23 Eylül 2015 Çarşamba

SEVME SANATI (Erich Fromm)

SEVME SANATI (Erich Fromm)

Sevmek bir sanat mıdır?

Büyük çoğunluk kişinin kendi sevme yeteneğinden çok, sevilme sorunu olarak görür. Önemli olan nasıl sevebilecekleri, nasıl sevimli olabilecekleridir.

Sevmenin bir yeti sorunu değil, bir NESNE sorunu sanılmasıdır.İnsanlar, sevmenin kolay olduğunu, asıl güçlüğün sevecek/sevilecek nesneyi bulmak olduğunu sanırlar.

Çağımızın insanı, alabileceği her şeyi satın almakla mutlu olabilmektedir. Erkek için çekici bir kız, kadın için de çekici bir erkek peşinden koşulacak ganimetlerdir.

ÇEKİCİLİK, kişilik çarşısında çok tutulan ve aranan özelliklerden yapılmış bir pakettir.

Aşık olma duygusu, kişilerin birbirlerine verebileceklerine bağlı olarak gelişir. İki kişi kendi satın alma güçlerine göre, pazardaki en iyi nesneyi bulduklarına inandıkları gün, aşık olurlar birbirlerine.

Aşık olma eyleminin, sürekli sevme (sevme içinde olma) durumuyla karıştırılması yanılsamadır.

Cinsel çekme ya da birleşme yakınlaşmayı kolaylaştırır.
Sürekliliği yoktur
Birbirlerini tanıdıkça yakınlıklarını gitgide yitirirler
Düşmanlık, umut kırıklığı, birbirinden bıkma
Duyguları her şeyi alır götürür. 
Sevgi başarısızlığını yenmenin bir tek yolu, başarısızlığın nedenini incelemek ve onu anlamaya çalışmaktır.

Bir sanatı öğrenmenin yolu;
                1) Kuramın iyice kavranması
                2) Uygulamanın başarılması
                3) Tek amaç sanatın öğrenilmesi

Sevgi Kuramı (s15)
Yalnız geçmişte vardır kesinlik, gelecekteki tek kesin şey ölümdür.

İnsan aklıyla her şeyin üstündedir; Kendisinin bilincinde olan hayattır; Kendisinin, öteki insanların, geçmişinin gelecekte olabileceklerin farkındadır. İnsanın kendisini ayrı bir bütün olarak görmesi, payına düşen yaşam süresinin kısalığını bilmesi, istemeden doğum istemeden öleceği, doğanın, toplumun güçleri karşısında çaresizliğinin bilincinde olması; bütün bunlar onun ayrı, bütünlenemeyen varlığını dayanılmaz bir hapishaneye çevirir.

Yalnızlık duygusunun bilinçte belirmesi huzursuzluk yaratır. Adem ile Havva kendilerinin ve birbirlerinin farkına vardıktan sonra, yalnızlıklarının, değişik cinsten olduklarının, bu yüzden de farklı olduklarının bilincine varmışlardır.

Yalnızlıktan kurtulmanın yolları;
a)      Dinsel törenler; kendinden geçme durumu boyunca, bütünüyle dış dünya, dış dünyayla birlikte yalnızlık duygusu da silinir.
b)      Cinsel birleşme; Cinsel doygunluk kendinden geçmeye ya da bazı ilaçların etkisi gibi baygınlığa benzer bir durum yaratır. İlkel toplumlardaki törenlerin çoğu, birlikte yapılan cinsel birleşme törenleridir. Toplu olarak yapılırsa huzursuzluk ya da suçluluk duygusu yaratmıyor.

Kendinden geçme durumu geçtikten sonra daha büyük bir yalnızlık duygusuna kapılırlar.

Sevgisiz cinsel birleşme, iki insan arasındaki uçurumu ancak geçici bir süre için kapatabilir.

Kendinden geçirici birleşmelerin hepsinde üç özellik vardır.
1.       Yoğun ve vahşidirler
2.       Kişiyi beden ve kafa olarak baştan aşağı sararlar
3.       Geçicidir, belli sürelerle tekrarlanırlar.

Günümüzde eşitlik, “bir olmak” tan çok “aynı olmak” anlamına gelmektedir. Soyutlamaların aynı işlerde çalışan, aynı biçimde eğlenen, düşünceleri, duyguları aynı olan insanların aynılığıdır.

Cinsler arasında kutuplaşma yok olmakta, kutuplaşmaya dayanan cinsel sevgi de ortadan kalkmaktadır. Erkeklerle kadınların ayrı cinslerden eşit kişiler olmaları gerekirken, birbirlerinin aynı olmaktadırlar.

Bir-yaşama, biyolojik olarak hamile bir anne ile cenin arasındaki bağlılık durumudur. Anneyle cenin iki kişidirler; ama gene de Bir’dirler.

Ruhsal olarak bir-yaşamda ise iki beden ayrıdır, ama aynı bağlılık ruhsal olarak vardır.

Mazoşist kimse, kendini yöneten yol gösteren, koruyan birine sığınır.

Sadist, sığınan kimse gibi bağlıdır. Sadist emir verir, kullanır, incitir, aşağılar
Mazoşistse emir alır, kullanılır, incitilir, aşağılanır.

Birlikte-yaşamak bir olmanın tersine, olgun sevgi, kişinin bütünlüğünü, bireyselliğini yitirmeden birleşmesidir.

Düşünme en üst etkinliktir. Etkin bir eylemi yaparken kişi özgürdür, giriştiği eylemin efendisidir.

Sevgi zorunluluk altında değil, özgürlük içinde gerçekleştirilebilecek bir eylemdir. İnsanca güçlerin ortaya dökülmesidir.

Erkeğin cinsel eyleminin en yüce noktasında vermek vardır. Cinsel organını kadına verir. Doygunluk anında tohumlarını verir. Kadın da kendisini verir. Dişiliğinin özüne giden yolları açar, alma eylemiyle verir.

Çok şeyi olan değil, çok veren zengindir.

Kişi, başka birisine ne verir? Kendisinden verir, kendisinde bulunan en değerli şeyden, yaşamından verir. Yaşamından bir şeyler vermekle, karşısındakini zenginleştirir.

Almak için vermez; vermek başlı başına eşi bulunmaz bir sevinçtir.

Vermek karşıdaki insanı da verici yapmak demektir. Böylece her ikisi de ortaklaşa bir şey yaratmanın sevincini bölüşürler.

Sevgi, sevdiğimiz şeyin yaşaması, gelişmesi için duyduğumuz etkin ilgidir.
Sevgi özgürlüğün çocuğudur.

Tanrıyı düşünce yoluyla kavrama çabası bir yana bırakılmış, onun yerine Tanrı’yal bir olma eylemine geçilmiştir.

Din bilimin mantıksal sonucu nasıl mistisizmse, ruh bilimin şaşmaz sonucu da sevgidir.

Fizyolojik bakımdan erekte de kadında da karşı cinsin hormonları varsa, ruhbilimsel olarak da kadın ve erkek iki cinslidir. İçlerinde alma ve nüfus etme, madde ve ruh özelliklerini taşırlar. Erkek/Kadın kendi içinde birliğe, ancak içindeki dişi ve erkek kutupları birleştirerek varabilir. (Yerle-Yağmur, akarsuyla-deniz, geceyle-gündüz gibi)

Sevgili, sevgilisince aranmadan ortaya çıkmaz (Rumi)

Tek bir elden öteki katılmadıkça ses çıkmaz.

Akıllıların gözünde Gök erkektir, Yer kadın; Gök’ün attıklarını Yer alır, besler, büyütür.

Kişilikte de erkeklik ve dişilik özellikleri vardır.
Erkek kişilikte; nüfus etme, önderlik, etkinlik, düzen ve serüven tutkusu
Dişi Kişilikte; yaratıcı alıcılık, koruma, gerçekçilik, dayanıklılık, analık

Bir adamın kişiliğindeki erkeklik özellikleri, duygusal bakımdan gelişmediği için zayıflarsa, bu kimse, çoğu zaman eksikliğini, cinsel yaşamda, erkekliğini bol bol göstermeye çalışarak giderir.

Anne Baba ile Çocuk Arasındaki Sevgi (s47)
Doğduktan sonra çocuk nesneleri görmez, dış evrenin bilincinde değildir. Anne, sıcaktır, anne yiyecektir; anne doygunluk ve güven sağlayan rahatlık durumudur.
Çocuk geliştikçe nesneleri algılamaya başlar. Sonunda susuzluğunu, kendini doyuran sütü, memeyi ve anneyi ayrı ayrı nesneler olarak tanır. İnsanlara nasıl davranacağını öğrenir.
8,5-10 yaşlarında çocukların çoğu için sorun hemen hemen bütünüyle sevilme sorunudur. Çocuk annesine/babasına bir şey vermeyi ilk kez düşünür. Çocuğun yaşamında sevgi, sevilmekten sevmeye, sevgi yaratmaya dönüşmektedir.
Olgunlaşmamış sevgi, “seni, sana ihtiyacım olduğu için seviyorum” der, Olgun sevgi “Seni sevdiğim için sana ihtiyacım var” der.
Bütünüyle annesine bağlı çocuk günden güne bağımsızlaşır; yürümeyi, konuşmayı, dünyayı kendi kendine tanımayı öğrenir; anneye olan bağlılık hayati önemini yitirir. Onun yerine babaya olan bağlılık giderek daha önem kazanır.
Baba çocuğun öğretmenidir. Ona dünyaya açılan yolu gösteren kişidir.
Baba sevgisi koşula bağlı bir sevgidir.Seni seviyorum, çünkü beklediklerimi yerine getiriyorsun. Olumsuz yanı hak edilmesi gereken, umulan verilmese yok oluverecek bir sevgi olmasıdır.
6 yaşından sonra çocuk babasının sevgisine, onun üstünlüğüne ve önderliğine ihtiyaç duymaya başlar.
Büyüyen çocuğa gittikçe artan bir yeterlilik duygusu vermeli, sonunda onu kendi başına bırakmalı, babasının yetkisinden kurtarılmasını sağlamalıdır.
Olgunlaşan kişi, kendi anne babası olduğu duruma gelir. Olgun kişi birbiriyle çatışsalar da hem annelik hem de babalık yanıyla sevebilmeyi becerir. Yalnız annelik yanıyla kalırsa yargılama gücünü yitirir; kendisinin de başkalarının da gelişmesine engel olur.
Sevginin Nesneleri (s55)
Kişi yalnız bir tek kişiyi seviyor, başka her şeye karşı ilgisiz kalıyorsa, sevgisi sevgi değil, bir bir-yaşama-bağlılığı (symbiotic)ya da genişletilmiş bir bencilliktir.
Birçok kimse sevginin yetiye değil, nesneye bağlı olduğuna inanır. Sevginin bir etkinlik ve ruhsal güç olduğunu anlayamazsa insan, tek gerekli şeyin uygun nesneyi bulmak olduğunu, ondan sonra her şeyin kolay çözülebileceğini sanır.

Kardeş Sevgisi (s56)
Kardeş sevgisi, hepimizin eşit olduğu düşüncesine dayanır. İnsanın kendi eti, kendi kanından olanı sevmesi başarı sayılmaz. Gerçek sevgi, kendisini, bir amaca hizmet etmeyen insanların sevgisinde göstermeye başlar.

Anne sevgisi (s58)
Çocuğun yaşamasının sağlanması iki yönde olur;
1.       Büyümesi ve hayatı için gerekli bakım ve sorumluluk
2.       Yaşama sevgisi aşılamak

Toprak her zaman anneyi gösterir, süt ve balın aktığı bir yer olarak tanımlanır. Süt, sevginin ilk yönünün, ilgi ve bakımın simgesidir. Bal, hayatın tatlılığını, hayatın sevgisini, yaşamın verdiği mutluluğu gösterir.
Annelerin çoğu süt verirler, ama buna pek azı bal katabilir.
Bal verebilmek için yalnızca iyi bir anne olmakla kalmaması, mutlu olması gerekir. annenin hayat sevgisi de, huzursuzluğu gibi bulaşıcıdır.                                                 

Eşit kişiler arasındaki sevgiyi gösteren kardeş sevgisiyle cinsel sevginin tersine, anneyle çocuk arasındaki bağlılık, yapısı bakımından eşit olmayan iki kişi arasındaki sevgidir.Birisinin yardıma ihtiyacı vardır. Öteki bu ihtiyacı karşılar.

Anne sevgisinin gerçek başarısı küçük bebeğe gösterdiği sevgide değil de, büyümekte olan çocuğa gösterdiği sevgide ortaya çıkar.


Temmuz/2015

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder