20 Aralık 2015 Pazar

MOMO (Michael Ende)

MOMO (Michael Ende)



·           Zengin ve yoksul, herkesin istediği şey aynıydı: Tiyatro izlemek. Sahnede oynananları kendi günlük hayatlarından daha gerçekmiş gibi görüyor ve başka bir gerçeği izlemeyi seviyorlardı.
·           Dinlemek büyük bir marifet
·           Dünyadaki bütün anlaşmazlıklar kasıtlı ya da kasıtsız, aceleye getirilerek söylenmiş birtakım yalan yanlış sözlerden kaynaklanıyordu.
·           İnsan caddenin tamamına bakıp hemen bir karara varmamalı. Her zaman adım adım ilerlemeli, bir adım sonra derin bir nefes, sonra bir süpürge, işte o zaman hayat zevkli olur.
·           Zamanın kısalığı uzunluğu, o saat içinde yaşanan olaylara bağlıdır. Zaman yaşamın kendisidir. Yaşamın yeri yürektir.
·           Zaman tasarrufu yapanlar daha çok para kazanıp, daha çok harcıyorlar. Ama yüzleri asık, yorgun ve keyifsizler, gözleri dostça bakmıyor.
·           Çalışma yerlerinde, fabrikalarda, bürolarda insanın işini severek ve isteyerek yapmasının bir önemi yoktu. Önemli olan şey, ne kadar sürede ne kadar çok işin yapıldığıydı. ZAMAN DEĞERLİDİR-ONU YİTİRME veya VAKİT NAKİTTİR-BOŞA HARCAMA
·           Zaman tasarruf edeyim derken aslında başka şeylerden tasarruf ettiğinin kimse farkında değil. Yaşamlarının gittikçe daha zavallı, daha tekdüze ve daha soğuk geçtiğini kavramak istemiyorlar. Bu gerçeği sadece çocuklar taa yüreğinde hissederler.  Çünkü, artık kimsenin onlara ayıracak zamanı yok.
·           Oyuncaklar, en küçük ayrıntılarına kadar öyle ince düşünülerek yapılmışlar ki, çocukların hayal kurmalarını gerektiren bir yanları kalmamış.
·           Harcın içine haddinden fazla kum katmak ne demektir bilir misin? Dürüst duvarcı ustasının vicdanı sızlar. Bunlar aslında ev bile değil, bunlar RUH AMBARLARI.
·           Yenemediğin kişiyle dost ol.
·           İnsanların zamanına hükmedenin gücü sınırsız olur.
·           Dünyada zamanın akışı içinde bazen önemli anlar vardır. Bu anlarda en uzak yıldıza kadar evrendeki her şey, YALNIZCA TEK BİR DEFAYA ÖZGÜ olmak üzere TEK BİR KONUM alır. Ne daha öncesinde ne daha sonrasında bu konum bir daha asla meydana gelmez. İnsanlar bundan yararlanmasını bilmiyorlar ve yıldız zamanları belirsizce kayıp gidiyor. Ama bunu bilen biri oldu mu, dünyada çok büyük olaylar olur.
·           Saatin kimseye yararı olmaz, Onu okumasını bilmeli.
·           Her insanın kendisine ait belli bir zamanı vardır. Ve bu zaman da yalnızca onda kaldıkça canlıdır, yaşar.
·           BİLMECE: Üç kardeşler oturur evde, Hiç benzemez birbirine üçü de, sen onları ayırt edeyim derken , dönüşürler çabucak birbirlerine, birincisi evde yoktur gelecek, ikincisi çıkmış gitmiş dönmeyecek, üçüncüsü en küçüğü evdedir, o olmazsa her ikisi ne edecek. CEVAP: GELECEK, GEÇMİŞ, AN)
·           Gelecek, geçmiş ve an’ın birlikte hükmettikleri ve onunla bütünleştikleri ülke ZAMANDIR.
·           Zamanı nasıl kullanacağına insanlar kendileri karar verir.
·           İnsanın yüreği zamanı algılamaya yarar, bütün bir yürekle algılanamayan zaman boşa gider, kaybolur.
·           Zaman içinde geriye doğru giden aslında sen kendinsin.
·           İnsanlar ölümün ne olduğunu bilselerdi ondan hiç korkmazlardı. Korkmayınca da kimse onların yaşam zamanını çalamazdı.
·           Çocuklar geleceğin insan hammaddesidir. Gelecek ise elektronik beyinlerin ve uzay araçlarının çağıdır. Çocuklarımızı bu yarının dünyası için yetiştirecek yerde, zamanı yararsız oyunlarla ziyan etmesine göz yumamazdık. Onun için büyük kentlerde evlerinde bakacak kimse bulunmayan çocuklar için “Çocuk Deposu” kuruldu. Oyunları bakıcılar öğreniyor, bu oyunlar hep yararlı bir hizmet şeklinde oluyordu. Çocuklar SEVİNMEYİ, HAYAL KURMAYI ve HEYECANLANMAYI unuttular.
·           Hayatta en tehlikeli şey, gerçekleşmiş hayallerdir.
·           Başkalarıyla paylaşılmayan zenginlikler insanı mahvediyor.
·           Gerçek zamanı ne bir saat nede bir takvim çözebilir. (Birkaç ay geçtiği halde, sanki çok uzun zaman geçmiş gibi geliyor yanılsaması)

Eylül/2015 

MAXIMILIAN PONDER’IN MUTEBER BEYNI(J.W. Ironmonger)

MAXIMILIAN PONDER’IN MUTEBER BEYNI

(J.W. Ironmonger)


İnsan aynı nenirde iki kez yıkanamaz, çünkü ne nehir aynı nehirdir, ne de insan aynı insan.

İki insan aynı oyunu göremez, aynı gün batımını izleyemez, aynı şarkıyı dinleyemez. Sadece gözler, kulaklar, persfektif değil farklı olan. Beyin filtrelerimiz, yani geçmiş bilgilerimiz de farklı.

ÖLÜM DÜŞÜNÜP DE DENEYİMLEYEMEYECEĞİMİZ TEK ŞEY.
Ölü olmanın nasıl bir şey olduğunu hiç bilmeyeceğiz. Çünkü eğer deneyimliyorsan hala hayattasın demektir.
Ölümden sonra hayat varsa, ölümü deneyimlemiş olmayız, değişik bir yaşam formunu deneyimliyor oluruz.
Ölünce seni hatırlayacak arkadaşların ve sevgililerin olabilir, ama çok geçmeden onlar da ölüp yanına gelecekler. Onları hatırlayan başka insanlar olabilir ama o başka insanlar seni hatırlayamaz. Eğer hatırlanmak istiyorsan dışarı daha çok çıkman gerek. İnsanlarla tanış da hatırlayacak bir şeyleri olsun senin hakkında.

Ne de olsa yok oluyoruz. Bir bulutun üstüne oturup tarihin neler göstereceğini izlemiyoruz ki. İkili durumdan bir tanesinde olabiliyoruz ancak; Ya ölüyoruz ya diri. Biri ötekini hariç tutuyor.

Ölü de diri de olmayabiliriz bir noktada belki de. Belki de hayatımıza bir tür ortak bilinç gibi devam ederiz. Nasıl desem, kolektifin bütün anılarının toplandığı tek bir zihin gibi.

Doğuştancılara göre insan zihnindeki bilgiler doğumdan önce programlanmıştır. Eğer İngilizsen, zihin İngilizceye programlanmış olarak doğuyordun ve eğitimin bir tür açığa çıkma süreci oluyordu, zaten orada olan şeyleri gün ışığına çıkarıyordu yalnızca.

Johnny Locke ve ampirist saz arkadaşları “Zihnin boş bir levha” olduğunu söylüyorlar. Hepimiz bomboş doğuyor ve deneyimlerimiz ve anılarımızla şekilleniyoruz. Seni sen yapanın zihninin içeriği olduğunu anladı o.


Aralık/2015

18 Aralık 2015 Cuma

KORKU ÜZERİNE (J.Krishnamurti)

KORKU ÜZERİNE (J.Krishnamurti)


Biz insanları gerçekten dilemiyoruz, yalnızca rastgele dinliyor ve bazı sonuçlara varıyoruz ya da açıklamalar arıyoruz.

Korkunun sebepleri;
Kendini bir başkası ile karşılaştırmak
Kendimizi ideolojik, psişik, fiziksel açılardan bir başkası ile karşılaştırdığımızda, onun gibi olmaya çalışırken, olamamak korkusu vardır. BU gerçekleştirmek isteğidir, ama gerçekleştirmeye yetkin olmayabilirsiniz. Karşılaştırmanın olduğu yerde korku vardır. 
Karşılaştırmanın olduğu yerde uygunluk göstermek, öykünmemek kaçınılmazdır.
Karşılaştırmanın gerçek anlamı, daha iyi, daha yüce, daha soylu olduğunu düşündüğümüz şeye dönüşmek anlamındadır.
Zihin, etkenlerin korkuyu ortaya çıkardığını görüyor ise, bunların algınanışı, destekleyici sebepleri sona erdirir.

Konum sahibi olma isteğimiz
Beni ilgilendiren, gösterdiğim gelişim, işim, ailem, yaşamda bana ait bir köşe, kendim için daha iyi bir konum, daha çok saygınlık, daha çok güç, başkaları üzerinde daha büyük egemenlik vb. elde etmektir.

İnsan temelde kendisi ile ilgilenir ve çeşitli ideolojik ya da geleneksel sebeplerden dolayı bunun yanlış olduğunu düşünür.

Başkasına yardım etmek size daha büyük bir doyum sağlıyor ise, siz kendinize daha büyük doyum sağlayacak olan ile ilgileniyorsunuz demektir.

Gerçekte aradığımız içinde hiç doyumsuzluğun bulunmadığı bir doyumdur.

Çoğumuz toplumda bir konum sahibi oluşun sağladığı doyumu özleriz, çünkü hiç kimse olmamak bizi korkutur. Konumun diğerleri tarafından tanınışı gerekir, yoksa konum sayılmaz.
 
Saygınlık, güç elde etmek, toplum tarafından bir biçimde önemli biri olarak tanınmak arzusu, başkalarını yönetmek isteğidir. Bu istek bir tür saldırganlıktır. İçsel bağlamda sefalet ve yıkıma yol açar. Nedeni korkudur.

Korkuya kapılmış zihin, çatışkı içinde yaşadığı için şiddet yüklü, çarpık ve saldırgandır.

Korkudan özgür olmadıkça karanlıkta yaşamaya mecburuz.

Fiziksel korku vardır, bizlere hayvanlardan kalan bir mirastır.  Bizi ilgilendiren kökleri derinlerde olan psişik korkulardır. Psişik korkuları anladığımızda hayvansal korkuları anlayabileceğiz.

Soyut bağlamda korku yoktur, her zaman bir şey ile ilişki halinde korku vardır.
·         İşini kaybetmek
·         Yeterince para bulamamak
·         Başkalarının bizim hakkımızda ne düşündüğü
·         Başarılı olmamak
·         Sahip olduğumuz konumu kaybetmek
·         Küçümsenmek, alay edilmek
·         Acı çekmek, hastalık
·         Sevilmemek
·         Ölüm

Korkudan kaçmak onu yalnızca büyütmektir.

Kendimiz ile olduğumuz gibi yüzleşmek istemeyişimiz.
Zihin, buna beyin de dahil, konuyu yenmeğe, bastırmağa, disiplin altına almağa, denetlemeğe, başka bağlamlara dönüştürmeye çalışır ise, çatışkı oluşur ve enerji kaybına yol açar.

Kendimize ilk yönelteceğimiz soru, korkunun ne olduğu ve bunun nasıl ortaya çıktığıdır.

Varoluş kalıplarının bozuluşunu istemem, çünkü bozulmuş bir bilinmezlik durumu yaratır ve ben bunu sevmem. Bildiğim ve inandığım her şeyden koparılırsam, yöneldiğim şeylerin durumundan emin olmak isterim.

Düşünce her zaman eskidir., çünkü düşünce belleğin yanıtıdır ve anılar her zaman eskidir düşünce, zaman içinde korktuğumuz duygusunu yaratır, ama bu gerçek olay değildir. Zihinde bir anı olarak kalan deneyim, “Dikkatli ol, yeniden hastalanma” düşüncesini doğurur.
Bizim korkumuz, eskinin (geleceğe yansıtılan şeyin düşüncesinin) yinelenişidir. Bu sebeple düşünce korkudan sorumludur.

Düşünce, deneyimler, bilgi, gelenekler, zaman aracılığı ile biriktirilen belleğe verilen yanıttır. Bundan yola çıkarak tepki veririz ve bu tepki düşünmektir.

Çoğumuz zihnimiz bir şeylerle uğraşsın isteriz, böylece kendimizi gerçekte olduğu gibi görmek imkanı engellenmiş olur. Boş olmaktan korkarız.  Korkularımıza bakmak bizi korkutur.

Siz türlü şeylerden korkarsınız, ama yalnızca tek bir korku vardır:

Gözlemleyen olarak,
a)      Yaşayan bir şeyi seyreden ölü bir varlık mısınız?
b)      Yaşayan bir şeyi seyreden canlı bir şey misiniz?
Gözlemleyenin içinde her iki durum da vardır. Gözlemleyen korkuyu istemez ve sansür uygular; gözlemleyen, korkuya ilişkin bütün deneyimlerinin toplamıdır. Gözlemleyen korku olarak adlandırdığı o şeyden ayrıdır. Aralarında uzaklık vardır. Sonsuza dek bunu yenmeye ya da kaçmağa çalışır. Korku ile kendisi arasında savaşır ve enerji kaybeder.

Korkunun bir parçası olduğunuzu gördüğünüzde korku tamamı ile sona erer.

Kişi, fikre değil de olana, gerçekleşene bakar ise, korkuyu yaratanın yalnızca düşünce , gelecek, yarın kavramı olduğunu görür. Korkuyu yaratan olgu değildir.

Bireysel zihin kesinlikle yoktur. Hepimiz birbirimizle ilişkiliyiz. Zihin ayrı bir şey değildir, bütünseldir. Hepimiz uygunluk gösteriyoruz, hepimiz korkuyoruz, hepimiz kaçıyoruz.

Enerji, herhangi bir yöne doğru devinmez ve bu sebeple patlar.

Karşılaştırılı düşünmeği, gelişim, evrim olarak adlandırırız ve bütün işlerimizde ve sosyal ilişkilerimizdeki ahlaksal, töresel, dinsel davranışlarımız buna dayanır.

Karşılaştırmak korkuyu doğurur.

Olgunluk bir insanın bütünsel doğal gelişimini gerektirir. Korku bütünsel gelişimi engeller.

Korkunun ne yaptığını incelemek ve onun bilincine varmak yolu ile korkuyu aşmak olanaklıdır.

Korkunun şimdiki etkilerinin tamamı ile farkında olan kişi, anında harekete geçer.
Korkunun etkilerini geçmişiniz söylüyor ise, hareket eksiktir ve dolayısıyla çelişkilidir, çatışkı yaratır.

Yalnızlık hissetmemek için bir şeye bağımlıyım, çünkü bu içimdeki boşluğu dolduruyor. Bağımlılık içimdeki boşluğu, yalnızlığımı, yetersizliğimi gösteriyor ve bu beni size bağımlı kılıyor.

Bilinmeyenden korkarız. Eskiye tutunuruz ve bu kaçınılmaz olarak korkuyu doğurur, çünkü yaşam değişiyor.

Korktuğunuzu fark ettiğinizde ne olur?
Kurtulmaya çalışırız. Onu bastırırız.  Onu ya bastırırsınız ya da ondan kaçarsanız, bu korkuyu arttırır. Korkudan kaçışın korkuyu güçlendirdiğini görmediğim sürece, kaçmaya devam ederim. Gördüğüm anda bundan kaçmam.

Korku hakkında öğrenmeyi istiyorsanız, korkmamak zorundasınız.

Korku güvensizlik duygusu mu demektir?
Bir çocuk tam güven ister, ama çalışan anne ve babaların sayısı artıyor. Anneler babalar kendileriyle, toplumdaki konumları ile, para kazanmak ile ve daha çok şeye sahip olmakla öylesine ilgileniyorlar ki, çocuğa tam güven sağlamaya zaman ayıramıyorlar.
Güvenlik yaşamın temel unsurlarından biridir. Bu herkes için geçerlidir. Güvenlik yoksa beyin, etkin ve sağlıklı bir biçimde işleyemez.
Korkunun olmadığı yerde, özgürlük yoktur, özgürlüğün olmadığı yerde sevgi yoktur.

Tanrı, komünizm, cehennem, cennet, yalnızlık, eş, aile vb. sözcükler, üzerimizde şaşılacak etkilere sahiptir. Bu sözcüklerin kölesiyiz ve sözcüklere köle olan zihin kesinlikle korkudan özgür değildir.
Zihin yorumlayış, kınayış ya da sözcüklerin engelleyişi olmadan dikkatlidir. Bu tür bir zihin, kendine ışık saçar, korkusu yoktur.

Dinler, cehennem ve benzer olgular aracılığı ile korkuyu beslerler, Devlet ve onun zorbalığından kaynaklanan korku vardır.

Korkudan kurtulamıyorum ne yapacağım? Derseniz;
Birisi size ne yapacağınızı söyleyecektir, ama siz her zaman o kişiye bağımlı olursunuz ve korkunun bir başka alanına giremezsiniz.

Sözcükler anıları ve çağrışımları ortaya çıkarır, ki bunların hepsi bilinçaltının bir bölümüdür, aynı zamanda korkuyu da oluşturur. Örnek: kanser sözcüğü duyduğunuzda kanser hakkında bütün fikir ve düşünceler zihne üşüşür.

Bilinçaltı; depolanmış bellektir. Bilinçaltı bir sözcük aracılığı ile canlanır. Bir koku bir çiçek çağrışım kurarsınız. Sözcük korkuyu yaratır, ama sözcük olgu değildir.

En güçlü korku, bilinmeyenden korkmaktır.
Korku bilinmeyendir. Korku her zaman bir şey ile bağlantılı olarak vardır, soyut korku olmaz. Korkudan özgür olmağı istiyorsam, onun hakkında sahip olduğum imgeyi yıkmak zorundayım ve o da benim hakkımda benimsediği imgeyi yıkmak zorundadır.

Herkes için korkular vardır, ama geçler için korkular oldukça yüzeyseldir. Yaşımız ilerledikçe, korkular daha karmaşık, zor, incelikli bir hale gelir. Yaş ilerledikçe yalnız bırakılmak, arkadaşsız kalmak, konumsuz kalmak gibi korkular ortaya çıkar.

Öğretmenden, anne babanızdan korkarsınız, sizi daha iyi denetleyebilirler. Öyleyse korku ahlak baskısı olarak kullanılır. Toplum, korkunun gerekli olduğunu, yoksa vatandaşların, insanların taşkınlık yapıp istedikleri gibi davranabileceklerini söyler. Korku insan denetlenişi için bir gereklilik halini almıştır.

Korku, insanı uygarlaştırmak için de kullanılır.
Dünya çapında dinler korkuyu, insanı denetleyiş aracı olarak kullandılar.

Korku, bir şey yapmak istediğinizde ve bunu yapışınız engellendiğinde ortaya çıkar
Öğretmen sizin nereye gittiğinizi buluyor ve siz cezalandırılmaktan korkuyorsunuz. Ama öğretmeniniz sizse şehre neden inmemek gerektiğini, temiz olmayan gıdalardan yememek gerektiğini açıklayıcı bir dille anlatır ise bunu anlarsınız. Sorun ortadan kalkar.

Korkudan özgür olduğunuzu göstermek için istediğiniz gibi davranmak ile zeki olamazsınız. Yüreklilik korkunun karşıtı değildir.

Korku diye bir şey yoktur, ancak zihnin yarattığı şeyler vardır. Zihin sığınmak ister, güvenlik ister, zihin kendini korumaya yönelik hırslara sahiptir. Tüm bunlar var olduğu sürece, korkularınız da olacaktır.

Korkuya nasıl bakacaksınız? Gizli kalmış yanları nasıl açığa çıkaracaksınız?
Düşler, uyanık kalınan saatlerdeki etkinliğin uyku sırasındaki devamıdır. Düşlerin değeri yoktur. Düşler her zaman hareket olduğunu ve uyanık saatlerdeki gibi düşlerde de bir şeylerin olageldiğini, bir sürekliliği gözlemlersiniz.

Dünkü acıyıu düşünmek, dünkü acının anısını içeren düşünce, yarın yeniden acı çekme korkusunu yaratır. Korkuyu oluşturan düşüncedir. Düşünce aynı zamanda hazzı da besler. Korkuyu anlamak için hazzı da anlamak zorundasınız.

Kökleri korkuda olan zihin, olayları doğru bir biçimde göremez.

Korkunun olmadığı anda hırs da yoktur, ama bir hareket vardır ki, yaptığınız şey onaylansın diye değil, bu şeyin sevgisi adına yapılır.

Korkuya verilen her türlü tepki, onu bir yana itip kaçmak, onu istenç, kararlılık, direnç, kaçış yolu ile örtmektir. Böylece korku sizi gölge gibi izler.

Korku ve sevgi birlikte var olmaz.

Katoliklik, Protestanlık, Hinduzim, Müslümanlık dinleri düşünceye dayanır ve düşünce tarafından kurulmuştur. Düşüncenin yarattığı ise kutsal değildir, yalnızca bir görüştür.

Gözlemlemek işlemi, korku oluştuktan sonra gerçekleşir. Gözlemlemiyorsunuz, korkuyu tanıyorsunuz. Tanımak zihni korkudan özgürleştirmez, güçlendirir. Korkudan farklı olduğunuzu hissedersiniz ve korkuyu işleyebilir, denetleyebilir, uzaklaştırabilir, akla uydurabilirsiniz. Böylece o korku hakkında bir şeyler yapmış olursunuz.

Gözlemleyenin gözlemlenen olduğu ilkesi, gözlemleyenin söz konusu korku olduğu gerçeğini bir kez kavradığınızda, gözlemlenen ile korku arasında bölünmek olmaz.

Gözlem büyük bir dikkat ve beceri gerektirir. Gözlemde yalnızca arı bir gözlem vardır, bu algılayışın düşünce tarafından yorumlanışı söz konusu olmaz.

Ölüm birdenbire birini bulduğunda, o anda olup biter. Ama gelecekte bir kalp krizi geçirebileceğinizi düşüncesi korkudur.

Düşüncenin, ki düşünce zamandır,  harekettir. Her türlü hareket zamandır. Psişik açıdan zaman yarındır, öyleyse yarın korkunun kökeni midir? Dün fiziksel anlamda acı çektiyseniz, bu acıyı dünle birlikte bitirerek, bunu bugüne ve yarına taşımayın.

Çoğumuz için özgürlük, gerçeklik değil bir fikirdir. İçsel ya da dışsal bağlamda, yeryüzünde özgürlüğün olmadığını sözel olarak anlayan zihnin, başka bir dünyadaki özgürlüğü, gelecekteki bir bağımsızlığı, cenneti, bunun gibi şeyleri yaratmağa başladığını görüyoruz.

Özgürlüğün güzelliği bir iz bırakmayışındadır. Kartal uçarken hiç iz bırakmaz, bilim adamı bırakır. Hem sözlü açıklam hem de sözsüz algılayış olmak zorundadır. Betimlemek (hayalinde canlandırmak) hiçbir zaman betimlenen şey değildir.  Sözcük hiçbir zaman “şeyin” kendisi değildir.

Düşünce psişik açıdan, belli bir güven oluşturduğunda, bu güven bozulsun istemez, düzenin her hangi bir biçimde bozuluşu, tehlikeyi simgele ve korku yaratır.

Birbirimizle ilişkimiz olmadığı zaman korku vardır. Biri diğerine egemen olur, ya ayrılırlar ya da yalnızca yatakta bir araya gelirler. Birbirimize karşı acımasız bir yaşam sürüyoruz.

Güneşin doğuşu ve batışı arasındaki süre zamandır.
                1 Fiziksel zaman (Ben böyleyim –yaşıyorum- ama ben böyle olmayacağım –öleceğim-)
                2 Psişik zaman (ben buyum –memur-, böyle olacağım –Yönetici-)
Gelecek ve geçmiş şimdi vardır. Ben tüm geçmişin bir sonucuyum, geçmiş şimdide kendini dönüştürür ve gelecek şimdidir. Öyleyse şu an geçmişi ve geleceği kapsayan şimdidir. Bu zamandır.

Zamanın korkuyla ilişkisi nedir?
Korkunun doğasını, niteliğini, yapısını görebilirsem, korku bitmiş demektir. Yalnızca dallarını budarsam, korku devam edecektir. Korkunun doğasını derinine irdeleyebilirsek, bundan bütünüyle özgür olabileceğiz.

Korku, zaman ve düşüncenin bir hareketidir.

Korku olgusu nedir?
Gerçek korku, korkunun soyutlayışı değil, olgusudur. Kişi soyutlamadan uzaklaşabilirse, olguyu ele alabiliriz. Ama her ikisi de sürekli birbirine paralel giderse, ikisi arasında çatışkı var demektir.

Bencilliğin olduğu yerde, korkunun ve korkunun bütün sonuçlarının oluşu da kaçınılmazdır.

Tüm dinlerin dünyasında bencillik baskındır.

Korku hiçbir zaman bir gerçeklik değildir. Şimdiden ya önce ya da sonradır. Şimdide korku varsa, korku vardır, kaçış yoktur.

Tam bir dikkat olduğunda korku yoktur. Dikkatsizlik olgusu korkuyu doğurur; korku, gerçek olgudan sakındığınızda, bundan bir kaçış olduğunda ortaya çıkar. O zaman kaçışın kendisi korkudur.

Fiziksel açıdan kendini korumak sağlıklıdır, normaldir.  Ama diğer her türlü kendini korumak içsel bağlamda dirençtir ve her zaman güç biriktirir, toplar, bu da korkudur. Bu içsel korku, dış güvenliği bir sınıf, saygınlık, güç sorunu haline getirir ve böylece katı bir yarış anlayışı ortaya çıkar.

Kendini anlamak bir uyanıştır ve korkunun sonudur.
Dikkatsizlikte deneyim vardır. Deneyim biriktiren, anıları toplayan, direniş duvarlarını ören işte bu dikkatsizliktir. Dikkatsizlik yoğunlaşmaktır. Dikkatsizlik halinde herhangi bir meydan okumaya karşı verilen her yanıt yetersizdir. Bu yetersizlik deneyimdir, deneyim duyarsızlığa sebep olur. Düşünce düzeneğini köreltir. Bellek duvarlarını kalınlaştırır ve alışkanlık, tekdüzelik norm’a dönüşür. Deneyim, dikkatsizlik özgürleştirici değildir.

Dikkat yoğunlaşmak değildir, yoğunlaşmak daraltmaktır, sınırlamaktır.

Yüzeysel dikkat, dikkatsizliktir.
Tam dikkat, yüzeysel ve gizli olanı, geçmişi ve bunun şimdiye olan etkisi ile geleceğe dönük hareketlerini içerir.
Tüm bilinç eksik ve sınırlıdır. Tam dikkat sınırlayışlarıyla birlikte bilinci içerir ve böylece sınırları, sınırlayışları kırmağa yetkindir. Tüm düşünce koşullanmıştır ve düşünce kendini koşullanışlarından arındıramaz. Düşünce zaman ve deneyimdir. Temelde dikkat etmeyişin bir sonucudur.

Tam dikkat nasıl oluşur?
Herhangi bir yöntem ya da dizge olmaz. Dikkat sonuç değildir. Sevginin bir sonuç olmadığı gibi. Doğru olanı bilseydiniz yanlış olmazdı. Doğru yanlışın karşıtı değildir. Sevgi nefretin karşıtı değildir. Nefreti bildiğiniz için sevgiyi bilmezsiniz. Yanlışı yanlış olarak görmek dikkattir. Dikkatsizliğin bütün yapısını görmek tam dikkattir. Dikkatli bir zihin, boş bir zihindir.

Temel dönüşümü ortaya çıkaran nedir?
Gizli ve açık olarak bilinç, tüm düşünce, duygu, deneyim düzeneği, zaman ve uzayın sınırları içindedir. Bu bölünmez bir bütündür.
Bilincin üst düzeyi kendini değiştirebilir, dönüştürür, yenileyebilir, yeni bilgi, teknik edinebilir, toplumsal ve ekonomik kalıba uymak için kendini değiştirebilir.
Bilinçaltı, gizli olan rüyalar aracılığıyla tepileri, istekleri, biriktirilmiş arzuları ima edebilir, bunlar hakkında ip ucu verebilir.

Meditasyon bilincin sınırlarını yıkar.

Sözcükler, duygu, düşünce her zaman arkalarında kül bırakır ve küller üzerinde yaşamak dünyadaki eğilimdir. Meditasyon tehlikelidir, çünkü her şeyi yıkar, geride hiçbir şey, arzunun fısıltısı bile kalmaz ve bu olağanüstü, ölçülemez boşlukta yaratmak ve sevgi vardır.

Kişisel ve profesyonel çözümleyiş, bilincin dönüşümünü sağlamaz. Her ne kadar mantıklı ve sağlıklı olsa da, us bilinci özgür kılmaz, çünkü us etki, deneyim ve bilgi tarafından örülmüş düşüncedir ve bunlar bilincin çocuklarıdır.

Yakın ve uzak arasında uzay vardır. Buradan oraya zaman bu uzaklığı kaplamak için gereklidir.

Bir varış var mıdır?
Varmak, üzüntü içinde ve korkunun gölgesinde olmaktadır. Düşünce, olan ile olmak gereken arasındaki uzayı kaplasın diye zamanı doğurur. Gerçek olanın zamanı yoktur, ulaşılacak bir hedefi, kat edilecek bir uzaklığı yoktur. Olgu vardır bundan başkası yoktur. İdeal başarı, hedef, gerçek olgudan bir kaçıştır. Olguda zaman ve uzay yoktur.

Olmak gereken zamanı ve uzaklığı, üzüntü ve korkuyu içerir. Olanın geleceği yoktur, zamanı besleyen düşünce,, olgu üzerinde işleyemez; düşünce olguyu değiştiremez, yalnız buradan kaçabilir ve kaçışa yönelik tüm dürtüler öldüğünde, olgu olağanüstü bir dönüşüm geçirir.

Düşünce bağlamında zaman yıkıldığında, herhangi bir yöne doğru hareket yoktur, kapsanacak alan yoktur, yalnızca boşluğun dinginliği vardır.

Yaşam her zaman etkin şimdidir.; zaman ise hep geçmişe ve dolayısıyla geleceğe aittir. Zamanın ölümü şimdide yaşamdır. Ölümsüz olansa, bilincinizdeki yaşam değil, bu yaşamdır.

Düşünce ve duygu ağı çerçevesinde sürekli korku ve üzüntü vardır. Üzüntünün sona erişi, zamanın sona erişidir.

Güç yetkeyi besler ve bununla, çatışkı, karmaşa ve üzüntü gelir. Yetke, buna sahip olan kişiyi ya da bunu arayanları yozlaştırır. Güç ne kadar çoksa, kötülük de o kadar büyük olur. Bu her insanın kaptığı bağrına bastığı ve tapındığı bir hastalıktır.

Güce son derece saygın ve kabul edilebilir kılınan hırs, başarı ve acımasızlık eşlik eder.

Bir şeyle birlikte yaşamak, onu sevmektir, ona bağlanmak değildir.
Yalnızlığın külleriyle yaşamak için büyük bir enerji gerekir ve bu enerji, artık korku olmadığından ortaya çıkar.

Zihin tamamıyla sessiz, uykuda, kesinlikle dingin olduğunda kendini yeniler.

Rüya, uyku aracılığıyla günlük etkinliklerimizin devamıdır, ama siz gün boyunca bir düzen kurarsınız yani uygunluk sağlarsınız. Boyun eğişin olduğu yerde düzen yoktur.

Korkuyu gözlemleyen olmadan gözlemleyebilir misiniz?
Gözlemleyen geçmiştir. Gözlemleyen korku olarak adlandırdığı tepkiyi, geçmiş bağlamında tanır; bunu korku olarak adlandırır. Böylece her zaman geçmişten şimdiye bakar ve bu sebeple gözlemleyen ile gözlemlenen arasında bölünmüşlük vardır.

Psişik açıdan, hiç korkmadığımızda, tanrılarınız, tapınacağınız simgeler, tapacağınız kişilikler olmaz. Psişik bağlamda olağanüstü özgürsünüz demektir. Korku aynı zamanda kişinin çekingen, endişeli oluşuna, bundan kaçmayı isteyişine yol açar ve böylece kaçış, korkudan daha çok önem kazanır.

Evrim, “tohumdan ağaca” anlamına gelir.

Düşünce ve zaman arasında bölünüş yoktur.

Düşünce korkunun köküdür.

Nisan / 2015






28 Kasım 2015 Cumartesi

A’MAK-I HAYAL(Şehbenderzade Filibeli Ahmet Hilmi)

A’MAK-I HAYAL

(Şehbenderzade Filibeli Ahmet Hilmi)


Kalbimle inkar ettiğimi aklımla, aklımla inkar ettiğimi kalbimle kabul ediyorum.

Şüphe ejderhası, doğru olan her fikrin düşmanıydı.

İnsan dünya malına sahip oldukça birtakım gizli güçlere de sahip olmak ister.

Hiçlik (adem), varlığın (vücud) zıttıdır.
1-Kendinden olan, var olmak için başkasına muhtaç olmayan ebedi ve ezeli mutlak varlık; Tanrının varlığı
2-Varlığı kendinden olmayıp Yaratıcıya muhtaç olan, başlangıcı ve sonu olan varlık

Hiçlik iki çeşittir
1-Mutlak hiçlik. Tasavvufa göre böyle bir hiçlik olamaz.
2-İzafi Hiçlik. Yaratılmış varlıkların varlıklarını kaybetmesi anlamına gelir.

Üzüntü sevinçten daha bulaşıcıdır.

“hiç” ve “hep” aynıdır, tek şeydir.

Yalnız ben “var”ım. Çünkü “hiç” im ve “yok”um. Varlığım mutlaktır. Yokluk, bağımlı olan için vardır. Mutlak “varlık”tır, “var”dır. (mutlak: Hiçbir şeye bağlı olmaksızın varolan, bağımsız ve koşulsuz olan anlamında felsefi terim.)

Çilenin süresinin 40 gün olmasının sebebi; Hz. Musa’nın Tur Dağında kendisine Tevrat verilmeden önce geçirdiği süredir.

Hikmet, insanın bilgide ve ahlakta ulaştığı kemali ifade eder.

Fil, iri bedeniyle Emmare’ye (Kötülüğü emreden ve bundan zevk alan nefise verilen isim. ) tabi olmuş olan insan nefsini temsil eder.

Aşk’ın bineceği ejderha da insan nefsini temsil eder.
Aşk Allaha yönelişi, ona kul olmayı, onu bilmeye çalışmayı ifade eder.

Nur, iyiliktir. Fakat onun tezahür etmesi, anlaşılması için karanlığın, kötülüğün  de var olması gereklidir.

12 yaşına baştın. Artık kendini ve kainatı öğrenme zamanın geldi.

Karşılığında yüksek ücret ödenmeyen bir şeyin değeri anlaşılmaz.

Zamanın ve mekanın mahiyeti itibariyle izafi (varlığı başka bir şeyin varlığına bağlı olan,
kesin olmayan) olduğu ifade edilir. Bir olan varlıktan aklın alamayacağı kadar çok alem; yine aklın alamayacağı kadar büyük bir zamanda zuhur etmiştir.

Hayvan kelime anlamı canlı demektir. Milyonlarca sene geçer hayvanlar değişir, çeşitlenir. Milyonlarca yıl devam eden değişim sonunda farklı türde canlıların meydana gelmesi ise evrim teorisiyle ilgilidir.

Sadece Akl-i maaşa (maddi aklı) bağlı kalan insanlar, hakikati görme noktasında kördür. Manayı anlamayı mümkün olan akıl, başka bir tabirle kalp gözü, insanın hakikatı görmesini, anlamasını sağlar.

Alem bir mülk, yani bir ülke olarak tasavvur edildiğinde, tabii olarak bu mülkün padişahı Tanrı’dır. Aynı şekilde insan varlığı bir mülk olarak tasavvur edildiği vakit, bu mülkün padişahı, insanda Tanrının emaneti olarak bulunan ruh olur.

Yaratılanın kendisine mahsus bir varlığı yoktur, ondaki varlık Allah’tandır.

Tavafın, şeytan taşlamanın sayısı 7 dir.

İnsanlar mantığı, kendi söyledikleri doğru görünsün diye icat etmişlerdir.

Varlığın dış yüzü de iç yüzü sayesinde ayırt edilebilmektedir.

İkilik birlik içindir. Bak, iki göz bir görüyor. Birlik ise dirlik içindir. Ruh ve bedeni bir olarak gör.

Saadet maziyi unutmak, içinde bulunulan anı iyi değerlendirmek, geleceği düşünmemekle mümkündür.

Öteden beri muteber olan gerçekleri yıkmadığın müddetçe, yaptıklarına sunturlu delilik demekten başka çıkar yol görmüyorum.

Bizler gerçekliği olmayan, yalnızca hayalden ibaret olan bu zincirle, hiçbir meziyet ve hiçbir mahiyeti olmayan bu varlık alemine bin bir çeşit güzel renk veriyor ve kendimizi bir güzel aldatıyoruz. Böylece hayata bir mana yüklüyoruz.

Madde alemi benim emrime mahkum, mana alemi irademin esiri.

İnsan her şeyin en basit olanını görür.

Delileri incelemek, belki de akıllı olduklarını iddia eden kimselerin yapığı en akıllıca iştir.

Hayatın zevki ölüm sayesindedir. Eğer ölüm olmasaydı, hayatın hiçbir kıymeti olmazdı.

Zaman ve mekanla bağımsız, yalnızca, mevcut olduğumuzu bilmekten ibaretti.

Ömrümü ölçebilecek hiçbir ölçütüm yoktu. Çok geniş kapsamlı mükemmel bir hatıratım vardı, sayısız şeyler biliyordum.

“görme kabiliyetini yok edersen, “nasut” (Maddi alem) namına verdiğimiz şu alemden elimizde ne kalır. Eğer var olmak, “vasıflanmak ve bilmek” manasını alırsa geriye kalan bir “varlık hayali” dir.

Hareket, görülebilirlik ve zerre” hep aynı şeydir.

Sahit olmasa, görebildiğimiz dediğimiz şeyler, bir hayalden, bir kuruntudan, daha doğrusu hiçlikten ibaret olurdu.

Sefaletin nedeni insanların pratikte yaptıkları işlerde eşit bir yeteneğe sahip olmamalarından kaynaklanmaktadır.

İlmin kendisinin tek başına bir değerinin olmadığını, iş bilenlerin işlerini kolaylaştırdığı müddetçe önemli olduğunu unutmamak lazım.

İnsanın kavrama ve bilme kabiliyeti sınırlıdır.

İnkar, ikrarın gölgesidir. Bu iki yönün hakikatı birdir.

Zaman, inkar tarafında olan bir şeydir. Varlıkta zaman olmaz, “an” olur. An dediğin nedir? Sırf inkardır, sırf yokluk. İkrarda zamansızlık demektir. İkrarla inkarı ayırmak da mutlak zaman demektir.

Arı, Bal yapar, sevdirmek için, balmumu yapar bildirmek için.

Her insan, akıl ve vicdan sahibi herkes, hatta basit bir hayvan bile, bun dünyada, ihtiyaç hisettiği andan itibaren mutluluğu aramaya başlar.


Hayvanlar yaratılışının elverdiği ölçüde mutlu olur. Hayvanların istekleri, zevkleri, düşünceleri sınırlıdır. Fakat insan-ı kamil hariç, aradığı, özlem duyduğu mutluluğu tam olarak bilmediği halde bu konuda sınır tanımaz. İstediği bir çok şeyi elde eder, fakat onları elde ettikçe hırsı artar.

17 Ekim 2015 Cumartesi

İLAHİ NİZAM VE KAİNAT (Beri Ruhselman)



MADDE
o        Tüm etkilere zemin oluşturur
o         Kendi başına hareket ve faaliyet gücü yok.
o         Kendi kendine bir oluş olanağı yok.
o         Etkilere göre şekil ve durumu değişir. 
o   Amorf madde (Evrenin bütününün ham maddesi)
o   İnsan anlayışı ve düşüncesi dışında kalır
o   Hal ve şekillerden soyutlanmış bir maddedir
o   Hareket yoktur
o   Şekil özelliği, niteliği söz konusu olmaz 
o   Madde
    1. Yoğun, Kaba (dış etkilerle parçalar arası bağları kuvvetli)
    2.  İnce akışkan (Dış etkilerle parçalar arası bağlar zayıf)

o   Su=Buhar, su, buz halleri

HAREKET
o         Hiçbir etki tek taraflı değildir
o         Bütün şekil alma ve değiştirmeler hareketle olur
o        Madde dışından kendisine gelen etkinin şekli, doğrultusu, derecesi, şiddetiyle orantılı olarak harekete geçer veya etrafındakilere etki eder.

o   Dünyada madde olarak gördüklerimiz asli maddenin kendisi değil, etkilerle bugüne kadar aldığı şekil ve durumdur.
o   Evren cevherinde ruha ait hiçbir şey yoktur. Ruhta da evren cevherine ait bir şey yoktur.
o   Ruhla evren cevheri arasında sonsuz bir erişilmezlik vardır.
o   Evrenin içinde ne varsa hepsi maddedir. Her olay her hal ve şekil maddenin çeşitli durum ve halleridir.

EVRENLER
o   Evrenler sonsuzdur
o   Her evrenin karakteri o evrenin anası olan asal cevheri ile belirlenir. Asal Cevher=Amorf madde
o   Aktif ve tekâmül ihtiyacı olan ruh, pasif evrenler için bir amaçtır.
o   Evrenler ruhların uygulamalarına yarayan ve o o uygulamaların sonuçlarını ruha yansıtan birer ortamdır. Ruhlarla evrenler bir aynadan yansıyormuş gibi birbirlerine -asli ilke tesirleri aracılığıyla-yansıtırlar.
o   Ruh evrenin içinde değildir. Ama evren cevherinin içinde kendisinin süptil bir madde varlığı tarafından temsil ve ifadesi bakımından evrenin içindedir.
o   Bir maddenin alıp/verdiği etkilerin çokluğu ve kapsamı ne kadar fazla ise o madde o kadar çok ortaya çıkıyor ve o kadar yüksek gelişim aşamalarında bulunuyor demektir.
o   Ruhun herhangi bir madde bileşimine ihtiyacı kalmaz ve ona hiçbir davranışta bulunulmaz ise hareketleri silinir ve o ana özgü bütün değerleri ortadan kalkar.

DUALİTE
o   Maddelerde hareketin görülebilmesi denge değişimleri ile mümkün olur. Dengeyi sağlayan iki zıt öğe var olması ve bu öğelerden birine fazla değer ekleyerek dengenin tekrar kurulmak üzere bozulması gerekir.
o   Dengenin tekrar kurulabilmesi için birinden diğerine doğru değer akışları başlar.
o   Zıt değerlerin birleştiği tam orta noktası NÖTR’ dür.
o   İnsan organizmasının faaliyetleri sempatik ve parasempatik sistemlerinin karşılıklı dengelenmesiyle yürütülmektedir.
o   Not: Sempatik sistem,  doku ve organlara gönderdiği sinyallerle vücudun aktivitesini, enerji tüketimini artırıcı yönde hareket eder. Kalbin çalışma hızını, kan basıncını artırır. Korku, öfke, dehşet, heyecan ve şiddetli ağrı gibi stres yaratan durumlarda tepki oluşturmasını sağlar. 
o   Not: Parasempatik Sistem, hareketlerimizi yavaşlatır. Parasempatik sistem doku ve organlara gönderdiği sinyallerle genel olarak vücutta enerjinin korunmasını sağlayacak yönde etki eder. 
o   Hislerde de dualite vardır. Sempati-Antisempati, Sevgi-Nefret, Dostluk-Düşmanlık
o   Dualite, değer farklılaşması mekanizması belirli bir işlevin yerine getirilmesi için birbirine uyum sağlamış biri diğerinin varlığı ile faaliyete girebilen iki mekanizmadır.

EVRENLER
o   Bir evren gelişerek bir üst evreni oluşturmaya doğru kayamaz.
o   Evren sonsun denebilecek olanaklar içinde toplanır, dağılır ve tekrar toplanır.
o   Asli ilkeden gelen icaplar evrenin üst kademesini işgal eden üniteye yayılır ve birlik oluştururlar. Her varlığın ihtiyacına uygun olarak evren içindeki topluluklarla insanlara, madde ve varlıklara dağılır onlarda dönüşümler, biçim farklılıkları oluştururlar.
o   Varlık, hizmetinde bulunduğu ruhun evrendeki sembolüdür.
o   Ruh ortadan kalkınca ona ait bütün ifadeler ve görünümler silinir, varlık dağılır.
o   Varlığın İşlevi
1.       Ruhun laboratuar aracı
2.       Ruhun simgesi
o   Dünyayı oluşturan madde parçalarının ve elementlerinin altında/üstünde birçok elementler var fakat insanlar tarafından henüz bilinmiyor.
o   İdraki hareket halindeki durumu maddeye, ifade bakımından durumu ruha aittir.
o   Ruhtan gelen etkiye karşı maddenin hareket halinde verdiği cevap yine o etki kanalından dönerek aynı ruha yansıtılır.
o   İlk varlık hali meydana gelinceye kadar atomun bünyesine egemen olan tesir asal tesirdir.
o   Asal tesirler karanlık ortamda ilk çekirdeği oluşturduktan sonra onun etrafında diğer parçaları da toplanarak daha karmaşık ve gelişmiş durumu meydana getirirler.
o   Asli tesir oluşum içinde kullanıldıktan sonra niteliği değişmiş ve asli durumunu kaybetmiş olarak maddeden dışarı yayılmaya başlar buna cismin MANYETİK alanı deriz.
o   Bütün maddelerin manyetik alanı vardır.
o   Maddeler birbiri ile ve varlıklarla bütün ilişkilerini bu manyetik alan aracılığıyla sağlarlar.
o   Dünyaların, sistemlerin, güneşin hal ve durumlarına tesir edebilecek hareketler yüksek planların işidir.
o   İnsan bedeninin manyetik alanları, insanın perispri (ruh ve beden bağlantısını sağlayan yarı maddî, akışkan bir bağ) anlamında kabul edilen şeydir.
o   Evrende herhangi bir ruhun tekâmülüne yaramayan madde yoktur.
o   Ruh, asli ilke ile belirlenmiş olan maddenin düzenli ve sıralı hareketlerinin dışına çıkamaz. Onlara uymaya çalışır.
o   Varlık, bulunduğu ortamda hizmet ettiği ruhun ihtiyaçlarını yerine getirdiği anda diğer bir bedeni kurmak üzere önceki bedeni terk eder. 
o   ENKARNASYON (Doğum), bedeni terk etmeye DEZENKARNASYON (ölüm) diyoruz.
o   Bir insan dünyada tek başına kalırsa görgü ve deneyim sahibi olamaz.
o   Ruh, madde ile ortak olur, şuurlu maddeyi varlığı kurar, varlıkta kendi ruhunun ve yardımcı varlıkların faaliyetleriyle kaba maddeden kendisine bir beden yapar. Kendi dışındaki bedenlere ve kaba maddelere etki eder. Bu sayede tekamül eder.
o   Olaylar idrak kanalıyla ruha yansır ve tekâmülle sonuçlandırır. Bundan sonra daha ileri ihtiyaçlar belirir.

ASLİ ETKİLER
o   Asli Etkiler
a)      Ruhların ihtiyaçlarını evrene, evrendeki tepkileri de ruha yansıtan güçlerin görünümüdür.
b)      Evrende bireysel ve toplumsal tekamüllerin gerek ve zorunluluklarından olan kaba maddenin biçim değişiklikleri ve dönüşümleri için asli ilkeden evrene giren etkilerdir.
c)       Evren içindeki bedenler (varlıklar) tarafından beden dışına aktarılan etkilerdir. Asli kaynaktan gelmiş herhangi bir beden tarafından kullanılmış ve değer kaybederek beden dışına yansırlar.
d)      Kullanıldıktan sonra tamamen değişmiş olan depo edilen ve gerektiğinde otomatik faaliyetlerde kullanılan kaba etkilerdir.

o   Maddeler birbirlerini etkilemek isterse birbirlerinin manyetik alanları ile temas ederler. Derece, doğrultu, şekil ve doz istenilen hareketi ve sonucu doğurmada etkilidir. Örnek: eşyalara etki, telepati, sempati, antipati, aktarım bu yolla olur.
o   Maddeler arasındaki etkileşimde etkiler yukarıdan aşağıya indikçe basitleşir, yukarıya çıktıkça karmaşıklaşır. Bunun nedeni alttaki üniteyi kuvvetli etkilerin zararlarından korumaktır.
o   Çok yukarılardan gelen büyük etkiler (titreşim) kaynaklarına ait düzenleme mekanizmalarından gelen etkiler için dünya etrafında kurulmuş süzgeç mekanizmaları vardır.
o   Etkiler bir maddeyi harekete geçirdikten sonra o maddenin hareketiyle diğer maddelerde zincirleme etkiler meydana gelir.
o   Evren baştanbaşa bir organizasyondur. Bir organizasyon, kendisinden bir üst olan organizasyonun organizatörlüğü altında çalışır.
o   İnsanların, dünya olaylarının nedensellik ilkesi karşısında kendi durum ve davranışlarını zife öğrenmeleri ve duruma göre kendilerini ayarlamaları dünya hayatının işlemlerinden biridir.
o   Vazife planlarında birbirinden derece ve işlev durumu bakımından farklı gruplamalar, kadrolaşmalar ve organizasyonlar oluşur.

o   Kuvvetler
a)      Elektromanyetik
b)      Mekanik
c)       Biyolojik (Birçok kuvvetlerin bileşkesi)
d)      Kozmik

o   İlk varlık halinden en yüksek insan varlığı haline gelinceye kadar geçirilmesi gereken aşamalar;
a)      Bitkilerde otomatik-mekanik içgüdülerle bir topluluk hayatı başlar
b)      Hayvanlarda topluluk daha güçlüdür
c)       İnsanlarda kısmen otomatik, kısmen yarı idrakli toplulukları ve toplum hayatları gelir.

o   İnsanın sinir sistemi oluşturduğu manyetik alana egemen olarak bedeni ve organizmayı yönetir.  Varlık organizatör, beden organizmadır.
o   Etkinin bir maddeye gelmesi, o etkiyi verici maddenin manyetik alanından alıcı maddenin alıcı alanına bir parçacığını uzatarak davet eder. (ÖNCÜ etki) Örnek; istek, arzu, çaba, dua vb.
o   İlahi düzende herhangi bir işin bozulması, kötü sonuçlar vermesine asla izin verilmez.
o   İlk etkiyi karşılayan öncü etkiler harekete geçerken ona ulaşacağı hedefi gösteren ikincil etki GÜDÜCÜ etkidir. Buna aksaklıkları önleyici (DİRİJAN) etkiler eşlik eder. İlk etki vagon, lokomotif güdücü, makinist dirijan etkiye örnektir.
o   İlk etki alıcının manyetik alanına gelince güdücü ve dirijan etkiler ortadan kalkar. İlk etki madde üzerinde gerekli değişimi yapar. Maddenin dengesini bozar. Dualite ilkesi gereği maddede çeşitli olaylar meydana gelir.
o   Bir maddenin (organizmanın) yükselmesi/alçalması üst ve alt etkilerin niteliği ve niceliğine, varlığın etkileri ayarlayabilmesine, davet etmesine ve gerekli olayları ortadan kaldırmasına bağlıdır.
o   Varlık bir noktada toplanmış enerjiler topluluğudur. Ruha hizmet edebilmesi için bulunduğu kürenin maddelerinden bir beden kurması gerekir.
a)      İlk önce kadın-erkek bir birim oluşturur
b)      Üst etkilerle tohumlarını birleştirerek aşılanmış bir yumurta meydana getirirler.
c)       Varlık yumurta ilke bağlantıya geçer, manyetik alanlarına yaptığı müdahalelerle embriyon beynini oluşturmaya sevk eder. Beyin aracılığıyla sinir sistemini kurar, sinir sistemi aracılığıyla diğer bütün oluşumlarını tamamlar. Bedeni oluştururken annenin hücrelerini kullanır.
BİLİNÇ
o   BİLİNÇ; Beyin hücrelerinin oluşturduğu manyetik alanlar sentezine (maddeleri bir araya getirerek oluşturma) doğrudan doğruya olan bağlantısı ile yansıyan kısımlarının görüntüsüdür.
o   BİLİNÇ DIŞI; Beynin manyetik alanına bağlanmamış olan kısımlardır.             
o   BİLİNÇALTI; Varlığın geçmiş hayatlarına ait izlenimlerini içerir.
o   BİLİNÇÜSTÜ; Varlığın serbest kalan tarafının devamlı olarak ruhundan ve diğer varlıklardan aldığı etkilerdir.
o   Varlığa gelen etkiler bilinç alanından alınarak sinir merkezleri aracılığıyla gerekli yerlere (Organizmaya dağıtılır) iletilir.
o   Organizmaya dağılan etkiler farklı işlevlerde kullanılsa da kaynak tektir.
o   İnsan, öz varlığından gelen etkilerle dünyadaki çevresinden aldığı etkilerin dengesi içinde yaşar.

ÖLÜM
·         Ölüm gerçekleşince beyin hücrelerinin varlıkları bedenlerini terk ederler. Fakat dağılmazlar. Varlık bedeni terk ettikten sonra da beyin hücreleri üzerindeki etkiyi kaldırmaz, onların manyetik alanlarına gönderdiği etkilerle bir arada tutar.
·         Varlığın kendi ruhundan ve çeşitli yönlerden gelen etkiler ve bağlantılar kesilir.
·         Beyin hücreleri varlıklarıyla ilişkide olduğundan var olan dünyaya ait izlenimleri toplarlar.
Gerekli olan denetimler yapıldıktan sonra beyin hücrelerinin varlıkları devinimini yapmış olur.
Yukarıdan ve çevreden gelen etkilerle uyarılması ve bilinç sağlanır, yeniden dünyaya girme hazırlığı tamamlanır ve yeniden bedenlenme için seçim yapma olanağı verilir.
Ana rahminde oluşacak bir ceninin bedenine yönlendirilir.
·         Varlığın, beyin hücreleri varlığa bağlı kalmayacaklardır. Birer insan bedenini bağımsız olarak yönetecek gücü kazandıklarında varlıktan ayrılacak ve beyin hücresi olmaktan kurtulacaktır.
·         Dünyadan ayrılıp dünya dışı çeşitli ortamlarda uygulamalar geçirmesi gerekecektir.
·         İnsan bütününü yönetecek duruma geldikten sonra bir insanın beyin hücrelerinin manyetik alanına etki ederek dünyadaki devinimine insan halinde başlar.
·         Bedendeki etkiler fizik, fizyolojik, biyolojik ve ruhsal işlevlerini yerine getirirler.
·         Ölüm, ilahi düzenin uyumu altında belirli bir andaki değer farklılaşmasının miktarsal ifadesidir.
·         Bedenin parçalanma ve dağılma nitelik olarak görünümü ölümdür.
·         Dünyadaki bedenlenmeler serisinde, varlığın ölümleri ve doğumları sürüp gittikçe sonunda o dünyadaki işi biter.
·         Bir insanın ölümü o varlığın sonraki gereksinim ve devinimine en uygun gelecek şekilde yerine getirmek içindir.
·         Dünyada vicdan, devinim yoluyla insanların en güçlü dayanağı ve kurtarıcısıdır.

DÜNYA, UYUMSUZLUK, UYUM
·         Dünyadaki bütün varlıkların gelişim ve devinimi hazırlık mekanizması vicdandır.
·         Bilinçle vicdanın gelişimi arasında birlik vardır.
·         Zıtlar olmayınca o birimin varlığının amacı gerçekleşmez.
·         Bedenlenmiş olan her varlıkta bilinç ve irade özgürlüğü kendisine özgü en basit ve ilkel hali vardır.
o   Bitkilerde hissedilmeyecek derecede basittir, ilkeldir, sanki içgüdüsel atılımlar halindedir.
o   Hayvanlarda insanların hissedebilecekleri derecede gelişmiştir.  Vicdan dualitesi dediğimiz mekanizma hayvanlarda otomatik olarak işler. Örneğin: açlık hissi, gıdasını arama vazifesini engelleyen korku ya da tembellik duygusunu yenmeye onu sevk eder.
o   İnsanlarda, vicdan realitesinin otomatik, yarı bilinçli ve az çok bilinçli üç aşaması vardır.
§  Otomatik, insanların ilk zamanlarına aittir. Hayvanlarınkine göre az çok bilinçli hareketlerle zenginleştirilmiştir. Çocuğunu, bir hayvanın yavrusu gibi, içgüdüleriyle beslemez. Silkip atmaz. Bir analık sezgisine az çok varmıştır.
§  Yarı bilinçli, İnsanlık devindikçe yapması ve yapmaması gerekenleri daha iyi sezmeye başlar. İnsan otomatikten kurtulur
§  Az çok bilinçli, uygun durumlara, zıtlıklara göre denge sağlar.

·         İnsan sürekli olarak olumsuz zıdda değerler gönderip denge kurmaya çalışır. Kötüye gitmekten kendini kurtaramazsa vazifeli varlıklar devreye girer, zorunlu otomatizme sevk eder.
·         Duygular daima değiştiğine göre sabit bir gerçeklik yoktur. Devimi oldukça duygular ve gerçeklikler değişir ve kapsamı artar.
·         Gerçeklik aynı zamanda bilgidir.
·         Herkesin kendine özgü duyuş ve inanışları vardır.
·         Gerçeklikler yükseldikçe alt kademelerin basit gerçeklikleri de kapsamları içine alır. Zamanla basit gerçeklikler eriyerek kendi kimliklerini kaybeder.
·         Gerçeklikler birbirine eklendikçe eski gerçekliklere takılıp kalmamak gerekir. Bunu yapmadıkça yukarılara çıkmak, manzarayı genişletmek mümkün olmaz.
·         Bir üst gerçekliğe geçebilmek için alt gerçekliğin tüm gereklerini yerine getirmiş olmak ve onun iyice sindirilmiş olması gerekir.
·         İnsan bir gerçekliği tamamen yaşadıktan sonra tatmin olmamaya başladığı noktada daha üstünü arama arzusu doğar.
·         Alınan dersler öz bilginin artmasına, farkındalığının genişlemesine ve sonuç olarak ruhun devinimine sebep olur. Kişinin devinim ihtiyacına ve farkındalık kapasitesine göre devinim birbirini takip eder.
·         Geçmiş bir gerçeklik gelecek gerçekliği hazırlarken, gelecek gerçekliğin öz bilgileri içinde o geçmiş gerçekliğin de izlenimi var olarak kalır.
·         Yaşanan gerçekliklere bağlı iyi ve kötü olaylar öz varlıkta insanın anlayamayacağı şekilde birtakım biçimlenmelere ve dönüşümlere neden olur. Bunlar ruhun devinimine hizmet eder.
·         Olaylara hedef olan ikili;
1.       Fizik (kaba maddeler topluluğu) Varlıktaki öz bilginin artmasına olanak sağlar.
2.       Varlık, (kaba topluluğu kullanarak ruha hizmet eden)
·         Olaylar doğrudan doğruya öz bilgi durumuna geçmezler. Çünkü bunların arasında henüz uyumsuzluk vardır. Şuurda gerçekleşen bu olaylar, şuurdışındaki nispeten kaba maddesel izlenimlerle ilk karşılaştırmalı muhasebeleri yapıldıktan sonra şuurdışına itilirler. Şuurdışındaki bu bilgilerin öz bilgi haline geçebilmeleri için, öz bilgilere uyum sağlamaları, öz bilgi sentezine dahil olabilecek duruma gelmeleri gerekir.
·         Ölümden sonra spatyoma geçilince varlığı dışarısıyla bütün bağlantıları kesileceğinden, bu bilgiler şuuraltı bilgileriyle karşılaştırılarak varlık tarafından muhasebeleri yapılacak, sonra şuuraltına geçerek varlığa mal edilecektir.
·         Hayat boyu şuurdışı kalan bilgiler, ancak ölüm olayıyla muhasebeden geçtikten sonra varlık tarafından temsil edilip şuuraltına girebilirler.
·         Şuurdışındaki bilgilerin nasıl toplandığına gelince, İdrak edilen ya da edilmeyen dünya realitelerinin uyku sırasında kabaca yapılacak vicdan karşısındaki kıyas bilgisi mekanizmasına tabi tutularak şuurdışına itilmesi yoluyla birikirler. Henüz öz bilgi haline girmemişlerdir, bundan dolayı şuuraltına ait değillerdir. Varlığın egemenliği altındadırlar gerektiğinde şuuraltına çıkarılabilirler.
·         Öz bilgiyi besleyen kaynaklar; bilgi, din, millet, aile gibi toplumsal durumlar, haller ve vazifeli varlıklar tarafından insanlara verilen tebliğlerdir.
·         Öz bilgi; en ilkel devreden itibaren geçmiş hayatlara ait elde edilen kazanımların daha önceki kazanımlarla karşılaştırılması, yargılanması sonucu uzlaşılan ve varlığın malı –insanın değil- olan, insanların idrak edemeyecekleri bir takım derin izlenimlerdir.
·         Bilgiler öz bilgileri beslerken nedensellik ilkesinden kuvvet alırlar. Sebepsiz ve sonuçsuz hiçbir oluş düşünülemez.
·         Olaylar, sebep-sonuç yasası hükümlerine göre gerçekleşirler
·         Bilgiyle idrak birlikte yürür. İdrakin gelişmesinde iki yol vardır
1.       Doğrudan gelişim; İnsanın kendi bünyesi dahilindeki durumları inceleme konusu yaparak ilerlemesi
2.       Dolaylı gelişim; Beden dışı (kendisinin sebep olduğu) olaylar irdeleme yoluyla olan ilerleyiş
·         İdrak arttıkça etraftaki olayların anlamları daha fazla belirir. Sayısız olaydan çeşitli sonuçlar ve olay parçalarından bileşimler kurularak dünya bilgileri meydana gelir.

SEVGİ
·         Sevgi herhangi bir şeye karşı duyulan çekimdir.
·         Maddelerin birbirlerine karşı gösterdikleri fizikokimya ilgiler varlıkların kendilerine özgü ihtiyaç ve zorunluluklarındandır. Örnek: bitkilerin gıdalarını dışarıdan bünyelerine almaları, havanın karbonunu, oksijenini kendi öz sularına katmaları
·         Sevgi, bedenin çok ince bir kısım madde bileşimlerinin yaydıkları yüksek ve süptil titreşimlerin, enerjilerinin görünümleridir. Beyinin belli kısımlarında yüksek ve ince düzeylerde birtakım madde bileşimleri ve sistemleri oluşmaya başlar ki bunların yaydıkları titreşimler ve enerjiler onun etrafında çok kuvvetli ve çekici bir manyetik alan meydana getirirler. Bu alan, kendisiyle sempatize olabilecek birçok diğer titreşimleri çeker. Ve aynı yoldan o diğer titreşimlerin tabi oldukları manyetik alanlar tarafından çekilir. Bedenlerin birbirini sevmeleri budur. Titreşimler değiştikçe değişimin şekil ve derecesine göre titreşimlerin nitelikleri ve şiddetleri de değişir.
·         Sevgi ile bir insana yardım, bir ferahlık, bir huzur, mutluluk duygusu gelir. Sevgi için birçok kalp kırılır, sonuçta gücenme, huzursuzluk ve sıkıntı başlar.
·         Vicdan, realite, idrak, bilgi, sevgi kısacası dünyada görülen bütün değerler beyin olanakları dahilinde biçimlerini almış maddesel görünüşlerdir. Bunların asıl değeri, öz varlıkta saklı olan güçlerdedir.

MEDYUMLUK
·         İnsanlar için medyumluk, evren tesirlerini, titreşimlerini alabilmekte duyarlık kazanmak demektir. Sezgisel bakımdan gönderilen tesirleri kolayca ifadelendirebilmek olanak ve gücü fazladır.
·         İnsan vücudunun her tarafında hücre vardır. Hücrelerin hareketi ne kadar çok olursa o hücrenin gücü, faaliyeti o kadar yüksek olur. İnsan bedeninde en fazla harekete sahip olan hücreler beyin hücreleridir.
·         Beyinde en fazla molekül hareketleri, en fazla akışkan ve güçlü olan kısımları şuur merkezini temsil eder. Şuur merkezlerinin yüksek işlevlerine karşılık yüksek frekasları vardır.
·         Medyumluk görünümü;
·         Sezgisel
Beyin hücrelerinin frekasları çeşitli sebeplerle çoğalabilir ve çoğaldığında faaliyetleri ve güçleri artar. Örnek; Şuur merkezlerinin titreşimi alışılmış zamanlarda 40.000/saniye iken, trans haline geçince (medyum) 60-70.000/saniye çıkar. Faaliyet artar, idrak genişler. Medyomlar konuşarak yazarak ya da başka bir şekilde bu anlamları insanların anlayabileceği araçlarla naklederler.

·         Fiziksel
Gelen tesirler, tesiri alacak maddenin titreşiminden kaba ise tesirler medyumdan geçip o maddeye gidince onun, yüksek bileşimlerini beslemeyecek silinmesini ya da dağılmasını gerektirir. (Materyalizasyon)

Gelen tesirler o maddenin bünyesine uygunsa medyomun o maddeler üzerindeki tesir yeteneği artar, madde üzerinde birtakım biçimlenme ve görünümlere olanak hazırlar.

Maddede değer farklılaşması ile dualite ilkesinin yürütülmesiyle hareketlerin, yer değiştirmelerin ve sonunda molekül dağılıp toplanmalarının meydana gelmesi gibi durumlar meydana gelebilir.

·         Beyinde yaklaşık 90-100 merkez vardır. Bunların da bedende belli işlevleri olan 900-1.000 tane ikincil merkezi vardır.
·         İnsan varlığının insan beynine 7/8 bağlanmıştır (ŞUUR), 1/8 serbesttir (ŞUUR ÖTESİ).
Varlık, insanların anladığı anlamda parçalanmalara, bölünmelere tabi tutulamayan süptil bir enerjiler bütünüdür. Maddelerde yapıldığı gibi kat kat ya da iç içe ayrılmış kısımlar düşünülemez. Beyinde olduğu gibi bölgeler tayin edilemez.

Beyne bağlı olan kısım, şuur merkezi dediğimiz belli beyin hücrelerinden oluşmuş bir bölgeyi işgal eder. Varlık bedene olan egemenliği, şuur merkezinden itibaren derece derece birbirine tesir eden merkezler ve istasyonlar aracılığıyla sağlanır. Bütün bedeni şuur merkezi yönetir. Şuur merkezi daima varlıkla ve dışarısıyla ilişki halindedir.
·         Şuur ötesi iki kısma ayrılır;
1.       Şuur Üstü; varlığın dışarıya açık olan yönüdür. Varlığın ruhundan, yukarıdan ve etrafından gelen tesirler onun bu kısmından varlığa girer.
2.       Şuuraltı; Varlığın dışarıya kapalı olan yönüdür. Şuuraltı’na dışarıdan hiçbir tesir gelmez, dışarıya hiçbir tesir göndermez. Varlığın bütün evren boyunca birikmekte olan kazanımlarının deposudur. Geçmiş hayatların bütün izlenimleri burada saklıdır.
·         Şuur Üstü ile Şuuraltının şuur’la bağlantısı vardır. Fakat başka bir değişle Şuurla, Şuur Ötesinin bağlantısı doğrudan doğruya olmaz. Köprü görevi gören aracı bir işlev alanı Şuur Dışı vardır.
·         Şuur Dışı görevleri;
1.       Şuur’la Şuur Ötesi arasındaki geliş gidişlere aracılık eder.
2.       Dış alemden, dünyadan, günlük hayattan Şuur’a gelip de henüz öz bilgi haline gelmemiş bulunan bilgilere ait izlenimler bu alanda toplanır ve ölünceye kadar orada kalır.
3.       Şuur’un bilgi deposudur. Şuur gerektiğinde –şuur altına inmeden- gereken malzemeleri Şuur Dışından alıp kullanabilir.

·         Şuur Dışındaki bilgiler varlığın son dünya hayatına ait bilgilerin sonuçlarıdır. Vicdan tarafından karşılaştırmalı bir muhasebeden geçtikten sonra Şuur Dışı’na itilirler.
·         Şuur Dışı bilgileri ölümden sonra varlık tarafından, şuur Altı bilgileriyle karşılaştırmalı muhasebesi yapılarak öz bilgi haline geçerler ve Şuur Altına yerleşirler.
·         Günlük hayatta Şuur alanında gerçekleşen olaylar, uyku sırasında Şuur Dışı alanına geçerler. Şuur Dışı ile Şuur birbirlerine çok yakın ve sık ilişki içindedir.
·         İnsan, dışındaki bir kaleme baktığında;
1.       Kaleme ait titreşimler görme merkezine ulaşır
2.       Şuur merkezine yansır, ilk maddesel idrak gerçekleşir. (Beyinde oluşan dünya idraki)
3.       Şuur merkezinden Şuur Dışı aracılığıyla Şuur Üstü’ne gider. Süptil idrak (İnsanların anlayamayacağı) gerçekleşir.  
·         İnsanın uyanık dediğimiz durumunda şuur daima şuurüstü ile bağlantıdadır. Şuur varlıkla, çevresiyle, dünya hayatıyla ilişkidedir.

UYKU
·         Uykudayken dış dünya ile ilişkiler kesilir. Şuur, şuurdışına bağlanır. Merkezlerin bu şekilde içine dönmeleri durumuna uyku hali diyoruz. Merkezler dış dünyaya karşı hareketsiz ve pasif, Şuur ötesine hareketli ve aktif durumdadır.
·         Uyku, günlük olayları şuurdışına devretme işlemidir.

RÜYA
·         Rüya iki şekilde meydana gelir.
1.       Çevreden gelen tesirler; Uyumakta olan bir insanı uyandırmayacak kadar bir etki yapıldığında (örneğin ayağını bir tüyle okşamak) rahatsız olacak ama kendi işiyle uğraştığından çevreden gelen tesire duyarsız kalacak, uyanmayacak, tesiri şuuraltına atacaktır. Dış etki şiddetlenirse uyanacaktır.  Şuuraltına giden etki kendine uygun izlenimleri yakalar, harekete geçirir. Şuuraltında bir imgeleme meydana gelir. Şuuraltında meydana gelen imgeler, şuurdışı kanalıyla şuuru yansır. İzlenimler şuuru harekete geçirecek kadar kuvvetliyse rüya görülür,  yoksa görülmez. Rüya görülen bir şey değil, imgelemedir.
2.       Şuurüstüne bağlı rüyalar; Herhangi bir amaçla bir varlık bir insana rüya göstermek isterse, varlığın şuurüstüne titreşim gönderir, şuurüstü şuurdışı kanalıyla şuura aktarır, gelen titreşimler ile ilgili izlenimlerin idrakleri şuurda meydana çıkar. Şuurüstünden gelen rüyalar canlı ve derin izlenimlerdir.
·         Rüyalar, insanlara haber verilmesi gereken gelecekteki olaylarla ilgili bazı aşamaları bildirmek, uyarıda bulunmak, bazı bilgilerin sezgilerini vermek sebepler altıda gösterilir.

·         Yukarıdan gelen tesirlerle görülen rüyalarda imge olarak şuurdışındaki malzemeler, çevreden gelenlerde şuuraltından alınmış malzemelerle imgeler oluşur.
·         Dünya dışı kaynaklardan gelen tesirler insana gelene kadar onun kabul edebileceği ve sindirebileceği duruma getiren (başkalaşım sağlayan-) dönüşüm istasyonu vardır. Tesiri gönderenle alan arasındaki tekâmül ne kadar fazlaysa dönüşüm istasyonu sayısı o kadar artar. Medyumlar hiçbir istasyondan geçmeden bağlantı kurabilirler.
·         Bedeni yöneten merkez şuur merkezidir. Onun onayından geçmeden hiçbir iş yapılamaz.
·         Şuur merkezi tarafından idrak edilmeyen bir olay öz varlıkça idrak edilmiş olur.
·         Trans halinde şuur daima şuurdışı ile bağlantıdadır.
·         İnsanın tekamülü görgü ve deneyimdir.

HİPNOZ
·         İnsan ne kadar güçlü olursa olsun bedeninin dar olanakları içinde doğrudan doğruya diğer bir insanın şuurüstüne egemen olamaz.
·         Hipnotizör gönderdiği tesirlerle deneğin şuurdışının şuurüstü ile olan bağlantısını keser. Hipnotizöterden şuurdışı kanalıyla şuura gelir. Hipnotizöterün tesiriyle hareket etmeye başlar. Hipnotizör deneğin  şuur alanında izlenimler uyandıracak tesirler göndermez ise denek idraksiz  otomatik olarak hareket eder.

DİN VE TOPLULUKLAR
·         Büyük dinler sağlam ve düzgün yaptırımlarla vicdanların yüksek seviyelere ulaşmasını sağlamışlardır.
·         İlk zamanlarda güneş sembolü tanrıyı temsil ediyordu. Artan insan idrakleri artık sembollerle tatmin edilemiyordu.
·         İdrakleri otomatik sezgi kademesindeki ilk insanlar daha çok bireysel hayatlar geçiriyorlardı. Küçük ve gelip geçici topluluklar, açlık endişesi, korku içgüdüsü, cinsiyet ihtiyaçları nedeniyle oluşuyordu.
·         İÇ GÜDÜ: İlk devrede her şey otomatik ve idraksizdir.
·         İç güdülerin dolduramadığı boşluk sezgilerin doğmasıyla toplumsal hayat kurulmuştur.
·         İnsanlar hiçbir zaman tek başına bütün dünya boyunca yaşayıp gelişemezler.

IRKLAR
·        İdraklerin bedenler üzerindeki çeşitli biçimlenme, dönüşüm ve biçimsizleşmelerin ana hatlarında da belirli gruplara özgü bazı ortak nitelikler ve karakterler ayrılmıştır.
·        İdrakler o grubun fiziksel ve psişik özelliklerini taşırlar bunlar da ırkları meydana getirirler.
·        İnsanların ırklara ayrılması, onların idraklerinin bedenlerine yaptığı dolaylı tesirlerin sonucudur. 
·        Çevreden ve çevredeki olaylardan gelen tesirlerin beden üzerinde değişimlerin meydana gelmesinden doğan durumlardır.

MİLLET
·        Topluluk içinde tekamül eden gruplar, o toplumdan ayrı grupları oluştururlar. Büyük toplulukta kalan bireyler arasındaki eş güdüm ve iş birliği bozulur. Bireyler topluluk için değil kendileri için çalışmayı amaç edinirler, topluluk dağılarak yerini daha ileri ortaklaşa  bir topluluğa, yani millet ya da devlete bırakır. Bütün topluluklar bireylerin gelişimi içindir.
·        Bireysel plan; her bedene adanmış, hazırlanmış, tekamülün icaplarına göre ayarlanmış bir plan vardır.
·        Toplumsal plan; Her tek beden bireysel bir plana sahip olmakla birlikte, daima diğer teklerin (bedenlerin) kendi planı karşısındaki durumlarıyla ilgili, ayarlıdır.

AİLE
·        Aile, insanları vazife planına hazırlayan mükemmel bir araçtır. Herkes kendi ihtiyacı oranında ve derecesinde aile nimetlerinden yararlanmıştır. İki cinsten insanın bir araya gelmesiyle aile kurulur.
·        Sonunda çocuklar doğar. Çocukların eğitimi ve aile içinde çekilen her türlü zorluklar ve sevinçler birer gelişim malzemeleridir.

BEDEN
·        Beden, bir organizmadır. Bütün parçaları birbirine tabi olarak ve sistemleşerek beden organizmasının bütününü meydana getirirler. Bedenin organizatörü beyindir, asıl varlığa bağlıdır.
·        Varlıklar bedenlerinden elde edebilecekleri yararları elde ettikten sonra bedeni kullanmaktan vazgeçerler, beyinle olan bağlantılarını keserler. Buna ölüm diyoruz.
·        Varlık dünyaya gelmeden önce yapması gereken işleri tasarlamış ve  yapacağına söz vermiştir.

IŞIK
·        Işık konisinin amorf maddeye ilk düştüğü alanda madde harekete geçmiş ve ruhların mekanik tekamül ilkesi işlemeye başlamıştır. Ruhlar arık maddeye bağlanmıştır.

ÖLÜM
·        Varlıklar, ölüm yoluyla dünyadan ayrılır. Spatyoma geçişinin ilk anlarında ona kendi ruhundan gelen tesirler dışında, etraftan gelen tüm tesirler kesilir. Spatyomda muhasebesini yaptıktan sonra  varlığa yukarıdan tekrar tesirler gelmeye başlar. Etraftan da tesirler alır. Eksiklerini tamamlamak için tekrar dünyaya dönme ihtiyacı duymaya başlar. Bireysel ve toplumsal planlar düzenlenir, bedenlenir. 
·        Kendisinde küresel zaman idrakine ait zenginlikler silinir ve hepsi şuur altına atılır.
·        İnsan idrakinin, insanlığa ait üst sınıra erişebilmesi için yaklaşık olarak ortalama 500-700 bedenlenme gerekebilir.

ZAMAN
·        Dünya zamanının dünya için değeri tam ve mükemmeldir.
·        Zamanın önemli niteliklerinden bir başlangıç ve bitiş noktasıyla sınırlanması zorunluluğudur. Her realite belli bir noktada başlar ve belli bir noktada biter. Aslında böyle başlayıp biten durumlar yoktur. İcapların belirlediği amaçlara doğru akıp giderler.
·        Üç boyut anlamına tabi olan basit zamana yüzeysel zaman diyoruz. Yüzeysel zaman bir yüzey üzerinde sarmal şekilde döner.
·        Mekan olmayınca zamanın varlığı, yani alemdeki görünümü mümkün olmaz. Başlangıç ve bitiş noktalarını saptayan ortam mekandır.
·        Kader mekanizması evrendeki işlevini yaparken asli ilkeye tabi bulunan zaman ilkesi ile birlikte yürür.
·        Evrende görünen her şey, her varlık, insanın bizzat kendisi bir mekandır.

DİĞER
·        Din, insanları nefsaniyet düşkünlüklerinden kurtarıp vazife sezgisine ulaştırma amacını taşımaktadır.
·        En tekamül etmiş gezegen dünyadır.
·        Güneş sisteminin tekamül etmiş gezegenlerinden biri de Merkür’dür. Buradaki varlıklar dünyadakinden daha az tekamül etmiştir.
·        En geri gezegeni Plüton’dur.