19 Eylül 2015 Cumartesi

GÖZLERİ ACIK SEVMEK  (Jorge Bucay, Silvia Salinas)  



·         İnsanlar ilişkilerinde zorlukla karsılaştıklarında eşlerini suçlar.
·         İnsanin kendi başından geçenden, ihtiyacından ya da hissettiğinden söz etmesi zordur. Herkes sürekli ötekinden söz etmek ister.
·         Sorunun ötekinin yetersizliğinden kaynaklandığını düşünerek öfkelenmek çok daha kolaydır.
·         Birçok çift bir başkasıyla daha farklı olacağını düşünerek ayrılır, ama sadece konuşmacı değişmiştir.
·         Hiç çatışma yasamayan, sürekli aşık ideal çift fantezisini bir yana bırakmalıdır.
·         Çatışma olmadan samimi bir ilişki kurulamaz. Yapılması gereken ideal çift fantezisini bir yana bırakmaktır.
·         Benim hiç olmadığıma kimsenin hiç olmadığını bilmek, ideal ciftin bir kurgu olduğunu ve gerçekte var olmadığının bilmek beni yatıştırır.
·         Benim sahip olmadığıma kimsenin sahip olmadığını bilmek, ideal çiftin bir kurgu olduğunu ve gerçekte var olmadığını bilmek beni yatıştırır.
·         Gerçekleşmeyecek bir fantezi, bir iluzyon için acı çekmektense elimdekinin tadını çıkarmaya karar verirsem gerçeklik büyük ölçüde düzelir. Elimizdeki hayatla en iyisini yaşayalım... Mümkün olan en iyisini.
·         Her şey istediğim gibi olmadığı için ıstırap çekmek sadece yararsız değil, çocukçadır da.
·         Çatışmaları sadece kendi bariyerlerimi aşarak beni ötekine yaklaştıracak bir yol olarak değil, eşimle karşılaşacak bir yol olarak da görmeyi denemeliyim.
·         Çift olmak bizim kişisel gelişimimize, daha iyi insan olmamıza, kendimizi daha iyi tanımamıza yardım eder. İlişki çoğalır. Çabalamaya, yarattığı ıstırabı çekmeye, karsılaşacağımız acıyı duymaya değer. Tüm bunlar değerlidir çünkü bunları aştığımız zaman artık eskisi gibi olamayız. Gelişmiş, daha bilinçli ve daha bütün oluruz.
·         İnsanların çoğu sorunlarını çözmek için birini arar. Yakin bir ilişkinin onları sıkıntılarından, dertlerinden anlam eksikliğinden kurtaracağını sanır. Bir eşin boşluklarını dolduracağını sanır. Nasıl da büyük bir hata.
·         Birini tüm beklentilerle eşim olarak seçersem, tüm bu beklentilerimi sağlayamadığı zaman ondan nefret ederim. Sonra, belki bir başkasını ararım, bir başkasını, bir başkasını. Öneri; kimsenin bunu benim için yapmasını beklemeden kendi yaşantımın sorunlarını çözmektir. Bir başkasının yaşantısının sorunlarını çözmeye yeltenmek yerine, yasamı iyi geçirmek, gelimsek, eğlenmek için onunla birlikte bir proje üretmektir.
·         Aşkın bizi kurtaracağını, tüm sorunlarımızı çözeceğini, bize sürekli bir mutluluk ve güven sağlayacağını düşünmek bizi fantezilere ve ilüzyonlara mahkûm ettiği gibi, akşın en özgün gücünü, bizi değiştirme ve dönüştürme gücünü de zayıflatır.
·         Ben bütün bir insan olduğum, tamamlandığım zaman, yaşamak için bir başkasına ihtiyaç duymadığım zaman, sahip olduğumu ve onun sahip olduğunu paylaşacak biriyle kesinlikle karsılaşacağım. Çift olmanın anlamı da budur.
·         Aşkın ya da çiftin zarar görmemesi için ilişkilerde, her an kendilerinizi nasıl hissettiklerine önem verecekleri konusunda anlaşmaya vardılar.
·         O zaman çift olmak neden? Kendinizi görmek ve tanımak için kendi gözlerimizi kullanalım.
·         Ellerimize, ayaklarımıza ve göbeğimize bakabiliriz... Ama hiçbir zaman doğrudan göremediğimiz parçalarımız vardır, son derece önemli ve tanımlayıcı olan yüzümüzü asla kendi gözlerimizle doğrudan göremeyiz. Aynaya gereksinimimiz vardır.
·         Kişiliğimizde ve dünyayı görüş biçimimizde de, bizim algımızdan gizlenen parçalar vardır. Kendimizi görebileceğimiz biricik ayna ötekidir. Ötekinin bakisi bana kendi gözlerimin görmediğini gösterir. Yansımanın keskinliği aynanın kalitesine ve bana uzaklığına bağlıdır. Ayna ne kadar kesinse, imge de o kadar ayrıntılı ve aslına sadik olacaktır. Aynadan yansıyan imgeme ne kadar yakından bakarsam, kendim hakkındaki algim o kadar acık olacaktır.
·         En keskin, iyi ve zalim ayna bir çiftin ilişkisidir. En kötü ve en iyi yanlarımı en yakından yansıtabilecek olan biricik bağdır.
·         Kendini değiştirmek yerine yargıçların karsısında anlamsa sağlamayı ya da ötekini değiştirmeyi ister ve bunda ısrar ederler.
·         Sürekli sana hatalarını gösterirsem, sana nasıl davranmam gerektiğini göstermek için yasarsam, sana durmadan her şeyin nasıl yapılması ve olması gerektiğini işaret etmekle meşgul olursam belki kendini bir aptal gibi hissedersin, daha kötüsü beni terk edip gidersin, daha da kötüsü, sırf benim canimi sıkmak için yanımda kalırsın.
·         Gerçekten sesimin duyulmasını istiyorsam, sana kendimden söz etmeyi öğrenmeliyim, ihtiyaçlarımdan, senin davranışların nedeniyle kendimi nasıl hissettiğimden söz etmeliyim. Bunları yaparsam muhtemelen beni dinlemem çok daha kolaylaşacaktır.
·         Çift terapisinin büyük bölümü, Çiftlerin her zaman kendilerini nasıl hissettiklerini düşünmelerini ve ötekinden söz ederek kafalarını karıştırmamalarını sağlamaktan ibarettir.
·         Çiftler terapiye,  genellikle içerlemelerle, ifade edemedikleri konularla dolu olarak gelirler, terapistin işi bunları açığa çıkarmalarına, söylemekten korktukları şeyleri söylemelerine yardım etmektir. Istıraplarını göstermelerini sağlamaktır.
·         İki kişinin yeniden birbirlerine açılmalarını, kendilerini göstermelerini, güvenmelerini sağlamaya nasıl yardım edilir? Ortam olarak açık bir iklim oluşturulur, içlerindekini boşaltmaları ve ihtiyaçlarını dile getirmeleri sağlanır. Terapinin amaçlarından biri de karşılaşmayı sağlamaktır. (s44)

Kendi yaşamının sorumluluğunu almak
·         Şikâyetin nedeni neyse, bu nedenin soruyu da yanıtlayabilecek olmasıdır. Bu durumun böyle olması için ben ne yapıyorum? Durumun biraz daha düzelmesi için ne yapılabilir? Duruma “takılı” kalan, yani ötekinin suçlu olduğunu düşünen ve kendi koşullarının kurbanı gibi hisseden kişi evirilemez, olduğu yerde durur ve çiftin evirilmesini engeller.
Çiftlerin;
            Zavallı ben oyununu bırakmaları,
Ellerindeki olanakları gözden geçirmelerini,
            Yaratıcı bir çıkış yolu bulmalarını,
Sağlamak terapistin görevidir.

Terapist çiftlere;
          Çatışmaları kullanarak ne yapabileceklerini
          Kayboldukları kör noktalarını
          Takılıp kaldıkları engelleri gösterir.

·         Kadının ihtiyacı erkeğin evdeki işlerin bir bölümünü yapmasıysa, herkesin ne yapacağı konusunda pazarlık etmeleri ve bir anlaşma sağlamaları gerekir. Bir iletişim yolu aramak birinin ne kadar bencil ya da cömert olduğunu göstermeye çalışmaktan çok daha anlamlı ve etkilidir.
·         Karsımdaki insandaki bir şey beni rahatsız ettiği zaman, gerçekte kendimden rahatsızlık duyuyorum demektir ve bu h zaman böyledir.
·         Çatışmaları kendi kişisel gelişimim için kullanmak; Düstur budur. Enerjimi karsımdakini değiştirmeye harcamaktansa, kendimde rahatsız olduğumun ne olduğunu bulmalıyım.

Sevmek ve aşık olmak
·         Aslında ilk anda karsılaşma tutkulu, taksin, ele avuca sığmaz ve mantıksızdır. Duygular bizi ele geçirir, üzerimize çullanır ve belli bir sure neredeyse asık olduğumuz insandan, içinde bulunduğumuz mutluluk ve neşeden baksa şey düşünmeyiz.
·         Aşık olmak eşimizin var olduğunu bilmenin getirdiği sevinçle bizi ona bağlar. Eşine az rastlanır bir tamamlanmışlık hissiyle bizi birbirimize bağlar. Bu durum uzun sürmez. Birkaç ay geçince, gerçeklik bizi ele geçirir, ya her şey biter ya da birlikte kastedilecek bir yolun inşası baslar.
·         Duygular tutkulara kıyasla daha uzun ömürlüdür ve dış gerçekliğin algısına bağlıdır. Sevginin inşası önümdekini görebildiğimde, ötekini keşfettiğimde başlar. Bu ilk an geçtikten sonra, ona yansıttığım en kötü yönlerim de ortaya çıkmaya baslar.
·         Sevgiden "ötekinin mutluluğu ve iyiliği benim için önemli" anlamından söz ediyoruz. Sevgi de mutluluk gibi bedeni ve ruhu sarıp sarmalar ve ötekini onu değiştirmek istemeden görebildiğimde ortaya çıkar.
·         Benim onun yanında ve onun benim yanımda hissettiği mutluluktur, iyi olma halidir, insanin ilgilendiği kişinin iyi olduğunu bilmesinin getirdiği hazdır, onun neye ihtiyacı olduğunu anlaması ve vermesidir. Sevmek budur.
·         Ötekiyle birlikte olmaktan haz aldığım için yaşamımızın büyük kimsini o kişiyle geçirme kararı alırız ve birlikte olmanın zevkini keşfederiz.
·         Bir yol arkadaşı bulmak yeterli değildir. Bizi besleyebilecek biri olması gerekir.
·         Sevdiğimiz zaman gözün gördüğünün ötesini görürüz. Aşkta estetik kanonların değeri yoktur.
·         Belirli bir kişiyi ne hissettiğimi yansıtmak için seçsem de, aşk kendi kendimle yasadığım bir duygudur. Neden bu kişiyi seçiyorum? Bir su sonra, karsımdaki nasıl olduğunu göstermeye başlar ve bu da benim idealimle örtüşmezse ne olacak? Sevgi, onu görmemle onu olduğu gibi kabul etmemle baslar.
·         İlişkiler aşık olum, sevme ve nefret etme süreçlerinden geçiyorlar.
·         Kendimizi gösterirsek, nasıl hissettiğimizin bilincindeysek iliksinin içinde kalabiliriz, bunları reddeder ve bir şey yokmuş gibi yaparsak zor.
·         Bir çok insan kendinden kopuk yaşar, gerçekten ne hissettiği hakkında hiçbir fikri olmadan sadece ne düşündüğüne odaklanır. Kendini böyle aşka vermek çok zordur. (s 54)
·         Öteki saklayamadığı gerçekliğini bize gösterir, bizim de sonsuza kadar saklayamayacağımız gerçekliğimizi görür; aşkı ne kadar gönlümüzü okşasa ve kendimizi aşık hissetmek ne kadar hoş olsa da bu böyledir.
·         İnsan farklılıkları keşfettikçe bunlar kendilerini sürtüşme seklinde ortaya koyarlar.
·         Farklılıkları aramak ve onların aracılığıyla bağlanmak gerekir, artik eskisi gibi sadece benzerlikler bağlamaz sizi.
·         Aşık olmak birbirine tastamam uymaları sevmektir, sevmekse farklılıklara aşık olmaktır.
·         Aşık olmak paylaşılan bir duygu değildir çünkü henüz ortada paylaşılacak özne yoktur.
·         Aşık olmak bedava, neredeyse kaçınılmaz bir deliliktir.
·         Sevmek ihtiyat gerektirir ve bedeli yüksektir. Daha uzun ömürlü, daha az çalkantılıdır. Sürmesini sağlamak için sıkı çalışmak gerekir.
·         Kişinin karanlıkta kalan özellikleri biriyle iliksiye girdiğinde gün yüzüne çıkar.
·         “Kendimde en çok inkar ettiğim yönlerimi karsımdakine yansıtıyorum”, “Bir şeyin beni başkasında ne denli rahatsız ettiğini fark ettiğim zaman, asil kendimde ne kadar rahatsız ettiğini araştırmalıyım.”, “Karsımdakinde beni rahatsız edenin bende olmadığını düşünüyorsam, yapmam gereken hangi sorunumun altını çizdiğini araştırmaktır.
·         Kendimi ve başkalarını keşfederek ilerlemek, çatışmaların olmamasını beklemek yerine onları birer fırsat olarak görmek. Sorunlardan biri yansıtmaysa, öteki de gerçekten neye ihtiyacınız olduğunu bilmektir.
·         Kendimize odaklandığımız zaman ötekini göremez ve kendi kendimizin referansi haline geliriz.
·         Geçmişte çözülmemiş öfkeleri ve ıstırapları kendi tepkilerimiz aracılığıyla yasadığımız  ilişkiye taşırız.
·         Sevgililik ve evlilik bu eski yaraları ortaya çıkartınca, sucun eşimizde olduğunu zannederiz. Bu başta olmaz, çift birbirine geçekten birbirine bağlanmaya başladıkça gelişir.
·         Çoğu ayrılık vakasında asil sorun çifte değil, taraflardan birinin ya da her ikisinin birden geçmişten getirdikleri çözülmemiş meselelerdir.
·         Bir ilişki kurduğumuz zaman bilinçsiz bir anlaşma yaparız ve mesela senden beni asla terk etmeyecek babam olmanı isterim, sen de benden seni olduğun gibi kabul edecek annen olmanı istersin. En kötü durumda bu boşluğu birbiriyle dolduramayan çiftler çocuk sahibi olmaya karar verirler.
·         İnsanin tanımlayamadığı, adlandıramadığı üzerinde bir kontrolü olamaz.
·         Sevgilisi hakkında en çok ona tutku veren şey öngörülemez olmasıymış, tutkusu ötekinin namevcudiyetine bağlıydı. Bu bildik bir ilişkiye dönüşürse tutku da bitecekti.
·         Evlilik ve tutkuyu bir araya getirmeye çalışmak ne kadar saçma.
·         Aile ve tutku arasında nasıl seçim yapılabilir? Tutkusunu seçer ve sevgilisiyle giderse, iliksisi kısa zamanda sıradanlığın pençesine düşecek. Karısı için tutku duymuyor ve onunla sevimsek de hoşuna gitmiyor. Çıkış yolu; olayları olduğu gibi görmekte ve ne yapabileceğimize, her birinin kendi yaşamını nasıl çözümleyeceğine bakabilmekte. Çoğu zaman olayların nasıl gelişeceğine kendileri karar vermektedir.
·         Evlilik bireylerden çok ailelerin arandaki anlaşmadır. Aile mülklerini aile içinde tutmayı ve çocukları saygı gören ve kabul edilen ayni sosyal çevre içinde büyütmeyi amaçlar. Hiçbir geleneksel toplumda spontane aşk iliksileri bir kadınla erkek arasındaki beraberlik için geçerli bir temel olarak kabul edilmez.
·         “Çiftler kendilerini bir araya getiren ayni nedenlerle ayrılır.” (Nana)
·         Pek çok çift söyle düşünür. “Bu kadar farklıysak neden ona aşık oldum? Belki başka birisiyle benzer zevklerimiz olacak ve daha iyi geçineceğim…” Aslında bizi çeken bu farklılıklardır. Basta benim için çok zor olan şeye onun sahip olması beni büyüler. Eşimle birbirimizi bütünleriz çünkü ben onun yaptığı şeyleri yapamam ve tersi. Aşık olma surecinde bu özellikleri sadece onda değil, kendimde de kabul ederim. Ben hareketli bir insansam, sakinlik, alıcı kapasite, içe dönüş beni büyüler. Öteki de benim dünyaya dahil olmamdan, ileri atılmamdan büyülenir. (s 76)
·         Aşık olma sureci bitince, bizi yaklaştıran ayni nedenler yüzünden eşimle tartışmaya başlarız. Ben özellikle aktif yanımda gelişmişsem, pasif yanımla kavga ederim. İlişki eski ve bitmek bilmez bir kavgaya dönüşür. Çok rahat ve sakin olan o insana aşık olarak bir anlamda kendimde yadsıdığım yanımla uzlaşırım, ama bu yanımı geliştirmezsem daha önce yadsıdığım yanımla uzlaşırım, ama bu yanımı geliştiremezsem daha önce yadsıdığım bu yanımla kavga ettiğim gibi eşimle de kavga ederim. Bu durumda yapılması gereken karsımızdakinden gördüğümüz, kendimizde hiç gelişmemiş ya da az gelişmiş olan yanlarımızı geliştirmektir. Böylece eşimiz düşmanımıza değil, öğretmenimize dönüşür.
·         İlişki benim kendimle bütünlenmeme yarar, bu bütünlenmeyi gerçekleştiremezsem, bana durmadan bu iç mücadelemi hatırlatan kişiden de ayrılırım.
·         Tek başımayken en iyisi olduğumu hayal edebilirim ama yakin temas hem içimdeki en iyiyi hem de en kötüyü ortaya çıkartır. Rekabetçiliğim, kıskançlıklarım, iktidar savaşımım, kontrol etme arzum, yönlendirme ihtiyacım, cömert olmayışım vb.
·         "Ben'in gelişimini içermeyen, büyümeyi engelleyen her ilişki görünüşte istikrarlı ve besleyici olsa da, kendi yıkımının tohumlarını barındırır. Bu kısıtlamaları görebilmenin değeri çok büyüktür. Biriyle bir anda yarattığımız ve varlığı sayesinde hayatı kavradığımız, kaygımızı, yalnızlığımızı, kendimize-yeterliliğimizi astığımız bir ilişki bizi insanlara sevgiyle yaklaştıran çok güzel bir durumdur" (Nana)
·         Ötekinin ritmini kabul etmek önemlidir.
·         Kadınlar erkeklerin temastan vazgeçmelerinden, kendilerini kapatmalarından yakınır, bunun onlar üzerinde yaratıkları baskıya bir yanıt olduğunu fark etmezler. Erkekler zorlandıklarını hissettiklerinde, onlara ihtiyaçları olan zamanı vermediğimizde kapanırlar.
·         Verme eyleminin kendisi almaktır.
·         Düşler duyulara bağlı imgelerdir. Doğuştan körler seslerle rüya görürler.
·         Büyüme anında kendi kendimizle kavga etmeyi bırakır ve her şeyi olduğu gibi kabul ederiz.
·         İlizyonu bırakma anında kendimize, "Olanaksız için ağlamaktan vazgeçerek elimizde olanın tadını çıkartacağız" deriz. Bu, bir insan yaşamında son derece belirleyicidir.  (s 91)
·         İdeal çifti, sonsuza dek tutku düşüncesini bir yana bırakmak acı verir, ama bu sağlam bir ilişki kurmanın tek yoludur. Hepimiz hayallerimizi severiz ve onları bir kenara bırakmak hiç de kolay değildir. Ama ne olursa olsun sonunda gerçeklik kendini dayatır. Gerçek gerçektir, gerçeğin karsısında ilüzyonlar dağılıp giderler.
·         İkimizin arasında, her şeyin önceden belirlenemeyecek olması değil mi bu ilişkiyi büyülü kılan?
·         Her hayal (bizim katkımızla) bir gerçeğe dönüştüğü zaman bu büyü de tutmuş olur.
·         Kişinin her şeye rıza gösterip herkesi memnun etmeye çalışmasına kızarım ama böyle olmasaydı benimle işler yurumezdi. O hem bana hem de başkalarına karşı böyle. Bana karşı böyle başkalarına karşı farklı olmasını istemek saçmalamak olurdu çünkü o böyle bir insan.
·         Pek çok depresyon ve kaygının nedeni, nereye gideceğimiz hakkinda kesin bir plan yaptıktan sonra, işler değişip de bu planı gerçekleştiremeyince uğradığımız hayal kırıklığıdır. Benim beklentilerime uymayınca seni sevmiyorum. Böyle olmaz.
·         Yolu belirleyen benim nereye varmak istediğim hakkındaki fikrim değil, dalgalardır. Yolumuza çıkan taşlara göre yolumuzu belirlemek çok daha iyi.
·         İnsanların çoğu ötekini kendi duruşlarının doğrultusuna ikna etmeye uğraşırken kavga ederler. Halbuki doğru diye bir şey yoktur.
·         İnsanlar düşündüklerini ve hissettiklerini ötekinin doğrulamasına ihtiyaç duyuyorlar.
·         Herkes kendi düzenini yapabildiğince kendi kurar. Her eşin bir düzeni kurabilmesi gerekir.
·         Başına gelecek her şeyi bilmenin çok sıkıcı olacağını düşünüyor musunuz? Bu yalnız olmaktan farksız. Büyüsü yok.
·         “Yaşamı bir metro vatmanı gibi de yaşayabiliriz; nereye gittiğimizi ve yolun ne olduğunu kesinlikle bilerek. Ya da bir sörfçü gibi yaşarız; dalgaları izleriz.“ Sana dalgaları izlemeyi öneriyorum. Eğleneceğiz bu da önemli. Her dalganın sörf yapmaya uygun olmadığını da bilmek gerekir.
·         Tüm eylemlerimiz bir hayalle başlıyor.
o    DÜŞÜNCE=FANTEZİ (ne kadar güzel olurdu, ne inanılmaz olacak, muhteşem olacak),
o    ILUZYON (hoşuma giderdi, öyle sevinirdim ki, eğer bir gün.. Harika olurdu..),
o    ARZU (ben...istdim, en cok arzuladigim, gerçekten istiyorum ki), proje (..yapacağım, bir an gelecek ve.., yakında ben...)
o    Bundan sonra is plan, taktik ve strateji geliyor. Yetmez planladığımı sonlandırmam ve hatalarımı düzeltmem gerekir. (s 99)
·         Hayat önceden belirlenmiş amaçlara ulaşmaktan ibaret değildir. Bu çok sıkıcı olurdu.
·         Âşık olma süreci geçip gittiğinde ötekinin varlığının gerçeğiyle karsılaşmaktan baksa çare kalmaz.
·         Özel ilişkileri rahatlık ve güvenlik kaynağı olarak göremeyiz, bizi hayati bir seçim yapmamız gereken bir yol ayrımına getirirler.
·         Fantezilere, eski, modası geçmiş formüllere sığınmak isteyebiliriz ama ne gerçeğe uyum sağlarlar ne de bizi bir yere götürürler. Tam tersine, ilişkilerimizdeki zorlukları bizi uyandırmaları, en iyi özelliklerimizi ortaya çıkarmaları için kullanmalıyız.
·         Yolumuza çıkan her türlü problemle başa çıkarkenki belirsizlik bir sorun değildir. Yolun bir parçasıdır.
·         Eğer çocukken ebeveynlerimizin onlardan daha fazla ilgi, sevgi, memnuniyet ya da oradalık istememizden hoşlanmadıklarını fark edersek, ihtiyaçlarımızı saklamayı öğreniyoruz. Bu ebeveynlere karsı bir suçlama ya da yük değil. Muhtemelen istediklerimize sahip olamadıkları için bizim ihtiyaçlarımızı karşılayamıyorlar. Ama kesinlikle tam da bu noktada ihtiyaçlarımızı hissetmeyi öğreniyoruz.
·         İhtiyaçlarımızı kaydetmemek. Bir gün geliyor bunu varoluş biçimimizle özdeşleştiriyoruz. Böylece bir strateji olmaktan çıkarak kişiliğimize dönüşüyor. "Benim hiç bir şeye ihtiyacım yok. Ben her şeyi kendim hallederim" bu düşünceye sadık kalarak gerçekten ne olduğumuzu unutuyoruz.
·         Tüketim toplumu bize kapının Sahip Olmak olduğunu işaret ediyor. Elde etmek istediğimizi elde edince, "onun" yetmediğini fark ediyoruz.
·         İnsanın ihtiyaç duyduğuna kavuşamaması çok ıstırap verir ve temel sorun budur. Kimse bir şeye ihtiyaç duyup onu elde edememenin acısını yaşamak istemez. Ama bu ıstırap gerçek ihtiyaçlarımı keşfedebilmem için tek çıkış yoludur ve ancak ihtiyaçlarımın ne olduğunu öğrendikten sonra onları tatmin edebilirim.
·         Yetişkin olduktan sonra, artik ihtiyaç duyduğumuzu kendimize verebiliriz ya da bunu bize sağlayabilecek kişileri bulabiliriz. Artik ebeveynlerimize güvenemeyiz.
·         Sevgi stratejilerle sağlanamaz. Stratejiler sayesinde amaçlarımıza ulaşır, egemen olmanın, baskın olmanın, fethetmenin tadını çıkartır, fark edilmemizi sağlarız, kendimize baktırırız, ama bunların gerçek bir sevgiyle, içtenlikle, aşkla ilgisi yoktur. İlişkimizde, bu stratejileri bir yana bıraktığımızda yolumuza çıkacak olan ıstırap ve karmaşayla karşılaşmaya hazır olmalıyız. Eve giden, ötekiyle buluşmaya giden yol budur. Aşkın yolu budur.
·         İnsanların birbirini anlamaması çok ıstırap vericidir. Ama bu durumu aştıktan sonra ilişki güçlenir ve ikimiz de büyürüz.
·         İmrenme çiftler arasında sürtüşme yaratır.
·         Temas kurma ihtiyacını ve bir insanın tekrar geri dönmek için bir süreliğine uzaklaşmasına gösterilmesi gereken saygıyı irdeliyordum. (Relationship=İlişki) Yeniden karşılaşma becerisi/yetisi
·         İnsanlar tüm yürekleriyle birbirlerini sevmekten vazgeçmeden bir süre ayrı kalabilirler. Bunu kavramış olmak önemlidir. Bazen çiftler yalıtılmışlıktan, yalnız kalmaktan korkarak hiç ayrılmak istemezler. Buda ilişkinin bir parçası.
·         Kendimi yalnız hissedebilir ve kendimle temas kurabilirim. Dünyada tek başınayım, zamanım bana ait. Kendimle temas kuruyor, yenileniyor ve kendimi her zamankinde daha canlı hissediyorum.
·         Kadınlardan korktukları için boyun eğen ve kendilerini yalıtan pek çok erkeğin sorunu budur. Çözüm; boyun eğmek ya da kaçmak yerine o kadınla karsılaşmayı öğrenmektir.
·         "Pek çok erkek annelerinin pençesinden nasıl kurtulacağını bilemez ve bunu eşleriyle de tekrarlar." (Welwood) Bu gibi durumlarda terapi onlara durumla yüzleşmeleri, hem bir kadınla olup hem de kendileri olabileceklerinin bilincine varmaları konusunda yardım eder.
o    Kendim olabilmem için yalnız olmam gerekli,
o    Biriyle çift olmak istiyorsam boyun eğmem gerekir.
·         Erkekler bir kadınla birlikte olamadıklarını hissettikleri zaman kaçarlar, fiziksel ya da duygusal olarak çekilirler ve kendilerinden koparlar. Bu kadına ıstırap çektirir, daha çok şey ister, daha fazla hak iddia eder, erkek daha çok kaçar ve bu kısır döngü içinde giderek birbirlerinden uzaklaşırlar.
·         Bir erkek kaçmak yerine kendini açarsa, kadın çok hoşlanır. Bir kadın erkeğe ne yapması, nasıl davranması gerektiğini söyleyeceğine gerçekten kendini açarsa, bu kez de erkek müteşekkir kalır.
·         Eğitimimiz nedeniyle uğradığımız hayal kırıklıkları yüzünden değerli olmadığımızı, olduğumuz gibi sevilemeyeceğimizi düşünürüz ve bizi reddettiklerini düşündüğümüzü ebeveynlerimizin iteklemesiyle bir kimlik yaratırız. Bu kimlik de bizi alkışlamaları için yeterli değildir, böylece tamamlayıcı bir ikinci kimlik yaratırız, bunu eğitimcilerimizin onayını alana kadar uçuncusu ve dördüncüsü izler, ancak böylece bizi sevebileceklerine inanırız. Gerçek kimliğimin onların sevgisini hak etmediğini düşünerek sevilmeye layık bir kimlik yaratırım. Daha sonra özel bir ilişkiye girdiğimizde, eşimizin bu tamamlayıcı kimliğimizi kabullenmesini isteriz, başkalarının gerçek yetersiz kimliğimizi görmesinden, gösterdiğimiz gibi olmadığımızı, dolayısıyla da sevgilerini hak etmediğimizi fark etmesinden korkarız. Anahtar bu varsayımsal kimliğimizden kurtulmayı göze alarak kendimizi serbest bırakmamızdır, kendimizi dünyada onu tatmin edecek şekilde konumlandırmamamızdır, her an kendimizi keşfetmemiz ve nasıl davranacağımızı gözlememiz gerekir. (s 140)
·         Bir ilişkinin yoğunluğunu ister, bulunca da korkar ve dengesizleşiriz. Bunu istememek de çok zordur çünkü hayatta maskelerin, kandırmacaların olmadığı, beklentisiz gerçeklesen gerçek bir ilişkiden daha değerli bir şey olmadığını sezeriz.
·         Arzuladığımız kişinin var olması çok güzeldir. Ancak böyle olmadığı zaman çekilen ıstırap bize her türlü ıstıraptan daha dayanılmaz gelir. Bu nedenle bazen spontan davranma eğilimlerimizi gemler, ısıtılmış ve yapılanmış eski kimliğimizin içinde güvenli ve kapalı hayatlar ararız. Bu kotu değildir. Çünkü her an kendimizi ateşe atamayız. Sorun bir kimliğin içine kapanarak sürdürülen yasamın eninde sonunda sıkıcı ve kaygılı bir hale dönüşmesidir.
·         Bazı insanlar karsında kendimi açarken, kimilerinin karsısında kapanıyorum neden? İnsan kendini açarken her zaman korkar, ıstırap çekmek dengesini yitirmek, kimliğimizi inşa ederken elde ettiğimiz tüm kazanımlarımızı yitirmek düşünceleri aklımıza gelir. (s 142)
·         Ötekiyle kimyanın uyuşması konusu da beni ilgilendiriyor. Belki de gizem buradadır. Örneğin birine şimdi bakar ve onu reddederken biraz sonra farklı bir açıdan baktığımızda onu sevmemize şaşırabiliriz.
·         Her zaman ötekiyiz ve öteki. Öneri; Bunu kabul etmek ve iliksinin ne gün kurulduğunu, ne gün kurulmadığını görmek, iliksideki gidiş-gelişleri olduğu gibi kabul etmek, kendimizden her zaman ayni biçimde hissetmemizi beklememek.
·         Kocanla ya da karinla nasıl ilişki kuracağını biliyorsan, gerçekten evli değilsin, sadece psikoloji uyguluyorsun. Bir ilişki gerçek olduğunda, her geçen anla birlikte, kendini durmadan yeniden yaratır.
·         "Eş olmak" ve sadece "olmak" tan söz ediyorum. Kişilik "olmak" için bir araçtır. Onu çözümlediğimiz zaman özümüzü yakalarız.
·         Kişilik varlığın sadece bir bölümü ile özdeşleşerek ona bütünün değerini atfeder.
·         Zihnimiz bizi belli bir biçimde tanımlar, bütün olmamızı engelleyen mekanizma budur.
·         Zihnimizin inşa ettiği olduğumuza inanırız, halbuki kökleri geçmiştedir. Kimliğimizi belirleyen geçmişin olaylarına bağlıyızdır.
·         Parça parça inşa ettiğimiz "ben" şimdide koşulsuz bir bicimde var olmaya direnç gösterir. Yapmamız gereken bu geçmişin olaylarına göre inşa edilmiş "benimize" olan sadakatimizden vazgeçmek, olmanın geniş anlamıyla şimdiki benimize sadık olmak, inşa edilmiş benimizin sınırları dışında kalan "gerçek doğamıza" ulaşmaktır. Bu doğamız bu sınırların içinde olamaz.
·         Kimliğimizin freni olmadan yasamanın nasıl bir şey olduğunu bilmiyoruz. Bu bizi korkutur çünkü varlığımızın karanlık yerlerine girmek, eski ve tanımlı kimliğimizi terk etmek zordur. (s 143)
·         Farklı biçimlerde hepimiz sevilmek, sevmek, kabul edilmek vb. arıyoruz.
·         Kalıplar geçmişe temellenirken öz her zaman şimdidedir.
·         Kalıplar tepkiseldir ama öz tepkisel değil, acıktır.
·         Kalıplar zorla "yapmaya çalışmak" ile ilgilidir. Özde zorlama yoktur.
·         Kalıplar daima bir şeye bakar, bir şey ister, bir şeye gereksinim duyar, aç ve muhtaçtırlar. Öz doludur, bir şeye ihtiyacı yoktur.
·         Kalıplar dışarıya, öz kendi içine doğru bakar.
·         Welwood, İçini sahte kimlikle doldurmak yerine doğrudan boşlukla temas halinde olmamızı önerir. Boşluk kimliğimize büyük bir tehdit teşkil eder. Zihin boşluğu kavrayamaz.  (s144)
·         Sevme kapasitesi; İnsanlar durmadan sevilmediklerinden yakınırlar ama gerçek sorun sevmeyi bilmemeleridir.
·         Ortega Gasset sevmek için farklı koşullar gerektiğini söyler;
1)     Algı, ötekini görme kapasitesi, kendimiz olmayan biriyle ilgilenebilme yetisi,
başka biriyle olmak için onu sevebilmek, keşfedebilmek, olduğu gibi kabul edebilmek gerekli. Ama sevip sevmediği çoğu insanin umurunda bile değil. Sadece sevilip sevilmediğiyle ilgileniyor.
İnsanların sevme kapasitesini artırmalarına nasıl yardım edebiliriz?
Onlara nasıl sevmediklerini göstermek iyi olabilir?
Örneğin; Onu olduğu gibi kabul etmiyor, sevgilisi onula konuştuğunda kendini kapatıyor, sevgilisinin düşündükleri pek umurunda değil, onu eleştiriyor değersizleştiriyor. Çok sevdiğini ve son derece cömert olduğunu zannederken sadece vermek istediğin için verdiğini, onun neye ihtiyacı olduğuyla ilgilenmediğini, verdiğinin ona nasıl iyi geleceğiyle hiç ilgilenmeyerek sadece kendi verme ihtiyacın nedeniyle verdiğini fark edersen ne hissedersin? Kim olduğunu bilmeyen sensin. Onu asla gerçekten görmemişsin.
·         Birçok insan kendi içinden çıkamaz, kimseye önem vermediği için de başkasıyla ilgilenemez. Sanırın bu nedenle durmadan bir çiftin sorunları aslında kişisel sorunlardır deriz. Çünkü sevebilen bir insan, her zaman karsındakinde sevecek bir şeyler bulur.
·         Terapi guruplarına gelenler, önyargılarla gelir ve sonunda herkesi sevmeye başlarız çünkü bize ruhlarını gösterirler ve biz de aynısını yaparız.
·         "Kimse nedensiz sevmez. Sevginin saf içgüdü olduğu yalandır" (Ortega y Gasset)
·         İnsan aşık olunca, ötekini olduğu gibi görmez, öteki, aşık olanın idealize ettiği unsurları yansıttığı bir ayna görevi görür.
·         İnsanlar sevdiklerini Senarken aslında ötekine sahip olma arzularına takılıp kalıyorlar.
·         Sevgi ötekinin ihtiyacını düşünmeyi, onun iyi olmasından keyfe almayı, onun tam anlamıyla bağımsız bir şekilde benim yanımda olmasını kabullenmeyi gerektirir.
·         Bir hastam kocasının arkadaşıyla çıkmasına tahammül edemediğini söyledi, onu gerçekten seviyorsa ondan başkasıyla çıkmayı istememeliymiş. Ne kadar saçma.
·         Gelecekte ilişkiler nasıl olacak? Gelecekte farklı kişilerle özel iliksiye girme olasılığının daha çok kabul görecek. Ayni anda farklı kişileri sevebiliriz.
·         Kıskançlık en karanlık yönlerimizden biridir.
·         Kıskançlık, sevdiğim kişinin sadece benim almaya hakkim olan şeyi bir başkasına da verdiğine inanmamaktır.
·         Kıskanmak birini kaybetmekten korkmaktır. Birini kaybetmekten korktuğu için kaybederse, zaten elindekini korumaya değmez.
·         Sevdiğimin diğer ilişkilerini sansürlemeye, kontrol etmeye çalışacağıma onunla arzu ettiğim iliksiyi kurmaya çalışmalıyım.
·         İlişkiler sürecekleri kadar sürer, yani her iki kişinin de büyümesine olanak sağladıkları surece: bu bazen birkaç hafta bazen bir ömürdür. Sonsuza kadar yinelenen bir ilişkiyi sürdürmenin biricik yolu, daima bırakmayı bilmek ve buna hazır olmaktır. 

TANGO
·         Tango hakkında ilk öğreneceğimiz şey sarılmaktır. Sarılış sağlam olmalı ama itmemelidir. Bacaklar birbirine değmeli ama boğmamalı ve hareketi engellememelidir. Tango kadın ve erkeğin ayrı ayrı dengesini değil, ikisinin merkezindeki dengeyi gerektirir ve iyi anlaşamazlarsa dengeleri bozulur. Dansın tadını birlikte çıkarabilmeleri için iletişim kurmayı öğrenmelidirler.
·         Beni anlayan biriyle (öğretmenle) dans etmek ne kadar güzel. Kocamla birlikteyken kendimi güçsüz hissettiğimi fark ettim. Kendi kısıtlılıklarının suçunu bana atıyor ve onu izlemenin olanaksız olduğunu fark etmiyordu. (s 162)
·         Bana yeterli alanı bırakmazsan, ben senden uzaklaşmam gerekse bile, bir yolunu bulur o alanı alırım.  Ona bir şey iletmek istiyorsan, once baglanti kurman, dikkatini çekmen gerekir. Böyle yapmazsan onu işgal eder, şaşırtırsın ve bu belirsizlik içinde seni anlayamaz.
·         Dans etmek iletişimdir, engellemek değildir. Biri konuşur ve öteki onu dinledikten sonra yanıtlar. Dinlemeye tenezzül etmezsem, karşımdakinin ne diyeceğini bildiğimi varsayarım ve asla yanıt vermem. Böylece gerçek diyalog sona erer ve bir monologa dönüşür. (s164)
·         Kucaklamak açık kollarla yapılır ve kollarını açarak veren, tüm bedeniyle almaya da hazır olmalıdır. Böylece birleşilir, her iki kişi de uzamda yer değiştirir ama bu herhangi bir uzam değildir. Tam tersine iki kişinin yarattığı bir uzamdır. Dinzelerin söylediği gibi tango matematiği inkar eder çünkü bir artı bir iki etmez, bir eder, bu da çift olmaktır, ya da üç eder; kadın, erkek ve uçuncu bir hacim. Bir ya da üç ama asla iki değil.
·         Her iki kişi de kararlılıkla hareket eder ve bazen de sessizlik anları hüküm sürer. Diyalogun bir parçası olan, onu zenginleştiren ama asla sıfırlamayan bir sessizlik. Bu diyalog içinde her iki kişi de önerilerde bulunabilir, biri yanıta göre ilk hareketin inisiyatifini alır ve hıza, genişliğe ya da yöne Gore ikinci hareket gelir. Bu nedenle hatanın zenginleşmek için bir olanak olduğunu öğrenmek gerekir.
·         Tango kendini tanımlamanın bir yoludur, ister ebeveyninizle, ister sevgilimizle, ister arkadaşlarımızla olsun, ilişki dünyası da böyledir. Ötekinden yola çıkarak kendi özelliklerimi tanırım, tango koruyucu da olabilir, koruyan da, hükmeden de, hükmedilende. Bazen şiddetli, bazen son derece yumuşak, bazen de hepsinin bir karışımıdır. Bunu bana gösterecek olan da eşimdir.
·         Kucaklayış kapsayıcı olmalıdır ama asla engelleyici değildir... Hatayı bir olanak gibi görün...ona alan tanımazsam, bir biçimde alır...ilişki diyalogdur, dayatma değildir, diyalog ötekini dinlemektir, bildiğini varsaymak değil, kucaklamak alan açmaktır, yakalamak değil, tango diyalog kurmaktır.
·         Çift olma konusunda zorluk yaşayanlar için çalışma programı;
1)     Sevme kapasitemizi geliştirmek
2)     Kusursuzluk beklentimizden vazgeçmek
3)     Açılmak ve özel yaşam arasındaki dengeyi kurmak
4)     Bizi geliştirmesi için sezgilerimizin gelişmesini sağlamak, bazen bizi eşimizin sevgisi yönlendirebilir
5)     Vermek ve almak konusunda çektiğimiz zorluklar hakkında çalışmak, gerçek ihtiyaçların farkına varmak
6)     Bedenin mesajlarına ayrıcalık tanımak, neyin iyi olduğuna ilişkin düşüncelerin önüne bize haz veren durumları geçirmek.
7)     Bize pahalıya gelse de, sahip olduklarımızı hangi noktaya kadar verebileceğimizi belirlemek, sadece bize fazla gelenleri vermekle yetinmemek, ilişkiye alan ve zaman tanımak, dünyanın merkezi olmayı bir yana bırakmak.
·         İkinci eşlerle birinciler arasında fazla fark yoktu. Aslında yaşamımızda aynı rolü oynamak için seçilmişlerdi. Uyanışı sağlayacak olan insanin kendi tutumuydu.
·         "Gerçekten yaşamak için yeniden doğmamız gerekir, bunun için önce ölmeli, bunun içinse önce uyanmalısınız" (Gurdjieff)
·         Kadınlığının, haz alma kapasitesinin, kendi bedeninden ve erkeğin bedeninin dokunuşlarından aldığı hazin patlamaları yatay anlamda en iyi tamamlayıcılarıydı. (s179)
·         "Birbirini bulmuş" olan çiftler ayakta kalır, diğerleri aramaya devam eder, daha da kötüsü, bunu yorulana kadar yaparlar ve yeni birini buldukları andan itibaren de eşlerini Procusto Planına (yatak kısa geliyorsa ayaklarını kesmek ya da işkence aletinde boy uzatmak) tabi tutarlar.
·         Bir çift ayrıldığı zaman, anne ya da baba çocuğuyla üçlü bir iliksiden ikili bir ilişkiye geçer. Bu yeni bağın özellikleri ve rutinleri oluşur. Çocuklar aşırı derecede hızlı bir biçimde bu ikili ilişkiye alışırlar. Bu nedenle tek ebeveyn-çocuk iliksisi çifti oluşturan erkekle kadının ayrılık sonrası yaşamlarından önce kurulmuş olur. Böylelikle ana-babanın birlikteliğinin çocuk gelmeden çok önce kurulduğu ilk ailenin bir anlamda tersi kurulmuş olur.
·         İkinci evliliklerde, yeni eş ortaya üçüncü olarak ortaya çıkar, öteki eşle çocuğu arasındaki ilişki zaten kurulmuştur ve nasıl başa çıkılacağının kestirilmesi acısından bilinmesinde fayda olan zorluklar barındırmaktadır. Bu zorluklar hem bir araya gelen yeni aile için hem de daha önceki evliliğinden olma çocuğuyla yeni evliliğine başlayan kişi için önemlidir.
·         Daha başta içten davranmak iyi olur. Üvey ana-babalar yeni eşlerinin çocuklarıyla kendi çocuklarıyla kurdukları iliksiyi kurmayı beklememelidirler. Çocuklar da üvey anne ve babalarına öz anne-babalarına duydukları kadar sevgi duymazlar. Bu gerçeği kabul etmek ıstırap verebilir çünkü hem yeni ebeveynler hem de çocuklar kendilerini reddedilmiş hissederler. Zorlukların büyük bir kısmı yeni evlenen kadınla erkeğin eski ailelerinin aynısını bu yeni evde kuracaklarını sanmalarıyla başlar. Gerçeklik ve bu beklenti arasındaki farktan çatışmalar doğar. Her zamanki gibi, durumu olduğu gibi kabullenirsek, hem kendi çocuklarımızla hem de esimizinkilerle iyi bir ilişkiyi yürütebiliriz.
·         Çoğu kez çocuklar, bazen de ebeveynler yeni gelene iktidar vermek istemezler, bu da temel sorunlara neden olur. Bu nedenle çiftlere bu konuları acilen ve enine boyuna konuşmalarını öneririz. Bu yapısal problemler karsılarına ortak yaşama ilişkin sorunlar kılığında ortaya çıkabilir ve çoğu kez neden kaynaklandıklarını bile anlamazlar.
·         Temeldeki sorun herkesin ailenin içinde işgal ettiği yer ve sahip olduğu iktidardır. Bunları basından tanımlamak gerekir, herkes aile içindeki yerini ve nasıl bir ilişkiyi sürdürmek istediğini belirlemelidir. Sonra da bunu herkese açıkça anlatmalıdır, karışıklık ve yanlış anlaşılma ancak bu şekilde önlenebilir.
·         Yeniden evlenmek yetişkin için yalnız bir dönemin sonu anlamına gelir, bu nedenle sevinçli ve neşeli bir olaydır, ama ayrılık ya da ölüm nedeniyle zaten ebeveynlerinden birini kaybetmiş çocuk için bir baksa zorlu dönemin başlangıcını işaret eder.
·         Çocukların çoğu ciddi bir sadakat sorunu yasarlar: "annemin yeni kocasını seversem babama ihanet etmiş olurum"
·         Konuşarak bu sorunun üstesinden gelinebilir. Konuşulmazsa ve çatışmalar tamamlanmamış gestaltler olarak ortada kalırsa, birlikte yaşamaya ilişkin sorunlar baş gösterir.
·         Yeni bir araya gelmiş aile çözülmesi zor sorunlar barındırır, bu sorunların ortaya çıkabileceğini bilmek onlarla birlikte yasamayı kolaylaştırır. "Bazı farklılıkların çaresi yoktur ve olduğu gibi kabul edilmeleri gerekir. Kişi eşini sevebilir ve ona saygı duyabilirken tüm sorunların çözüme kavuşmayacağı seklindeki varoluşsal gerçekliği kabul etmeyi de öğrenebilir. Hollywood sineması ve kişisel gelişim hareketlerinin çoğunluğu bize kişilerarası tüm sorunların nihayetinde çözülebileceği efsanesini satarlar" (Zinker)
·         Gerçekten de çözülemeyecek sorunlar da vardır. Çözüm bu faklılıklarla bir arada yasamayı öğrenmek ve birlik noktalarında birleşmektir; paylaşabildiğimiz alanların tadını çıkartırken bazı kayıpların yeni bir eş bularak telafi edilemeyeceğini kabullenmektir, çocuklarımızın bazı ihtiyaçlarını bu yeni eş sayesinde gideremeyiz.
·         Akilli bir çift sahip olduklarının tadını çıkartmayı bilmeli ve gerçekleşemeyecek olanın gerçekleşmesi uğruna kavga etmekten vazgeçmelidir. Ancak. Bu vazgeçiş kabul edilirse yaşanabilecek en iyi aşkı yasayabiliriz. (s182)
·         Sadece adini koyabildiğimiz şeyleri kontrol edebiliriz.
·         Hayal kurma ihtiyacı, bu hayalimle geleceğe uçmalar belki de kişisel bir sınırlılığın ürünüdür.
·         Çoğu kadın holistik bir bakış açısını, erkeğin de odaklanmayı tercih ettiğini biliriz.
·         Eril bakış acısı ayırmak, incelemek, odaklanmak, değiştirme... İster, etkindir, biyologlar bunu beyinin (baskın olan) sol yarım küresiyle ilişkilendirirler.
·         Dişil bakış acısıysa birliğin bilinciyle, alma kapasitesiyle, beklemekle, yuvayı kurmakla, hayal etmekle ve yaratmakla (beyinin sağ yarımküresinin işlevleri) tanımlanır.
·         Her iki yarımküre işlevleri, kapasiteleri ve sorumlulukları acısından kesinlikle ayrılır. Sol yarım küreye "sözel yarımküre" de denebilir, mantık, dilin yapısı, yazmak ve okumak, rasyonel ve analitik deflendirme bu yarımkürenin etkisindedir ve dijital olarak düşündüğünü söyleyebiliriz. Sağ yarımküre hesap ve sayılardan sorumludur.
·         "İnsan biriyle ilişkiye girdiği zaman, kendi bireyselliğinin dişil ve eril yönleriyle de bir iç ilişki kurar." (Norberto Levy)
·         Hepimiz zıtlıklardan meydana geliriz. Dişil, eril, etken, edilgen, zayıf ve kuvvetli yönlerimiz vardır. Sorun kültürel olarak kendimizi bu zıt kutuplardan sadece biriyle özdeşleştirerek ötekini dışlamamızdır.
·         Genelde ortaya çıkan sorun yasadığım çatışmanın eşimden kaynaklandığını sanmamdır, oysa içimdeki iki zıt kutup birbiriyle çatışmaktadır ve ben bunun bilincinde değilimdir.
·         Gray “İki farklı dünyada yasayan varlıklar nasıl uyum sağlayabilir? Bir kadınla erkek ayrı dalga boyundaysalar nasıl iletişim kurabilirler? İnsanin kendisiyle ve karşısındakiyle entegre olabilmesi için dünya üzerinde bu iki var oluşu birleştirmesi mutlaka gereklidir. İlişkideki sorun sudur; bir bilinç düzeyinden ötekine geçecek esnekliğim yoksa bükülmez bir bakış acısında diretiyorsam, başka bir perspektiften düşünen eşimi reddetme egilimindeyimdir. Onun düşünce biçimini kavrama macerasına atılırsam, yeni şeyler ama her sedyen önemlisi onu keşfederim. Ben ötekini gerçekten keşfettiğimde ask baslar.
·         Çift olmanın zorluğu dünyada olmanın farklı bir formunu gerektirmesidir. Erkeğinki, kanınınki ve ikisini bir potada eritmek. Biriyle ilişkiye girmek yeni bir düşünce biçimine olanak tanır, dünyayla farlı bir karsılaşmayı gerektirir. (s187)
·         Ask, şaşırarak, keşfederek basar.
·         Eşimi kendi eski fikirlerimin içine hapsetmeye çalışırsam, hiçbir şey başlamaz. En azından "aşkla ilgili" bir şey başlamaz.
·         Aşk, acık olmak yeniliğe acık olmaktır.
·         Sevmek gerçeğe açılmaktır.


·         Castillejo'ya göre ilişkiyi engelleyen üç neden vardır. Farklı bilinç düzeylerindeyken iletişim kurmaya yeltenmemiz. Bu dünyada iki şekilde var olabiliriz; Odaklı ya da dağınık ve küreselleştirici bilinç düzeyiyle
1)   Mantıkla ve analitik bakış açısıyla ilgili.
2)   Dünyanın holostik algısıyla, onu bir bütün gibi görmeyle ve duygularla, yaşanmışlıklarla ilgili; deneyimin bakış acısıdır. İki insan iletişim kurmaya gayret ediyorsa, biri mantığın içinden, öteki olup bitenlere dayanarak konuşuyorsa, ilişki olanaksızdır. Ötekinin bizimle nereden konuştuğunun farkında olmamız esastır. Ötekinin kendini, beni ve bizi nasıl gördüğünü bilmem gerekir. Olayları kendi dağınık biçimiyle görmeye alışmışsam ya da sezgilerimle yasıyorsam, hayata uygunluğu, bağlantıyı önemseyerek bakan biriyle uyumlu bir ilişki kurmam ilkesel olarak olanaksızdır. Önerim olayları farklı görecek bicimde kendimi sekilendirmem, açmamdır. Böylece hem karsımdakine ulaşabilir hem de kendim için dünyada farklı bir bicimde var olmanın yolunu bulurum. (s191) Çağdaş dünyada bir değişim yaşanmakta: kadınlar erkeksi yönlerini geliştirirken, erkekler de dişil duyarlılıklarına önem vermeye başladılar. Senin bakışını kabul eder ve saygı duyarsam, onu kendiminkine entegre edebilirim ve bu da benim acımdan gelimse anlamına gelir. Seni reddeder ve kendi söylediğime ikna etmeye uğraşırsam, yalnız kalırım. Maskelerin ardında gizlenirsek kimselerle temas kuramayız, çünkü hiç kimse kurgu bir karakterle gerçek bir ilişki kuramaz. Bir başka olumsuz davranış da insanin kendini kandırmasıdır. Başlarına gelen her şeyi anlamlandırarak ıstıraplarına uygun, gerçek acılarıyla ilgisi olmayan açıklama bulurlar.
3)   Dinlemenin zorluğu. Kendimizi zorlayarak ötekinin konuşmasını bitirmesini bekleriz. Amacımız diyalog kurmak değil, kendi düşündüğümüzü söylemektir. Çoğu kez sonuç üst üste binen monologdan ibarettir. Bu gibi durumlarda insanlar karşılarındakinin dediğiyle bir bağlantı kurmazlar, dinlemezler çünkü herkes kendinin hakli olduğuna inanır. Yaptıkları tek şey kendi savlarını göstermek ve savunmak için sıralarının gelmesini beklemektir.
·         İnsanin sevdiği kişiyi beklemesi sağlıksızdır demiyorum; onu beklemek ne güzel olurdu. O zaman yoldan bana doğru gelmekte olandan çok fazla şey ummazdım. Çünkü beyaz bayrakları, altın işlemeli flamaları ve tüm cümbüşü beklersem, bayraklar yeşilse ve altın işlemeli flamalar yoksa onu tanıyamayabilirim, onun bana doğru geldiğini kavramayabilir ve onu selamlayamayabilirim, sonra da gelmediğini sanarak ömrümü ağlayarak tüketirim. Oysaki gelmiştir, ben kimin geldiğini fark edememişimdir. (s194)
·         Aşkın ikilemi; gerçek bir çift ıstırabı bertaraf edemez. İnsan "ideal çifti" ortaya çıkana kadar yalnız kalır.
Kendimizi açabildiğimiz, karsımızdakiyle buluşabildiğimiz, kendimizi ona verebildiğimiz kişisel iliksiler kadar ödüllendirici bir şey olamaz. Bu iliksilerde temas, aşk, içtenlik ararız çünkü bizi zenginleştirirler, yasadığımızı hissettirirler, içimizi güç ve arzu ile doldururlar.
·         Kendimizi içtenliğe, aşka, karsılaşmaya açınca, ıstırabı ve acıyı hissetmeye de açmış oluruz.
·         Hepimizin bir kişiliği ve zırhı vardır, ıstırap çekme riskini almak istemeyiz ve kapanırız.
·         Çocuk ebeveynlerinin sevgisine ihtiyaç duyar ve kişiliğini bu sevgiyi elde edecek biçimde kurar. Zayıf olduğum zaman bana daha çok ilgi gösterdiklerini keşfedersem, zayıflık çerçevesinde bir kişilik oluştururum. Bağımsız olduğumda gurur duyarlarsa, güçlü bir kişilik geliştiririm, kendime yalnız olabildiğimi, yardıma ihtiyaç duymadığımı telkin ederim. Kurduğumuz kişilik işlevsel olmamıza, bizi sevmelerini sağlamamıza yarar. Bir maske yaratır ve onunla özdeşleşiriz. Kim olduğumuzu ve gerçekten ne istediğimizi unuturuz.
·         Kendimizi birisi icin var etmekle aşk ve içtenliğe ulaşırız. Kendi kuduzumuz bir yapının içine hapsolunarak onmalara ulaşamayız. Öneri; Dünyada nasil var oldugumuzu gozlemlemek, icine sıkışıp kaldığımız rollerin farkına varmaktır.
·         Aşık olmak göründükleri gibi olan iki kişi arasındaki karsılaşmadır.
·         Aşık olmanın uzun sürmeyeceğini biliriz. Engeller, farklı eğilimler, alışkanlıklar ve savunma mekanizmaları er ya da geç devreye girecektir. Bu engelleri asmanın tek yolu kendimizi inkar etmektense ya da eşimize yansıtmaktansa onlarla birlikte var olmaktır. Sorun kendimizi zırhımızla özdeşleştirdiğimizde ve kendimizi ancak bu şekilde güvende hissettiğimiz baslar.
·         Bir çift olunca ne zaman ve nasıl kendimizi açtığımızı, ne zaman karsımdakine kapattığımızı gözlemleyebiliriz. Çiftler karsılarındakine kapandıkları bu yanlarını yansıtırlar ve iç mücadelelerini bir diş mücadeleye dönüştürürler. Böylece karsımızdakinin kendini bize kapattığını, içeri girmemize izin vermediğini, katı olduğunu düşünürüz. Bu yolu birlikte ve aşkla kat etmek istiyorsak karşımızdakinin tepkisine tepkiyle karşılık vermek yerine, o uzaklaştığı ve kendini kapattığı zaman bize ne olduğunu göstermemiz gerekir. Hangi davranışlarımın eşimi yaraladığını ve benden uzaklaşmasına neden olduğunu öğrenmeliyim.
·         Her kavgada ne kadar derine inersek temastan, açıklıktan o kadar uzaklaşmış oluruz.
·         Kendimizi açmak ve eşimizin bizi olduğu gibi kabul edeceğine güvenmek bizi aşka götürür.
·         Beni sevmen için zorla maske takmam gerekmez. Bunu yaparsam belki zayıf, belki de güçlü olan gerçek beni sevip sevmeyeceğini asla öğrenemem.
·         İnsanin kendini gösterecek bir noktaya ulaşması kolay değildir. Savunmasız olduğumu düşünmelerinden korkarız. Savunmasızsam (ebetteki öyleyim), ikimizin de savunmasızlığını kabul etmemiz gerekir ki, şu anda ve burada olarak kendimizi birbirimize verebilelim. Bu bir çift için zordur, biri kendini açtıkça öteki kapatır ve bu oyun çok acı verir.
·         Farklı şeylerden hoşlanıyorsak nasıl bir arada olabiliriz ki? Hepimiz kendimizi sevmek, bağlantı kurmak, zırhımızı terk etmek ve kendimizi vermek isteriz. Eski kimliklerimizi bir yana bırakarak sürekli yeni bir rota çizmeliyiz, birlikte bir yol icat etmek için eski yapımızı bir kenara atmalı, korku, karmaşa ve boşlukla yüzleşmeliyiz. İleri gitmek için korkudan kurtulmayı ummamalıyız. Ancak, korkarak ilerleyebiliriz.
·         Tüm çiftlerin sorunları, çözülmemiş meseleleri var. Yapılması gereken sorunları çözmek değil. Özel bir soruna odaklandıkça yarın bir başkası ortaya çıkar be bu böyle gider. Yapmamız gereken sorunların kendine özgü içeriğinden uzaklaşarak bize ne olduğuna farklı bir balğamda bakabilmek: sorunlara sadece kendi bakış açımızdan bakmamak, belli bir sorundan kurtulmak için bazı şeyleri halletme fikrinden uzaklaşmak.
·         Yeni bir bakış açısı edinmek kolay değildir çünkü dış etkeni düzelterek sorunu çözme eğiliminde olan kültürümüze uzaktır.
·         Dış etkeni düzelmek hiçbir zaman yeterli olmayacaktır, o zaman da suçu uyuşmayan karakterlere ya da doğru insani bulamamış olmaya atarız.
·         İnsanin bir araya gelip ayrılması, acı çekmesi ya da neşelenmesi, ama bunların nedeni hakkında acık bir fikre sahip olmaması tufan geliyor mu? "erkekler bir halta yaramaz", "güçlü bir erkeğe ihtiyacım var, ama sansıma hep zayıf çıkıyor.", ."kadınların tek istediği onlara bakacak bir erkek" vb.
·         Öyküler önce kehanetlere, sonra da gerçeğin ta kendisine dönüşmeseler bu kadar ciddiye alınmalarına gerek yok. Örnek; terk edilmekten korkan bir kadın eşinin biraz uzaklaştığını hissetse "gördün mu beni sevmiyorsun. Beni her zaman yalnız bırakıyorsun"
·         Durmadan kendi uydurduğumuz öyküyü tekrarlamak için neler yaptığımızın farkına varmak, onu tekrarlamaktan kurtulmanın ilk adimidir.
·         İnsanlar olup biteceklerin tahmini üzerine iliksilerini inşa ederler, tahminleri gerçekleşecekmiş gibi hareket ederler ve sonunda da gerçekleşir.
·         Birbirimizi severek her konuda tastamam uyum içinde oluruz efsanesinden kurtulmamız gerekli. Birini sevmek aynı şekilde düşünmek ya da onu kendimden fazla sevmek demek değildir. Önemli olan gözleri acık sevmektir.
·         İnsanin olduğu gibi kabul edildiğini hissetmesinin ne kadar muhteşem bir duygu olduğu üzerinde ısrarcı olmalıyız. Eşimizi olduğu gibi kabul etmek için çaba göstermek çok önemlidir, onu bir bütün olarak görmeliyiz, işletim sistemini keşfetmeli, var oluşuna saygı duymalıyız.
·         Eşlerden biri "Şu yanın daha az, ötekisi daha fazla olsun isterdim" dediği zaman, aslında karşısındaki gerçekten değişirse tüm sistemin de değişeceğini fark etmez. Ayrıca değişikliği isteyen kişi bu değişikliğin onun hoşuna gideceği garantisini de vermez, çünkü değişik karşısındakini farklı biri yapacaktır. (s214)
·         Hepimiz bir paketiz aslında, sevmek sevgiliyi bir paket gibi görmek, olduğu gibi sevmek, değiştirmeye çalışmamak demektir.
·         "Karşımdakini kabul etmek" kendimi kabul etmekle başlar. "Karşımdakini kabul etmek" feragat etmek ya da daha iyiye gitmenin bir yolu olmadığına ikna olmak demek değildir.
·         "Kabul etmemek ve kendimizi inançlarına bağlı hissetmek" çiftlerin sorunlarının %90 dır.
·         Neyin iyi olduğunu belirleyen bir kural ne çiftler ne de bireyler için geçerlidir. En iyisi insanin olduğu kişi olmasıdır.
·         "Kimse görmediği bir ırmağın üzerine köprü inşa edemez." (Nana Schnake)
·         Kendimizi kabul etmek daha iyiye gitmeyi reddetmek anlamına gelmez.
·         Kendimizi olduğumuz gibi görmemiz, neler yasadığımızı fark etmemiz, sevgi dolu bir tutum benimsememiz, kendi kendimizle tamir edici bir ilişki içinde olmamız anlamına gelir.
·         Olmadığımız biri olmaya çabalarsak, bu memnuniyetsizliğimizin nedenini mutlaka biriyle ilişkilendiririz. İlk başta bu kişiler ebeveynlerdir. Sonra bu suçlamayı eşimize yöneltiriz.
·         Kendimizi kabul etmek kendi bünyemizde rahat ve huzurlu olmak anlamına gelir.
·         İfade edeceğimiz uygun an gelene kadar bize ne olduğunu kendimize saklamalıyız, yüreğimizi karsımızdakine açtığımız zaman, onu kabul edeceği en uygun formu bulmalıyız.
·         Duygularını eylemlerinin kesin belirleyicisi olarak gören insanlara güvenmem. İnsanin gerçekten ne hissettiğini kavraması çaba gerektirir; ancak bundan sonra duygusunu dile getirmek, onu göstermek için uygun zaman olup olmadığına karar verebilir. Örnek; bitirmek için bazen "onu seviyorum ama âşık değilim", "o benim için olur", "onu insan olarak seviyorum" ne demek istedikleri çok anlaşılır değildir.
·         Sen "Aşk benim önem verdiğim biridir, birine önem veriyorsam seni seviyorum derim, önem vermemeye başladığım zamanda, artık onu sevmiyorumdur" diyorsun.
·         Ben aşkın fiziksel bir duyguyu içerdiğine de inanıyorum. Tüm sevdiğim insanlarda hissediyorum bunu. Çok yoğun olduğu anlarda sanki göğsüm açılıyor, sıradan anlardaysa kendini fiziksel anlamda iyi hissetmek gibi bir şey. Arkadaşlarımla, kocamla, ailemle yaşadığım bir şey bu. Onları görünce ya da onlarla sohbet edince seviniyorum. Herkesle olan bir şey değil elbette, kimince oluyor, kiminle olmuyor.
·         Ruhuma dokunan insanlar var.
·         Sevmek başkasının içeri girmesine karar vermekle ilgili bir karar. Savunmalarımı indiriyorum, güvensizliğimi terk ediyorum, onun için kendi katı düşüncelerimden vazgeçiyorum ve nasıl olduğunu, nasıl hareket ettiğini, nasıl düşündüğünü keşfetmeye karar veriyorum, onu benim gibi düşünmeye, benim gibi yapmaya zorlamıyorum. Ayrıca kendimi de onun olmamı istediği kalıba girmeye zorlamıyorum.
·         Bir çift nedir? İki kişinin çift olmaları için ne yapmaları gerekir? Birlikte olmanın verdiği haz bu da başka bir tanımlama.
·         Sadece onun güzelliğine, ekonomik gücüne, beni ne kadar sevdiğine değer verirsem, onunla olduğum zaman kendimi nasıl hissettiğimle bağlantı kuramam.
·         Başka biriyle birlikte olmaktan haz duyduğumuz zaman yaptığımız şeylerin çoğunu onunla paylaşmak isteriz ve bu içimizde verilen bir karardır. İnsanin ne kiminle yasadığıyla ilgisi vardır ne de iradeye bağlıdır. Ötekine farklı bir şekilde bağlandığımızı hissettiğimizde KENDİLİĞİNDEN OLAN bir şeydir.
·         Var olmak nedir? Şimdiyi geleceğe ve geçmişe göre çok daha özel kılan, hiç kuşkusuz benim varlığımdır. Şimdi gerçekten olmaktadır, elimin altındadır ve onu yasamaktayımdır.
·         Yolumuzdaki ilk engel kendi içimizde burada ve şimdide olmayı bilmememizdir.
·         Istıraplı yerlerde durmanın olanaksız olduğunu düşünürüz ve tek çıkışın tepki vermek olduğuna inanırız; içe kapanmak, saldırmak, suçlamak ya da kaçmak. Yıllarca böyle davrandıktan sonra bu yerler terk edilmiş olarak kalır. Oralarda var olmadığımız için sadece boşluk vardır, bu nedenle içimizde bir kara delik, eksik bir parça bulunur.
·         Uydurduğumuz öyküler bir kez acımızın içine dalarsak hiç çıkamayacağımız fikrine dayanır. Kendimizi üzüntümüze teslim edersek, elimizi kolumuzu bağlar. O yere dönmek tehlikelidir: orasının karanlık olduğunu düşünürüz, oysa sadece orada değilizdir, o kadar. Orada var olmayı öğrenmemiz gerekir, kendi kendimizden iyileşmeye başlayacağımız yer orasıdır.
·         Bizim efsanelerden kurtulma arayışımızın sorunlarından biri düğünün her şeyi çözeceğine temellenen tüm kültürel geleneğe saldırmasıdır. Evlenirler, onlar erer muradına... Çift bu değildir. Çift olmak yeni bir yola çıkmaktır, bir meydan okumadır.
·         Birlikte olunca hiçbir şey nihayetine ermez, tam tersine her şey yeni başar. Tek bir şey hariç: sorunsuz ideal yaşam fantezisi. Ta çocukluğumdan beri kurduğum ideal çift hayali evliliğimle birlikte ölür ve büyük bir ıstırap yaratır. Bunu görünce de, suçludan nefret etmeye başlarım. Kendi yaşamımın sorunlarını çözmeyi öğrenmem gerekir. Neden hoşlanıyorum, kendime nasıl bakacağım, nasıl eğleneceğim, yaşamımın nasıl bir anlamı olmasını istiyorum. Tüm bu temel sorunlar kişiseldir. Kimse benim için çözemez. Eşimden tek bekleyebileceğim yolda bana eşlik etmesidir. Beni besleyen ve benden beslenen kişidir. Her şeyden önemlisi, yaşam yolunda bana engel olmayan kişidir.
·         Babadan oğla geçen, durmadan yenilenen öğrenilmiş inançlarımızın en kötüsü öteki yanımızı aradığımızdır. Neden yarısıyla yetinmek yerine, ötekiyle bir bütün olarak olmayalım ki? Bizim önerdiğimiz aşk birbirini bulan iki bütün varlık arasında yaşanır, kendilerini tüm hissetmek için birbirine ihtiyaç duyan iki yârim varlık arasında değil.
·         Var olmak için birine ihtiyaç duyuyorsam, bu bir bağımlılık iliksisine dönüşür. Bağımlılık söz konusuysa seçim yoktur. Seçim yoksa özgürlükte yoktur. Özgürlük yoksa gerçek aşk yoktur. Gerçek aşk olmadan evli olunur, ama çift olunmaz. 

Ağustos/ 2013

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder