SEVME SANATI (Erich Fromm)
Sevmek bir sanat mıdır?
Büyük çoğunluk kişinin kendi sevme yeteneğinden çok, sevilme sorunu
olarak görür. Önemli olan nasıl sevebilecekleri, nasıl sevimli
olabilecekleridir.
Sevmenin bir yeti sorunu değil, bir NESNE sorunu
sanılmasıdır.İnsanlar, sevmenin kolay olduğunu, asıl güçlüğün sevecek/sevilecek
nesneyi bulmak olduğunu sanırlar.
Çağımızın insanı, alabileceği her şeyi satın almakla mutlu
olabilmektedir. Erkek için çekici bir kız, kadın için de çekici bir erkek
peşinden koşulacak ganimetlerdir.
ÇEKİCİLİK, kişilik çarşısında çok tutulan ve aranan
özelliklerden yapılmış bir pakettir.
Aşık olma duygusu, kişilerin birbirlerine verebileceklerine
bağlı olarak gelişir. İki kişi kendi satın alma güçlerine göre, pazardaki en
iyi nesneyi bulduklarına inandıkları gün, aşık olurlar birbirlerine.
Aşık olma eyleminin, sürekli sevme (sevme içinde olma)
durumuyla karıştırılması yanılsamadır.
Cinsel çekme ya da birleşme yakınlaşmayı kolaylaştırır.
Sürekliliği yoktur
Birbirlerini tanıdıkça yakınlıklarını gitgide
yitirirler
Düşmanlık, umut kırıklığı, birbirinden bıkma
Duyguları her şeyi alır götürür.
Sevgi başarısızlığını yenmenin bir tek yolu, başarısızlığın nedenini
incelemek ve onu anlamaya çalışmaktır.
Bir sanatı öğrenmenin yolu;
1) Kuramın iyice
kavranması
2) Uygulamanın
başarılması
3) Tek amaç sanatın öğrenilmesi
Sevgi Kuramı (s15)
Yalnız geçmişte vardır kesinlik, gelecekteki tek kesin şey
ölümdür.
İnsan aklıyla her şeyin üstündedir; Kendisinin bilincinde
olan hayattır; Kendisinin, öteki insanların, geçmişinin gelecekte
olabileceklerin farkındadır. İnsanın kendisini ayrı bir bütün olarak görmesi,
payına düşen yaşam süresinin kısalığını bilmesi, istemeden doğum istemeden
öleceği, doğanın, toplumun güçleri karşısında çaresizliğinin bilincinde olması;
bütün bunlar onun ayrı, bütünlenemeyen varlığını dayanılmaz bir hapishaneye
çevirir.
Yalnızlık duygusunun bilinçte belirmesi huzursuzluk yaratır.
Adem ile Havva kendilerinin ve birbirlerinin farkına vardıktan sonra,
yalnızlıklarının, değişik cinsten olduklarının, bu yüzden de farklı
olduklarının bilincine varmışlardır.
Yalnızlıktan kurtulmanın yolları;
a)
Dinsel törenler; kendinden geçme durumu boyunca,
bütünüyle dış dünya, dış dünyayla birlikte yalnızlık duygusu da silinir.
b)
Cinsel birleşme; Cinsel doygunluk kendinden
geçmeye ya da bazı ilaçların etkisi gibi baygınlığa benzer bir durum yaratır.
İlkel toplumlardaki törenlerin çoğu, birlikte yapılan cinsel birleşme
törenleridir. Toplu olarak yapılırsa huzursuzluk ya da suçluluk duygusu
yaratmıyor.
Kendinden geçme durumu geçtikten sonra daha büyük bir yalnızlık
duygusuna kapılırlar.
Sevgisiz cinsel birleşme, iki insan arasındaki uçurumu ancak geçici bir
süre için kapatabilir.
Kendinden geçirici birleşmelerin hepsinde üç özellik vardır.
1.
Yoğun ve vahşidirler
2.
Kişiyi beden ve kafa olarak baştan aşağı
sararlar
3.
Geçicidir, belli sürelerle tekrarlanırlar.
Günümüzde eşitlik, “bir olmak” tan çok “aynı olmak” anlamına
gelmektedir. Soyutlamaların aynı işlerde çalışan, aynı biçimde eğlenen,
düşünceleri, duyguları aynı olan insanların aynılığıdır.
Cinsler arasında kutuplaşma yok olmakta, kutuplaşmaya dayanan cinsel
sevgi de ortadan kalkmaktadır. Erkeklerle kadınların ayrı cinslerden eşit kişiler olmaları
gerekirken, birbirlerinin aynı olmaktadırlar.
Bir-yaşama, biyolojik olarak hamile bir anne ile cenin arasındaki
bağlılık durumudur. Anneyle cenin iki kişidirler; ama gene de Bir’dirler.
Ruhsal olarak bir-yaşamda ise iki beden ayrıdır, ama aynı bağlılık
ruhsal olarak vardır.
Mazoşist kimse, kendini yöneten yol gösteren, koruyan birine sığınır.
Sadist, sığınan kimse gibi bağlıdır. Sadist emir verir, kullanır,
incitir, aşağılar
Mazoşistse emir alır, kullanılır, incitilir, aşağılanır.
Birlikte-yaşamak bir olmanın tersine, olgun sevgi, kişinin bütünlüğünü,
bireyselliğini yitirmeden birleşmesidir.
Düşünme en üst etkinliktir. Etkin bir eylemi yaparken kişi özgürdür,
giriştiği eylemin efendisidir.
Sevgi zorunluluk altında değil, özgürlük içinde gerçekleştirilebilecek
bir eylemdir. İnsanca güçlerin ortaya dökülmesidir.
Erkeğin cinsel eyleminin en yüce noktasında vermek vardır. Cinsel
organını kadına verir. Doygunluk anında tohumlarını verir. Kadın da kendisini
verir. Dişiliğinin özüne giden yolları açar, alma eylemiyle verir.
Çok şeyi olan değil, çok veren zengindir.
Kişi, başka birisine ne verir? Kendisinden verir, kendisinde bulunan en
değerli şeyden, yaşamından verir. Yaşamından bir şeyler vermekle,
karşısındakini zenginleştirir.
Almak için vermez; vermek başlı başına eşi bulunmaz bir sevinçtir.
Vermek karşıdaki insanı da verici yapmak demektir. Böylece her ikisi de
ortaklaşa bir şey yaratmanın sevincini bölüşürler.
Sevgi, sevdiğimiz şeyin yaşaması, gelişmesi için duyduğumuz etkin ilgidir.
Sevgi özgürlüğün çocuğudur.
Tanrıyı düşünce yoluyla kavrama çabası bir yana bırakılmış, onun yerine
Tanrı’yal bir olma eylemine geçilmiştir.
Din bilimin mantıksal sonucu nasıl mistisizmse, ruh bilimin şaşmaz
sonucu da sevgidir.
Fizyolojik bakımdan erekte de kadında da karşı cinsin hormonları varsa,
ruhbilimsel olarak da kadın ve erkek iki cinslidir. İçlerinde alma ve nüfus
etme, madde ve ruh özelliklerini taşırlar. Erkek/Kadın kendi içinde birliğe,
ancak içindeki dişi ve erkek kutupları birleştirerek varabilir. (Yerle-Yağmur,
akarsuyla-deniz, geceyle-gündüz gibi)
Sevgili, sevgilisince aranmadan ortaya çıkmaz (Rumi)
Tek bir elden öteki katılmadıkça ses çıkmaz.
Akıllıların gözünde Gök erkektir, Yer kadın; Gök’ün attıklarını Yer
alır, besler, büyütür.
Kişilikte de erkeklik ve dişilik özellikleri vardır.
Erkek kişilikte; nüfus etme, önderlik, etkinlik,
düzen ve serüven tutkusu
Dişi Kişilikte; yaratıcı alıcılık, koruma,
gerçekçilik, dayanıklılık, analık
Bir adamın kişiliğindeki erkeklik özellikleri, duygusal bakımdan
gelişmediği için zayıflarsa, bu kimse, çoğu zaman eksikliğini, cinsel yaşamda,
erkekliğini bol bol göstermeye çalışarak giderir.
Anne Baba ile Çocuk Arasındaki
Sevgi (s47)
Doğduktan sonra çocuk nesneleri görmez, dış evrenin bilincinde
değildir. Anne, sıcaktır, anne yiyecektir; anne doygunluk ve güven sağlayan
rahatlık durumudur.
Çocuk geliştikçe nesneleri algılamaya başlar. Sonunda
susuzluğunu, kendini doyuran sütü, memeyi ve anneyi ayrı ayrı nesneler olarak
tanır. İnsanlara nasıl davranacağını öğrenir.
8,5-10 yaşlarında çocukların çoğu için sorun hemen hemen
bütünüyle sevilme sorunudur. Çocuk annesine/babasına bir şey vermeyi ilk kez
düşünür. Çocuğun yaşamında sevgi, sevilmekten sevmeye, sevgi yaratmaya
dönüşmektedir.
Olgunlaşmamış sevgi, “seni, sana ihtiyacım olduğu için
seviyorum” der, Olgun sevgi “Seni sevdiğim için sana ihtiyacım var” der.
Bütünüyle annesine bağlı çocuk günden güne bağımsızlaşır;
yürümeyi, konuşmayı, dünyayı kendi kendine tanımayı öğrenir; anneye olan
bağlılık hayati önemini yitirir. Onun yerine babaya olan bağlılık giderek daha
önem kazanır.
Baba çocuğun öğretmenidir. Ona dünyaya açılan yolu gösteren
kişidir.
Baba sevgisi koşula bağlı bir sevgidir.Seni seviyorum, çünkü
beklediklerimi yerine getiriyorsun. Olumsuz yanı hak edilmesi gereken, umulan
verilmese yok oluverecek bir sevgi olmasıdır.
6 yaşından sonra çocuk babasının sevgisine, onun üstünlüğüne
ve önderliğine ihtiyaç duymaya başlar.
Büyüyen çocuğa gittikçe artan bir yeterlilik duygusu
vermeli, sonunda onu kendi başına bırakmalı, babasının yetkisinden
kurtarılmasını sağlamalıdır.
Olgunlaşan kişi, kendi anne babası olduğu duruma gelir.
Olgun kişi birbiriyle çatışsalar da hem annelik hem de babalık yanıyla
sevebilmeyi becerir. Yalnız annelik yanıyla kalırsa yargılama gücünü yitirir;
kendisinin de başkalarının da gelişmesine engel olur.
Sevginin Nesneleri (s55)
Kişi yalnız bir tek kişiyi seviyor, başka her şeye karşı
ilgisiz kalıyorsa, sevgisi sevgi değil, bir bir-yaşama-bağlılığı (symbiotic)ya
da genişletilmiş bir bencilliktir.
Birçok kimse sevginin yetiye değil, nesneye bağlı olduğuna
inanır. Sevginin bir etkinlik ve ruhsal güç olduğunu anlayamazsa insan, tek
gerekli şeyin uygun nesneyi bulmak olduğunu, ondan sonra her şeyin kolay
çözülebileceğini sanır.
Kardeş Sevgisi (s56)
Kardeş sevgisi, hepimizin eşit olduğu düşüncesine dayanır.
İnsanın kendi eti, kendi kanından olanı sevmesi başarı sayılmaz. Gerçek sevgi,
kendisini, bir amaca hizmet etmeyen insanların sevgisinde göstermeye başlar.
Anne sevgisi (s58)
Çocuğun yaşamasının sağlanması iki yönde olur;
1.
Büyümesi ve hayatı için gerekli bakım ve
sorumluluk
2.
Yaşama sevgisi aşılamak
Toprak her zaman anneyi gösterir, süt ve balın aktığı bir yer olarak
tanımlanır. Süt, sevginin ilk yönünün, ilgi ve bakımın simgesidir. Bal, hayatın
tatlılığını, hayatın sevgisini, yaşamın verdiği mutluluğu gösterir.
Annelerin çoğu süt verirler, ama buna pek azı bal katabilir.
Bal verebilmek için yalnızca iyi bir anne olmakla
kalmaması, mutlu olması gerekir. annenin hayat sevgisi de, huzursuzluğu gibi
bulaşıcıdır.
Eşit kişiler arasındaki sevgiyi gösteren kardeş
sevgisiyle cinsel sevginin tersine, anneyle çocuk arasındaki bağlılık, yapısı
bakımından eşit olmayan iki kişi arasındaki sevgidir.Birisinin yardıma ihtiyacı
vardır. Öteki bu ihtiyacı karşılar.
Anne sevgisinin gerçek başarısı küçük bebeğe
gösterdiği sevgide değil de, büyümekte olan çocuğa gösterdiği sevgide ortaya
çıkar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder