SAHİP OLMAK YA DA OLMAK (ERICH FROMM)
ÇEVİRMENİN SUNUŞU
·
Mala mülke, şöhrete, bilgiye “Sahip Olmak”
demek, onları ele geçirmek, kendine mal etmek, onlara egemen olmak ve
dilediğince kullanmak anlamına gelir.
o
Sonu yoktur
o
Aldatıcı ve geçicidir
·
“Sahip olmak” tutkusundaki insanlar hep kendilerinden
fazla şeye sahip olanları kıskanacak, az şeye sahip olanlardan ise, kendi
mallarına göz dikecekleri telaşı ile korkacaklardır.
·
“Olmak” her şeyi kendi bütünlüğü, canlılığı,
yaşamı ve gelişimi içinde sevmek demektir.
·
Bilim, teknik ve ekonomi gelişme hızla
ilerlemiş, ama bunlar kendi yararına kullanılmadığı için, insan, bir araç
haline dönmüştür.
·
İnsanlar ne yapmaları gerektiğini değil, daha
çok ne olduklarını düşünmelidirler. (Meister Eckhart)
HAYALİN
SONU (19)
·
İnsan zihninin giderek yerini bilgisayarlara
bırakması, endüstriyel gelişimin, sınırsız üretim ve sınırsız tüketimi
sağlayacağı yolundaki inancın güçlenmesine yol açmıştı. İnsanlar, tekniğin
aracılığı ile “en güçlü” ve bilim aracılığı ile “her şeyi bilen” olacaklarını
sanmaya başladılar.
·
Mutluluk ve en büyük hazzı tatmak, tüm arzuların
yerine getirilmesinin bir toplamından ibaret değildir. Duygu, düşünce ve
tutkularımız, kitle iletişim araçlarına egemen olan endüstri ve devlet güçleri
tarafından yönlendirilmektedir. Ekonomik gelişmenin artarak büyümesi zengin
ulusların imtiyazı olarak kalmış, fakir uluslar ile aralarındaki fark dev
boyutlara ulaşmıştır.
·
İnsan, insan üstüne yükselmiştir. Üstün insan,
gücünün artmasıyla birlikte, gerçekte zavallı ve acınacak insan haline
gelmiştir.
Büyük
vaad neden gerçekleşmedi?
1. Yaşamın
tek amacının mutluluk olarak görülmesi
2. Bencillik,
yalnızca kendi çıkarlarını düşünmek, açgözlülük ve sahip olma ihtirası gibi
karakter özelliklerinin, uyumu ve barışı sağlayacağı inancı
·
Epikür’e göre ihtirasların tatmini yoluyla
ulaşılan bir doyum, yaşamın amacı olamaz. Çünkü böyle bir hazzı, doğal olarak
bir isteksizlik ya da sıkıntı izleyecektir.
·
İnsanlar, önce bütün çabalarıyla kendilerine boş
zaman yaratmaya çalışırlar, sonra da bu zamanı “öldürebildikleri” ya da
geçirebildikleri oranda sevinç duyarlar.
·
Bencillik, bir davranış biçimi olmakla kalmaz,
aynı zamanda kişinin karakterinin bir bölümü olarak da ortaya çıkar. Bölüşmek
yerine, sahip olmak kişiye haz verir.
·
Açgözlülük, toplumdaki sınıflar arasında sürekli
bir savaşa yol açar.
·
Büyük işletmelerin giderek yok olması ile
işçilerin fakirleşmeleri de, üzünülse bile, tıpkı bir doğa yasası gibi
değiştirilemez olan ekonomik yasaların bir gerçeği olarak açıklanıyordu.
·
Bencillik, açgözlülük ve sahip olma ihtirası
gibi özelliklerin, insanda doğumla birlikte var olan özellikler olduğu ileri
sürülerek, bunların sistemden değil, insanın doğasından kaynaklandığı
kanıtlanmak isteniyordu. İnsanlar, kendilerindeki bu olumsuz özelliklerin doğal
içgüdüler olmayıp, toplumsal koşulların bir sonucu ve üretimi olduğunu
kendilerine açıklamaktan çekinmiyorlardı.
·
Varoluşumuzla bağlı olduğumuz doğadan, aklımız
nedeniyle ayrılmaktayız. Doğa ve insan arasındaki iş birliği ve uyumu bir yana
bırakıp, doğaya egemen olmaya, onu kendi amaçlarımız doğrultusunda kullanmaya
çalışmakla, doğanın dengesini bozmakta ve bozulup, yok olamaya itmekteyiz.
Doğanın insandaki bu sömürücü tutuma karşı kendini savunabileceği gerçeklerini
bir türlü göremiyoruz.
İnsanların
değişmeleri Ekonomik açıdan da gereklidir.
·
Yeni bir toplumun doğuşu, ancak kendi gelişmesi
ile birlikte yeni bir insanı geliştirdiği zaman gerçeklik kazanabilir.
·
İnsan değişmelidir ve bu zorunluluk ahlaki,
dinsel ve psikolojik bir gereklilikten de öte, insan soyunun sürebilmesinin tek
çaresidir. Doğru yaşamak, yalnızca bazı ahlaki ve dinsel yasalara uymak demek
değildir.
Felaketten
kurtulabilmenin bir yolu var mı? (s30)
·
Yöneticilerle ile yönetilenlerin vicdanlardan
gelen “yaşama isteğinin” doğru yöne yönelindiği aldatmacasıyla, uyuşturulup,
susturulmasından ibarettir.
·
Sistemin geliştirdiği bencillik duygusunun,
politikacılardan kendi kişisel başarılarını, toplumsal sorumluluktan üstün
tutmalarına yol açmasında bulabiliriz.
·
Ortalama insanlar kendi sorunları ile uğraşıp,
boğuşmaktan kafalarını kaldırıp da, bir türlü kendi dışlarında nelerin olup
bittiğine bakma fırsatını bulamamaktadırlar.
SAHİP
OLMAK İLE OLMAK ARASINDAKİ FARKIN ANLAŞILMASI
Sahip
olmak ile olmak arasındaki farkın önemi
·
Olmak’ ın tek yolu da “sahip olmak” tan geçiyor
gibi tanıtılmaktadır. Günümüz toplumsal değer yargılarına göre “hiçbir şeye
sahip olmayan bir kişi, bir hiçtir” sonucuna varıyoruz.
·
Sahip olmak eğilimi, yaşamlarının ana konuları;
Para kazanma hırsı, şöhret ve yönetim gücüne erişmek olan batı toplumlarına
özgürdür.
·
Batı insanının Doğu’nun sistemini,
anlayamamaları söz konusu değildir. Onların asıl kavrayamadıkları şey, sahip
olmak ve aç gözlülük ilkelerine dayanmayan bir toplum yapısı anlayışıdır.
Dildeki
Değişmeler (s43)
·
Seviyorum, istiyorum, nefret edi,yorum gibi
eylem bildiren sözcükler, sahip olmak kavramları ile ifade ediliyor.
·
Süreçler ve eylemlere sahip olmak mümkün
değildir, onlar yalnızca yaşanırlar.
Bazı eski gözlemler; Du Marais-Max
(s43)
Temmuz/2015
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder