23 Eylül 2015 Çarşamba

SAHİP OLMAK YA DA OLMAK  (ERICH FROMM)

 
ÇEVİRMENİN SUNUŞU 
·         Mala mülke, şöhrete, bilgiye “Sahip Olmak” demek, onları ele geçirmek, kendine mal etmek, onlara egemen olmak ve dilediğince kullanmak anlamına gelir.
o   Sonu yoktur
o   Aldatıcı ve geçicidir
·         “Sahip olmak” tutkusundaki insanlar hep kendilerinden fazla şeye sahip olanları kıskanacak, az şeye sahip olanlardan ise, kendi mallarına göz dikecekleri telaşı ile korkacaklardır.
·         “Olmak” her şeyi kendi bütünlüğü, canlılığı, yaşamı ve gelişimi içinde sevmek demektir.
·         Bilim, teknik ve ekonomi gelişme hızla ilerlemiş, ama bunlar kendi yararına kullanılmadığı için, insan, bir araç haline dönmüştür.
·         İnsanlar ne yapmaları gerektiğini değil, daha çok ne olduklarını düşünmelidirler. (Meister Eckhart)

HAYALİN SONU (19)
·         İnsan zihninin giderek yerini bilgisayarlara bırakması, endüstriyel gelişimin, sınırsız üretim ve sınırsız tüketimi sağlayacağı yolundaki inancın güçlenmesine yol açmıştı. İnsanlar, tekniğin aracılığı ile “en güçlü” ve bilim aracılığı ile “her şeyi bilen” olacaklarını sanmaya başladılar.
·         Mutluluk ve en büyük hazzı tatmak, tüm arzuların yerine getirilmesinin bir toplamından ibaret değildir. Duygu, düşünce ve tutkularımız, kitle iletişim araçlarına egemen olan endüstri ve devlet güçleri tarafından yönlendirilmektedir. Ekonomik gelişmenin artarak büyümesi zengin ulusların imtiyazı olarak kalmış, fakir uluslar ile aralarındaki fark dev boyutlara ulaşmıştır.
·         İnsan, insan üstüne yükselmiştir. Üstün insan, gücünün artmasıyla birlikte, gerçekte zavallı ve acınacak insan haline gelmiştir.
Büyük vaad neden gerçekleşmedi?
1.       Yaşamın tek amacının mutluluk olarak görülmesi
2.       Bencillik, yalnızca kendi çıkarlarını düşünmek, açgözlülük ve sahip olma ihtirası gibi karakter özelliklerinin, uyumu ve barışı sağlayacağı inancı
·         Epikür’e göre ihtirasların tatmini yoluyla ulaşılan bir doyum, yaşamın amacı olamaz. Çünkü böyle bir hazzı, doğal olarak bir isteksizlik ya da sıkıntı izleyecektir.
·         İnsanlar, önce bütün çabalarıyla kendilerine boş zaman yaratmaya çalışırlar, sonra da bu zamanı “öldürebildikleri” ya da geçirebildikleri oranda sevinç duyarlar.
·         Bencillik, bir davranış biçimi olmakla kalmaz, aynı zamanda kişinin karakterinin bir bölümü olarak da ortaya çıkar. Bölüşmek yerine, sahip olmak kişiye haz verir.
·         Açgözlülük, toplumdaki sınıflar arasında sürekli bir savaşa yol açar.
·         Büyük işletmelerin giderek yok olması ile işçilerin fakirleşmeleri de, üzünülse bile, tıpkı bir doğa yasası gibi değiştirilemez olan ekonomik yasaların bir gerçeği olarak açıklanıyordu.
·         Bencillik, açgözlülük ve sahip olma ihtirası gibi özelliklerin, insanda doğumla birlikte var olan özellikler olduğu ileri sürülerek, bunların sistemden değil, insanın doğasından kaynaklandığı kanıtlanmak isteniyordu. İnsanlar, kendilerindeki bu olumsuz özelliklerin doğal içgüdüler olmayıp, toplumsal koşulların bir sonucu ve üretimi olduğunu kendilerine açıklamaktan çekinmiyorlardı.
·         Varoluşumuzla bağlı olduğumuz doğadan, aklımız nedeniyle ayrılmaktayız. Doğa ve insan arasındaki iş birliği ve uyumu bir yana bırakıp, doğaya egemen olmaya, onu kendi amaçlarımız doğrultusunda kullanmaya çalışmakla, doğanın dengesini bozmakta ve bozulup, yok olamaya itmekteyiz. Doğanın insandaki bu sömürücü tutuma karşı kendini savunabileceği gerçeklerini bir türlü göremiyoruz.
İnsanların değişmeleri Ekonomik açıdan da gereklidir.
·         Yeni bir toplumun doğuşu, ancak kendi gelişmesi ile birlikte yeni bir insanı geliştirdiği zaman gerçeklik kazanabilir.
·         İnsan değişmelidir ve bu zorunluluk ahlaki, dinsel ve psikolojik bir gereklilikten de öte, insan soyunun sürebilmesinin tek çaresidir. Doğru yaşamak, yalnızca bazı ahlaki ve dinsel yasalara uymak demek değildir.
Felaketten kurtulabilmenin bir yolu var mı? (s30)
·         Yöneticilerle ile yönetilenlerin vicdanlardan gelen “yaşama isteğinin” doğru yöne yönelindiği aldatmacasıyla, uyuşturulup, susturulmasından ibarettir.
·         Sistemin geliştirdiği bencillik duygusunun, politikacılardan kendi kişisel başarılarını, toplumsal sorumluluktan üstün tutmalarına yol açmasında bulabiliriz.
·         Ortalama insanlar kendi sorunları ile uğraşıp, boğuşmaktan kafalarını kaldırıp da, bir türlü kendi dışlarında nelerin olup bittiğine bakma fırsatını bulamamaktadırlar.

SAHİP OLMAK İLE OLMAK ARASINDAKİ FARKIN ANLAŞILMASI
Sahip olmak ile olmak arasındaki farkın önemi
·         Olmak’ ın tek yolu da “sahip olmak” tan geçiyor gibi tanıtılmaktadır. Günümüz toplumsal değer yargılarına göre “hiçbir şeye sahip olmayan bir kişi, bir hiçtir” sonucuna varıyoruz.
·         Sahip olmak eğilimi, yaşamlarının ana konuları; Para kazanma hırsı, şöhret ve yönetim gücüne erişmek olan batı toplumlarına özgürdür.
·         Batı insanının Doğu’nun sistemini, anlayamamaları söz konusu değildir. Onların asıl kavrayamadıkları şey, sahip olmak ve aç gözlülük ilkelerine dayanmayan bir toplum yapısı anlayışıdır.

Dildeki Değişmeler (s43)
·         Seviyorum, istiyorum, nefret edi,yorum gibi eylem bildiren sözcükler, sahip olmak kavramları ile ifade ediliyor.
·         Süreçler ve eylemlere sahip olmak mümkün değildir, onlar yalnızca yaşanırlar.
Bazı eski gözlemler; Du Marais-Max (s43)

Temmuz/2015

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder