin olaylarına göre inşa edilmiş
"benimize" olan sadakatimizden vazgeçmek, olmanın geniş anlamıyla şimdiki
benimize sadık olmak, inşa edilmiş benimizin sınırları dışında kalan "gerçek
doğamıza" ulaşmaktır. Bu doğamız bu sınırların içinde olamaz.
·
Kimliğimizin
freni olmadan yasamanın nasıl bir şey olduğunu bilmiyoruz. Bu bizi korkutur çünkü
varlığımızın karanlık yerlerine girmek, eski ve tanımlı kimliğimizi terk etmek
zordur. (s 143)
·
Farklı
biçimlerde hepimiz sevilmek, sevmek, kabul edilmek vb. arıyoruz.
·
Kalıplar
geçmişe temellenirken öz her zaman şimdidedir.
·
Kalıplar
tepkiseldir ama öz tepkisel değil, acıktır.
·
Kalıplar
zorla "yapmaya çalışmak" ile ilgilidir. Özde zorlama yoktur.
·
Kalıplar
daima bir şeye bakar, bir şey ister, bir şeye gereksinim duyar, aç ve muhtaçtırlar.
Öz doludur, bir şeye ihtiyacı yoktur.
·
Kalıplar
dışarıya, öz kendi içine doğru bakar.
·
Welwood,
İçini sahte kimlikle doldurmak yerine doğrudan boşlukla temas halinde olmamızı
önerir. Boşluk kimliğimize büyük bir tehdit teşkil eder. Zihin boşluğu
kavrayamaz. (s144)
·
Sevme
kapasitesi; İnsanlar durmadan sevilmediklerinden yakınırlar ama gerçek sorun
sevmeyi bilmemeleridir.
·
Ortega
Gasset sevmek için farklı koşullar gerektiğini söyler;
1)
Algı,
ötekini görme kapasitesi, kendimiz olmayan biriyle ilgilenebilme yetisi,
başka biriyle olmak için onu sevebilmek, keşfedebilmek,
olduğu gibi kabul edebilmek gerekli. Ama sevip sevmediği çoğu insanin umurunda
bile değil. Sadece sevilip sevilmediğiyle ilgileniyor.
İnsanların sevme kapasitesini artırmalarına nasıl yardım
edebiliriz?
Onlara nasıl sevmediklerini göstermek iyi olabilir?
Örneğin; Onu olduğu gibi kabul etmiyor,
sevgilisi onula konuştuğunda kendini kapatıyor, sevgilisinin düşündükleri pek
umurunda değil, onu eleştiriyor değersizleştiriyor. Çok sevdiğini ve son derece
cömert olduğunu zannederken sadece vermek istediğin için verdiğini, onun neye ihtiyacı
olduğuyla ilgilenmediğini, verdiğinin ona nasıl iyi geleceğiyle hiç
ilgilenmeyerek sadece kendi verme ihtiyacın nedeniyle verdiğini fark edersen ne
hissedersin? Kim olduğunu bilmeyen sensin. Onu asla gerçekten görmemişsin.
·
Birçok
insan kendi içinden çıkamaz, kimseye önem vermediği için de başkasıyla
ilgilenemez. Sanırın bu nedenle durmadan bir çiftin sorunları aslında kişisel sorunlardır
deriz. Çünkü sevebilen bir insan, her zaman karsındakinde sevecek bir şeyler
bulur.
·
Terapi
guruplarına gelenler, önyargılarla gelir ve sonunda herkesi sevmeye başlarız çünkü
bize ruhlarını gösterirler ve biz de aynısını yaparız.
·
"Kimse
nedensiz sevmez. Sevginin saf içgüdü olduğu yalandır" (Ortega y Gasset)
·
İnsan
aşık olunca, ötekini olduğu gibi görmez, öteki, aşık olanın idealize ettiği unsurları
yansıttığı bir ayna görevi görür.
·
İnsanlar
sevdiklerini Senarken aslında ötekine sahip olma arzularına takılıp kalıyorlar.
·
Sevgi
ötekinin ihtiyacını düşünmeyi, onun iyi olmasından keyfe almayı, onun tam anlamıyla
bağımsız bir şekilde benim yanımda olmasını kabullenmeyi gerektirir.
·
Bir
hastam kocasının arkadaşıyla çıkmasına tahammül edemediğini söyledi, onu gerçekten
seviyorsa ondan başkasıyla çıkmayı istememeliymiş. Ne kadar saçma.
·
Gelecekte
ilişkiler nasıl olacak? Gelecekte farklı kişilerle özel iliksiye girme olasılığının
daha çok kabul görecek. Ayni anda farklı kişileri sevebiliriz.
·
Kıskançlık
en karanlık yönlerimizden biridir.
·
Kıskançlık,
sevdiğim kişinin sadece benim almaya hakkim olan şeyi bir başkasına da verdiğine
inanmamaktır.
·
Kıskanmak
birini kaybetmekten korkmaktır. Birini kaybetmekten korktuğu için kaybederse,
zaten elindekini korumaya değmez.
·
Sevdiğimin
diğer ilişkilerini sansürlemeye, kontrol etmeye çalışacağıma onunla arzu ettiğim
iliksiyi kurmaya çalışmalıyım.
·
İlişkiler
sürecekleri kadar sürer, yani her iki kişinin de büyümesine olanak sağladıkları
surece: bu bazen birkaç hafta bazen bir ömürdür. Sonsuza kadar yinelenen bir
ilişkiyi sürdürmenin biricik yolu, daima bırakmayı bilmek ve buna hazır olmaktır.
TANGO
·
Tango
hakkında ilk öğreneceğimiz şey sarılmaktır. Sarılış sağlam olmalı ama
itmemelidir. Bacaklar birbirine değmeli ama boğmamalı ve hareketi
engellememelidir. Tango kadın ve erkeğin ayrı ayrı dengesini değil, ikisinin
merkezindeki dengeyi gerektirir ve iyi anlaşamazlarsa dengeleri bozulur. Dansın
tadını birlikte çıkarabilmeleri için iletişim kurmayı öğrenmelidirler.
·
Beni
anlayan biriyle (öğretmenle) dans etmek ne kadar güzel. Kocamla birlikteyken
kendimi güçsüz hissettiğimi fark ettim. Kendi kısıtlılıklarının suçunu bana atıyor
ve onu izlemenin olanaksız olduğunu fark etmiyordu. (s 162)
·
Bana
yeterli alanı bırakmazsan, ben senden uzaklaşmam gerekse bile, bir yolunu bulur
o alanı alırım. Ona bir şey iletmek
istiyorsan, once baglanti kurman, dikkatini çekmen gerekir. Böyle yapmazsan onu
işgal eder, şaşırtırsın ve bu belirsizlik içinde seni anlayamaz.
·
Dans
etmek iletişimdir, engellemek değildir. Biri konuşur ve öteki onu dinledikten
sonra yanıtlar. Dinlemeye tenezzül etmezsem, karşımdakinin ne diyeceğini bildiğimi
varsayarım ve asla yanıt vermem. Böylece gerçek diyalog sona erer ve bir
monologa dönüşür. (s164)
·
Kucaklamak
açık kollarla yapılır ve kollarını açarak veren, tüm bedeniyle almaya da hazır olmalıdır.
Böylece birleşilir, her iki kişi de uzamda yer değiştirir ama bu herhangi bir
uzam değildir. Tam tersine iki kişinin yarattığı bir uzamdır. Dinzelerin
söylediği gibi tango matematiği inkar eder çünkü bir artı bir iki etmez, bir
eder, bu da çift olmaktır, ya da üç eder; kadın, erkek ve uçuncu bir hacim. Bir
ya da üç ama asla iki değil.
·
Her
iki kişi de kararlılıkla hareket eder ve bazen de sessizlik anları hüküm sürer.
Diyalogun bir parçası olan, onu zenginleştiren ama asla sıfırlamayan bir
sessizlik. Bu diyalog içinde her iki kişi de önerilerde bulunabilir, biri yanıta
göre ilk hareketin inisiyatifini alır ve hıza, genişliğe ya da yöne Gore ikinci
hareket gelir. Bu nedenle hatanın zenginleşmek için bir olanak olduğunu öğrenmek
gerekir.
·
Tango
kendini tanımlamanın bir yoludur, ister ebeveyninizle, ister sevgilimizle,
ister arkadaşlarımızla olsun, ilişki dünyası da böyledir. Ötekinden yola çıkarak
kendi özelliklerimi tanırım, tango koruyucu da olabilir, koruyan da, hükmeden
de, hükmedilende. Bazen şiddetli, bazen son derece yumuşak, bazen de hepsinin
bir karışımıdır. Bunu bana gösterecek olan da eşimdir.
·
Kucaklayış
kapsayıcı olmalıdır ama asla engelleyici değildir... Hatayı bir olanak gibi görün...ona
alan tanımazsam, bir biçimde alır...ilişki diyalogdur, dayatma değildir,
diyalog ötekini dinlemektir, bildiğini varsaymak değil, kucaklamak alan açmaktır,
yakalamak değil, tango diyalog kurmaktır.
·
Çift
olma konusunda zorluk yaşayanlar için çalışma programı;
1)
Sevme
kapasitemizi geliştirmek
2)
Kusursuzluk
beklentimizden vazgeçmek
3)
Açılmak
ve özel yaşam arasındaki dengeyi kurmak
4)
Bizi
geliştirmesi için sezgilerimizin gelişmesini sağlamak, bazen bizi eşimizin
sevgisi yönlendirebilir
5)
Vermek
ve almak konusunda çektiğimiz zorluklar hakkında çalışmak, gerçek ihtiyaçların farkına
varmak
6)
Bedenin
mesajlarına ayrıcalık tanımak, neyin iyi olduğuna ilişkin düşüncelerin önüne
bize haz veren durumları geçirmek.
7)
Bize
pahalıya gelse de, sahip olduklarımızı hangi noktaya kadar verebileceğimizi
belirlemek, sadece bize fazla gelenleri vermekle yetinmemek, ilişkiye alan ve
zaman tanımak, dünyanın merkezi olmayı bir yana bırakmak.
·
İkinci
eşlerle birinciler arasında fazla fark yoktu. Aslında yaşamımızda aynı rolü
oynamak için seçilmişlerdi. Uyanışı sağlayacak olan insanin kendi tutumuydu.
·
"Gerçekten
yaşamak için yeniden doğmamız gerekir, bunun için önce ölmeli, bunun içinse önce
uyanmalısınız" (Gurdjieff)
·
Kadınlığının,
haz alma kapasitesinin, kendi bedeninden ve erkeğin bedeninin dokunuşlarından aldığı
hazin patlamaları yatay anlamda en iyi tamamlayıcılarıydı. (s179)
·
"Birbirini
bulmuş" olan çiftler ayakta kalır, diğerleri aramaya devam eder, daha da kötüsü,
bunu yorulana kadar yaparlar ve yeni birini buldukları andan itibaren de eşlerini
Procusto Planına (yatak kısa geliyorsa ayaklarını kesmek ya da işkence aletinde
boy uzatmak) tabi tutarlar.
·
Bir
çift ayrıldığı zaman, anne ya da baba çocuğuyla üçlü bir iliksiden ikili bir ilişkiye
geçer. Bu yeni bağın özellikleri ve rutinleri oluşur. Çocuklar aşırı derecede hızlı
bir biçimde bu ikili ilişkiye alışırlar. Bu nedenle tek ebeveyn-çocuk iliksisi çifti
oluşturan erkekle kadının ayrılık sonrası yaşamlarından önce kurulmuş olur. Böylelikle
ana-babanın birlikteliğinin çocuk gelmeden çok önce kurulduğu ilk ailenin bir
anlamda tersi kurulmuş olur.
·
İkinci
evliliklerde, yeni eş ortaya üçüncü olarak ortaya çıkar, öteki eşle çocuğu arasındaki
ilişki zaten kurulmuştur ve nasıl başa çıkılacağının kestirilmesi acısından
bilinmesinde fayda olan zorluklar barındırmaktadır. Bu zorluklar hem bir araya
gelen yeni aile için hem de daha önceki evliliğinden olma çocuğuyla yeni evliliğine
başlayan kişi için önemlidir.
·
Daha
başta içten davranmak iyi olur. Üvey ana-babalar yeni eşlerinin çocuklarıyla
kendi çocuklarıyla kurdukları iliksiyi kurmayı beklememelidirler. Çocuklar da üvey
anne ve babalarına öz anne-babalarına duydukları kadar sevgi duymazlar. Bu gerçeği
kabul etmek ıstırap verebilir çünkü hem yeni ebeveynler hem de çocuklar
kendilerini reddedilmiş hissederler. Zorlukların büyük bir kısmı yeni evlenen kadınla
erkeğin eski ailelerinin aynısını bu yeni evde kuracaklarını sanmalarıyla başlar.
Gerçeklik ve bu beklenti arasındaki farktan çatışmalar doğar. Her zamanki gibi,
durumu olduğu gibi kabullenirsek, hem kendi çocuklarımızla hem de esimizinkilerle
iyi bir ilişkiyi yürütebiliriz.
·
Çoğu
kez çocuklar, bazen de ebeveynler yeni gelene iktidar vermek istemezler, bu da
temel sorunlara neden olur. Bu nedenle çiftlere bu konuları acilen ve enine
boyuna konuşmalarını öneririz. Bu yapısal problemler karsılarına ortak yaşama ilişkin
sorunlar kılığında ortaya çıkabilir ve çoğu kez neden kaynaklandıklarını bile
anlamazlar.
·
Temeldeki
sorun herkesin ailenin içinde işgal ettiği yer ve sahip olduğu iktidardır. Bunları
basından tanımlamak gerekir, herkes aile içindeki yerini ve nasıl bir ilişkiyi sürdürmek
istediğini belirlemelidir. Sonra da bunu herkese açıkça anlatmalıdır, karışıklık
ve yanlış anlaşılma ancak bu şekilde önlenebilir.
·
Yeniden
evlenmek yetişkin için yalnız bir dönemin sonu anlamına gelir, bu nedenle sevinçli
ve neşeli bir olaydır, ama ayrılık ya da ölüm nedeniyle zaten ebeveynlerinden birini
kaybetmiş çocuk için bir baksa zorlu dönemin başlangıcını işaret eder.
·
Çocukların
çoğu ciddi bir sadakat sorunu yasarlar: "annemin yeni kocasını seversem
babama ihanet etmiş olurum"
·
Konuşarak
bu sorunun üstesinden gelinebilir. Konuşulmazsa ve çatışmalar tamamlanmamış
gestaltler olarak ortada kalırsa, birlikte yaşamaya ilişkin sorunlar baş
gösterir.
·
Yeni
bir araya gelmiş aile çözülmesi zor sorunlar barındırır, bu sorunların ortaya çıkabileceğini
bilmek onlarla birlikte yasamayı kolaylaştırır. "Bazı farklılıkların çaresi
yoktur ve olduğu gibi kabul edilmeleri gerekir. Kişi eşini sevebilir ve ona saygı
duyabilirken tüm sorunların çözüme kavuşmayacağı seklindeki varoluşsal gerçekliği
kabul etmeyi de öğrenebilir. Hollywood sineması ve kişisel gelişim
hareketlerinin çoğunluğu bize kişilerarası tüm sorunların nihayetinde çözülebileceği
efsanesini satarlar" (Zinker)
·
Gerçekten
de çözülemeyecek sorunlar da vardır. Çözüm bu faklılıklarla bir arada yasamayı öğrenmek
ve birlik noktalarında birleşmektir; paylaşabildiğimiz alanların tadını çıkartırken
bazı kayıpların yeni bir eş bularak telafi edilemeyeceğini kabullenmektir, çocuklarımızın
bazı ihtiyaçlarını bu yeni eş sayesinde gideremeyiz.
·
Akilli
bir çift sahip olduklarının tadını çıkartmayı bilmeli ve gerçekleşemeyecek olanın
gerçekleşmesi uğruna kavga etmekten vazgeçmelidir. Ancak. Bu vazgeçiş kabul
edilirse yaşanabilecek en iyi aşkı yasayabiliriz. (s182)
·
Sadece
adini koyabildiğimiz şeyleri kontrol edebiliriz.
·
Hayal
kurma ihtiyacı, bu hayalimle geleceğe uçmalar belki de kişisel bir sınırlılığın
ürünüdür.
·
Çoğu
kadın holistik bir bakış açısını, erkeğin de odaklanmayı tercih ettiğini
biliriz.
·
Eril
bakış acısı ayırmak, incelemek, odaklanmak, değiştirme... İster, etkindir,
biyologlar bunu beyinin (baskın olan) sol yarım küresiyle ilişkilendirirler.
·
Dişil
bakış acısıysa birliğin bilinciyle, alma kapasitesiyle, beklemekle, yuvayı
kurmakla, hayal etmekle ve yaratmakla (beyinin sağ yarımküresinin işlevleri) tanımlanır.
·
Her
iki yarımküre işlevleri, kapasiteleri ve sorumlulukları acısından kesinlikle ayrılır.
Sol yarım küreye "sözel yarımküre" de denebilir, mantık, dilin yapısı,
yazmak ve okumak, rasyonel ve analitik deflendirme bu yarımkürenin etkisindedir
ve dijital olarak düşündüğünü söyleyebiliriz. Sağ yarımküre hesap ve sayılardan
sorumludur.
·
"İnsan
biriyle ilişkiye girdiği zaman, kendi bireyselliğinin dişil ve eril yönleriyle
de bir iç ilişki kurar." (Norberto Levy)
·
Hepimiz
zıtlıklardan meydana geliriz. Dişil, eril, etken, edilgen, zayıf ve kuvvetli yönlerimiz
vardır. Sorun kültürel olarak kendimizi bu zıt kutuplardan sadece biriyle özdeşleştirerek
ötekini dışlamamızdır.
·
Genelde
ortaya çıkan sorun yasadığım çatışmanın eşimden kaynaklandığını sanmamdır, oysa
içimdeki iki zıt kutup birbiriyle çatışmaktadır ve ben bunun bilincinde değilimdir.
·
Gray
“İki farklı dünyada yasayan varlıklar nasıl uyum sağlayabilir? Bir kadınla
erkek ayrı dalga boyundaysalar nasıl iletişim kurabilirler? İnsanin kendisiyle
ve karşısındakiyle entegre olabilmesi için dünya üzerinde bu iki var oluşu birleştirmesi
mutlaka gereklidir. İlişkideki sorun sudur; bir bilinç düzeyinden ötekine geçecek
esnekliğim yoksa bükülmez bir bakış acısında diretiyorsam, başka bir perspektiften
düşünen eşimi reddetme egilimindeyimdir. Onun düşünce biçimini kavrama macerasına
atılırsam, yeni şeyler ama her sedyen önemlisi onu keşfederim. Ben ötekini gerçekten
keşfettiğimde ask baslar.
·
Çift
olmanın zorluğu dünyada olmanın farklı bir formunu gerektirmesidir. Erkeğinki, kanınınki
ve ikisini bir potada eritmek. Biriyle ilişkiye girmek yeni bir düşünce biçimine
olanak tanır, dünyayla farlı bir karsılaşmayı gerektirir. (s187)
·
Ask,
şaşırarak, keşfederek basar.
·
Eşimi
kendi eski fikirlerimin içine hapsetmeye çalışırsam, hiçbir şey başlamaz. En azından
"aşkla ilgili" bir şey başlamaz.
·
Aşk,
acık olmak yeniliğe acık olmaktır.
·
Sevmek
gerçeğe açılmaktır.
·
Castillejo'ya
göre ilişkiyi engelleyen üç neden vardır. Farklı bilinç düzeylerindeyken iletişim
kurmaya yeltenmemiz. Bu dünyada iki şekilde var olabiliriz; Odaklı ya da dağınık
ve küreselleştirici bilinç düzeyiyle
1)
Mantıkla
ve analitik bakış açısıyla ilgili.
2)
Dünyanın
holostik algısıyla, onu bir bütün gibi görmeyle ve duygularla, yaşanmışlıklarla
ilgili; deneyimin bakış acısıdır. İki insan iletişim kurmaya gayret ediyorsa,
biri mantığın içinden, öteki olup bitenlere dayanarak konuşuyorsa, ilişki olanaksızdır.
Ötekinin bizimle nereden konuştuğunun farkında olmamız esastır. Ötekinin
kendini, beni ve bizi nasıl gördüğünü bilmem gerekir. Olayları kendi dağınık biçimiyle
görmeye alışmışsam ya da sezgilerimle yasıyorsam, hayata uygunluğu, bağlantıyı önemseyerek
bakan biriyle uyumlu bir ilişki kurmam ilkesel olarak olanaksızdır. Önerim olayları
farklı görecek bicimde kendimi sekilendirmem, açmamdır. Böylece hem karsımdakine
ulaşabilir hem de kendim için dünyada farklı bir bicimde var olmanın yolunu
bulurum. (s191) Çağdaş dünyada bir değişim yaşanmakta: kadınlar erkeksi
yönlerini geliştirirken, erkekler de dişil duyarlılıklarına önem vermeye başladılar.
Senin bakışını kabul eder ve saygı duyarsam, onu kendiminkine entegre
edebilirim ve bu da benim acımdan gelimse anlamına gelir. Seni reddeder ve
kendi söylediğime ikna etmeye uğraşırsam, yalnız kalırım. Maskelerin ardında
gizlenirsek kimselerle temas kuramayız, çünkü hiç kimse kurgu bir karakterle gerçek
bir ilişki kuramaz. Bir başka olumsuz davranış da insanin kendini kandırmasıdır.
Başlarına gelen her şeyi anlamlandırarak ıstıraplarına uygun, gerçek acılarıyla
ilgisi olmayan açıklama bulurlar.
3)
Dinlemenin
zorluğu. Kendimizi zorlayarak ötekinin konuşmasını bitirmesini bekleriz. Amacımız
diyalog kurmak değil, kendi düşündüğümüzü söylemektir. Çoğu kez sonuç üst üste
binen monologdan ibarettir. Bu gibi durumlarda insanlar karşılarındakinin dediğiyle
bir bağlantı kurmazlar, dinlemezler çünkü herkes kendinin hakli olduğuna inanır.
Yaptıkları tek şey kendi savlarını göstermek ve savunmak için sıralarının gelmesini
beklemektir.
·
İnsanin sevdiği kişiyi
beklemesi sağlıksızdır demiyorum; onu beklemek ne güzel olurdu. O zaman yoldan
bana doğru gelmekte olandan çok fazla şey ummazdım. Çünkü beyaz bayrakları, altın
işlemeli flamaları ve tüm cümbüşü beklersem, bayraklar yeşilse ve altın işlemeli
flamalar yoksa onu tanıyamayabilirim, onun bana doğru geldiğini kavramayabilir
ve onu selamlayamayabilirim, sonra da gelmediğini sanarak ömrümü ağlayarak tüketirim.
Oysaki gelmiştir, ben kimin geldiğini fark edememişimdir. (s194)
·
Aşkın
ikilemi; gerçek bir çift ıstırabı bertaraf edemez. İnsan "ideal çifti"
ortaya çıkana kadar yalnız kalır.
Kendimizi açabildiğimiz, karsımızdakiyle buluşabildiğimiz,
kendimizi ona verebildiğimiz kişisel iliksiler kadar ödüllendirici bir şey
olamaz. Bu iliksilerde temas, aşk, içtenlik ararız çünkü bizi zenginleştirirler,
yasadığımızı hissettirirler, içimizi güç ve arzu ile doldururlar.
·
Kendimizi
içtenliğe, aşka, karsılaşmaya açınca, ıstırabı ve acıyı hissetmeye de açmış
oluruz.
·
Hepimizin
bir kişiliği ve zırhı vardır, ıstırap çekme riskini almak istemeyiz ve kapanırız.
·
Çocuk
ebeveynlerinin sevgisine ihtiyaç duyar ve kişiliğini bu sevgiyi elde edecek biçimde
kurar. Zayıf olduğum zaman bana daha çok ilgi gösterdiklerini keşfedersem, zayıflık
çerçevesinde bir kişilik oluştururum. Bağımsız olduğumda gurur duyarlarsa, güçlü
bir kişilik geliştiririm, kendime yalnız olabildiğimi, yardıma ihtiyaç duymadığımı
telkin ederim. Kurduğumuz kişilik işlevsel olmamıza, bizi sevmelerini sağlamamıza
yarar. Bir maske yaratır ve onunla özdeşleşiriz. Kim olduğumuzu ve gerçekten ne
istediğimizi unuturuz.
·
Kendimizi
birisi icin var etmekle aşk ve içtenliğe ulaşırız. Kendi kuduzumuz bir yapının içine
hapsolunarak onmalara ulaşamayız. Öneri; Dünyada nasil var oldugumuzu
gozlemlemek, icine sıkışıp kaldığımız rollerin farkına varmaktır.
·
Aşık
olmak göründükleri gibi olan iki kişi arasındaki karsılaşmadır.
·
Aşık
olmanın uzun sürmeyeceğini biliriz. Engeller, farklı eğilimler, alışkanlıklar
ve savunma mekanizmaları er ya da geç devreye girecektir. Bu engelleri asmanın
tek yolu kendimizi inkar etmektense ya da eşimize yansıtmaktansa onlarla
birlikte var olmaktır. Sorun kendimizi zırhımızla özdeşleştirdiğimizde ve
kendimizi ancak bu şekilde güvende hissettiğimiz baslar.
·
Bir
çift olunca ne zaman ve nasıl kendimizi açtığımızı, ne zaman karsımdakine kapattığımızı
gözlemleyebiliriz. Çiftler karsılarındakine kapandıkları bu yanlarını yansıtırlar
ve iç mücadelelerini bir diş mücadeleye dönüştürürler. Böylece karsımızdakinin
kendini bize kapattığını, içeri girmemize izin vermediğini, katı olduğunu düşünürüz.
Bu yolu birlikte ve aşkla kat etmek istiyorsak karşımızdakinin tepkisine
tepkiyle karşılık vermek yerine, o uzaklaştığı ve kendini kapattığı zaman bize
ne olduğunu göstermemiz gerekir. Hangi davranışlarımın eşimi yaraladığını ve benden
uzaklaşmasına neden olduğunu öğrenmeliyim.
·
Her
kavgada ne kadar derine inersek temastan, açıklıktan o kadar uzaklaşmış oluruz.
·
Kendimizi
açmak ve eşimizin bizi olduğu gibi kabul edeceğine güvenmek bizi aşka götürür.
·
Beni
sevmen için zorla maske takmam gerekmez. Bunu yaparsam belki zayıf, belki de güçlü
olan gerçek beni sevip sevmeyeceğini asla öğrenemem.
·
İnsanin
kendini gösterecek bir noktaya ulaşması kolay değildir. Savunmasız olduğumu düşünmelerinden
korkarız. Savunmasızsam (ebetteki öyleyim), ikimizin de savunmasızlığını kabul
etmemiz gerekir ki, şu anda ve burada olarak kendimizi birbirimize verebilelim.
Bu bir çift için zordur, biri kendini açtıkça öteki kapatır ve bu oyun çok acı
verir.
·
Farklı
şeylerden hoşlanıyorsak nasıl bir arada olabiliriz ki? Hepimiz kendimizi
sevmek, bağlantı kurmak, zırhımızı terk etmek ve kendimizi vermek isteriz. Eski
kimliklerimizi bir yana bırakarak sürekli yeni bir rota çizmeliyiz, birlikte
bir yol icat etmek için eski yapımızı bir kenara atmalı, korku, karmaşa ve boşlukla
yüzleşmeliyiz. İleri gitmek için korkudan kurtulmayı ummamalıyız. Ancak,
korkarak ilerleyebiliriz.
·
Tüm
çiftlerin sorunları, çözülmemiş meseleleri var. Yapılması gereken sorunları çözmek
değil. Özel bir soruna odaklandıkça yarın bir başkası ortaya çıkar be bu böyle
gider. Yapmamız gereken sorunların kendine özgü içeriğinden uzaklaşarak bize ne
olduğuna farklı bir balğamda bakabilmek: sorunlara sadece kendi bakış açımızdan
bakmamak, belli bir sorundan kurtulmak için bazı şeyleri halletme fikrinden uzaklaşmak.
·
Yeni
bir bakış açısı edinmek kolay değildir çünkü dış etkeni düzelterek sorunu çözme
eğiliminde olan kültürümüze uzaktır.
·
Dış
etkeni düzelmek hiçbir zaman yeterli olmayacaktır, o zaman da suçu uyuşmayan
karakterlere ya da doğru insani bulamamış olmaya atarız.
·
İnsanin
bir araya gelip ayrılması, acı çekmesi ya da neşelenmesi, ama bunların nedeni hakkında
acık bir fikre sahip olmaması tufan geliyor mu? "erkekler bir halta
yaramaz", "güçlü bir erkeğe ihtiyacım var, ama sansıma hep zayıf çıkıyor.",
."kadınların tek istediği onlara bakacak bir erkek" vb.
·
Öyküler
önce kehanetlere, sonra da gerçeğin ta kendisine dönüşmeseler bu kadar ciddiye alınmalarına
gerek yok. Örnek; terk edilmekten korkan bir kadın eşinin biraz uzaklaştığını
hissetse "gördün mu beni sevmiyorsun. Beni her zaman yalnız bırakıyorsun"
·
Durmadan
kendi uydurduğumuz öyküyü tekrarlamak için neler yaptığımızın farkına varmak,
onu tekrarlamaktan kurtulmanın ilk adimidir.
·
İnsanlar
olup biteceklerin tahmini üzerine iliksilerini inşa ederler, tahminleri gerçekleşecekmiş
gibi hareket ederler ve sonunda da gerçekleşir.
·
Birbirimizi
severek her konuda tastamam uyum içinde oluruz efsanesinden kurtulmamız
gerekli. Birini sevmek aynı şekilde düşünmek ya da onu kendimden fazla sevmek
demek değildir. Önemli olan gözleri acık sevmektir.
·
İnsanin
olduğu gibi kabul edildiğini hissetmesinin ne kadar muhteşem bir duygu olduğu üzerinde
ısrarcı olmalıyız. Eşimizi olduğu gibi kabul etmek için çaba göstermek çok önemlidir,
onu bir bütün olarak görmeliyiz, işletim sistemini keşfetmeli, var oluşuna saygı
duymalıyız.
·
Eşlerden
biri "Şu yanın daha az, ötekisi daha fazla olsun isterdim" dediği
zaman, aslında karşısındaki gerçekten değişirse tüm sistemin de değişeceğini
fark etmez. Ayrıca değişikliği isteyen kişi bu değişikliğin onun hoşuna gideceği
garantisini de vermez, çünkü değişik karşısındakini farklı biri yapacaktır.
(s214)
·
Hepimiz
bir paketiz aslında, sevmek sevgiliyi bir paket gibi görmek, olduğu gibi
sevmek, değiştirmeye çalışmamak demektir.
·
"Karşımdakini
kabul etmek" kendimi kabul etmekle başlar. "Karşımdakini kabul
etmek" feragat etmek ya da daha iyiye gitmenin bir yolu olmadığına ikna
olmak demek değildir.
·
"Kabul
etmemek ve kendimizi inançlarına bağlı hissetmek" çiftlerin sorunlarının
%90 dır.
·
Neyin
iyi olduğunu belirleyen bir kural ne çiftler ne de bireyler için geçerlidir. En
iyisi insanin olduğu kişi olmasıdır.
·
"Kimse
görmediği bir ırmağın üzerine köprü inşa edemez." (Nana Schnake)
·
Kendimizi
kabul etmek daha iyiye gitmeyi reddetmek anlamına gelmez.
·
Kendimizi
olduğumuz gibi görmemiz, neler yasadığımızı fark etmemiz, sevgi dolu bir tutum
benimsememiz, kendi kendimizle tamir edici bir ilişki içinde olmamız anlamına
gelir.
·
Olmadığımız
biri olmaya çabalarsak, bu memnuniyetsizliğimizin nedenini mutlaka biriyle ilişkilendiririz.
İlk başta bu kişiler ebeveynlerdir. Sonra bu suçlamayı eşimize yöneltiriz.
·
Kendimizi
kabul etmek kendi bünyemizde rahat ve huzurlu olmak anlamına gelir.
·
İfade
edeceğimiz uygun an gelene kadar bize ne olduğunu kendimize saklamalıyız, yüreğimizi
karsımızdakine açtığımız zaman, onu kabul edeceği en uygun formu bulmalıyız.
·
Duygularını
eylemlerinin kesin belirleyicisi olarak gören insanlara güvenmem. İnsanin gerçekten
ne hissettiğini kavraması çaba gerektirir; ancak bundan sonra duygusunu dile
getirmek, onu göstermek için uygun zaman olup olmadığına karar verebilir. Örnek;
bitirmek için bazen "onu seviyorum ama âşık değilim", "o benim için
olur", "onu insan olarak seviyorum" ne demek istedikleri çok anlaşılır
değildir.
·
Sen
"Aşk benim önem verdiğim biridir, birine önem veriyorsam seni seviyorum
derim, önem vermemeye başladığım zamanda, artık onu sevmiyorumdur"
diyorsun.
·
Ben
aşkın fiziksel bir duyguyu içerdiğine de inanıyorum. Tüm sevdiğim insanlarda
hissediyorum bunu. Çok yoğun olduğu anlarda sanki göğsüm açılıyor, sıradan
anlardaysa kendini fiziksel anlamda iyi hissetmek gibi bir şey. Arkadaşlarımla,
kocamla, ailemle yaşadığım bir şey bu. Onları görünce ya da onlarla sohbet
edince seviniyorum. Herkesle olan bir şey değil elbette, kimince oluyor,
kiminle olmuyor.
·
Ruhuma
dokunan insanlar var.
·
Sevmek
başkasının içeri girmesine karar vermekle ilgili bir karar. Savunmalarımı
indiriyorum, güvensizliğimi terk ediyorum, onun için kendi katı düşüncelerimden
vazgeçiyorum ve nasıl olduğunu, nasıl hareket ettiğini, nasıl düşündüğünü keşfetmeye
karar veriyorum, onu benim gibi düşünmeye, benim gibi yapmaya zorlamıyorum. Ayrıca
kendimi de onun olmamı istediği kalıba girmeye zorlamıyorum.
·
Bir
çift nedir? İki kişinin çift olmaları için ne yapmaları gerekir? Birlikte olmanın
verdiği haz bu da başka bir tanımlama.
·
Sadece
onun güzelliğine, ekonomik gücüne, beni ne kadar sevdiğine değer verirsem,
onunla olduğum zaman kendimi nasıl hissettiğimle bağlantı kuramam.
·
Başka
biriyle birlikte olmaktan haz duyduğumuz zaman yaptığımız şeylerin çoğunu
onunla paylaşmak isteriz ve bu içimizde verilen bir karardır. İnsanin ne
kiminle yasadığıyla ilgisi vardır ne de iradeye bağlıdır. Ötekine farklı bir şekilde
bağlandığımızı hissettiğimizde KENDİLİĞİNDEN OLAN bir şeydir.
·
Var
olmak nedir? Şimdiyi geleceğe ve geçmişe göre çok daha özel kılan, hiç kuşkusuz
benim varlığımdır. Şimdi gerçekten olmaktadır, elimin altındadır ve onu yasamaktayımdır.
·
Yolumuzdaki
ilk engel kendi içimizde burada ve şimdide olmayı bilmememizdir.
·
Istıraplı
yerlerde durmanın olanaksız olduğunu düşünürüz ve tek çıkışın tepki vermek olduğuna
inanırız; içe kapanmak, saldırmak, suçlamak ya da kaçmak. Yıllarca böyle davrandıktan
sonra bu yerler terk edilmiş olarak kalır. Oralarda var olmadığımız için sadece
boşluk vardır, bu nedenle içimizde bir kara delik, eksik bir parça bulunur.
·
Uydurduğumuz
öyküler bir kez acımızın içine dalarsak hiç çıkamayacağımız fikrine dayanır.
Kendimizi üzüntümüze teslim edersek, elimizi kolumuzu bağlar. O yere dönmek
tehlikelidir: orasının karanlık olduğunu düşünürüz, oysa sadece orada değilizdir,
o kadar. Orada var olmayı öğrenmemiz gerekir, kendi kendimizden iyileşmeye başlayacağımız
yer orasıdır.
·
Bizim
efsanelerden kurtulma arayışımızın sorunlarından biri düğünün her şeyi çözeceğine
temellenen tüm kültürel geleneğe saldırmasıdır. Evlenirler, onlar erer muradına...
Çift bu değildir. Çift olmak yeni bir yola çıkmaktır, bir meydan okumadır.
·
Birlikte olunca hiçbir
şey nihayetine ermez, tam tersine her şey yeni başar. Tek bir şey hariç:
sorunsuz ideal yaşam fantezisi. Ta çocukluğumdan beri kurduğum ideal çift
hayali evliliğimle birlikte ölür ve büyük bir ıstırap yaratır. Bunu görünce de,
suçludan nefret etmeye başlarım. Kendi yaşamımın sorunlarını çözmeyi öğrenmem
gerekir. Neden hoşlanıyorum, kendime nasıl bakacağım, nasıl eğleneceğim, yaşamımın
nasıl bir anlamı olmasını istiyorum. Tüm bu temel sorunlar kişiseldir. Kimse
benim için çözemez. Eşimden tek bekleyebileceğim yolda bana eşlik etmesidir.
Beni besleyen ve benden beslenen kişidir. Her şeyden önemlisi, yaşam yolunda
bana engel olmayan kişidir.
·
Babadan
oğla geçen, durmadan yenilenen öğrenilmiş inançlarımızın en kötüsü öteki yanımızı
aradığımızdır. Neden yarısıyla yetinmek yerine, ötekiyle bir bütün olarak olmayalım
ki? Bizim önerdiğimiz aşk birbirini bulan iki bütün varlık arasında yaşanır,
kendilerini tüm hissetmek için birbirine ihtiyaç duyan iki yârim varlık arasında
değil.
·
Var
olmak için birine ihtiyaç duyuyorsam, bu bir bağımlılık iliksisine dönüşür. Bağımlılık
söz konusuysa seçim yoktur. Seçim yoksa özgürlükte yoktur. Özgürlük yoksa gerçek
aşk yoktur. Gerçek aşk olmadan evli olunur, ama çift olunmaz.
Ağustos/ 2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder