23 Mart 2025 Pazar

ÖLÜMÜN İZİNDE (ŞAFAK NAKAJİMA)

 Hayat, değişim ve kayıplarla örülü bir yolculuktur.

Bir şeyi kaybettiğimizde hayatımızda bir şeyler değişir; benzer şekilde, hayatımızda bir değişiklik olduğunda, birşeyleri kaybetmiş oluruz.

Evlenmek, bağımsız yaşam tarzımızdan vazgeçmek demektir.

Günümüzde aile bağları ve toplumsal ilişkiler eskisi kadar güçlü değil, bireycilik ön planda. Bu durum ölümle yüzleşirken duygusal destek bulmayı zorlaştırıyor ve yalnızlık hissini artırıyor.

Gökyüzüne baktığımızda aslında kendimizi ve köklerimizi görürüz.

Her sonun yeni bir başlangıcı getirdiğini ve her ölümün başka bir yaşamı beslediğini hatırlatır.

Ölüm bilincin sona erdiği ve Işık’ların sonsuza dek söndüğü andır.

Ölüm, insan yaşamını, değerini ve ilişkilerini sorgulamaya yönlendirir.

Tardigradlar, aşırı sıcak, soğuk, yüksek basınç, havasızlık, radyasyon, susuzluk ve açlık gibi zorlu koşullarda hayatta kalabilen en dayanıklı canlılar arasındadır. Zor koşullarda kriptozöit duruma girerler. Metabolizmalarını neredeyse sıfıra indirir, vücutlarındaki suyun büyük bir kısmını kaybeder ve yaşamsal aktivitelerini durdururlar. Koşullar iyileştiğinde yeniden hayata dönebilirler. Bu nedenle bu canlıları ölü olarak yanılmamak zordur. 

Dünya sağlık örgütüne göre, dünyada her 40 saniyede bir kişi intahar nedeniyle hayatını kaybediyor. Özellikle 15-29 yaş arasındaki gençlerde, intahar en sık görülen üçüncü ölüm nedeni. İntaharların %73 ü düşük ve orta gelirli ülkelerde gerçekleşiyor. İlginç bir başka gerçek ise kadınların intihar girişiminde daha sık bulunmasına karşın, erkeklerin daha kesin ve ölümcül yöntemler kullanması.

Akıllı insan ne kadar yaşadığını değil ne kadar yaşaması gerektiğini bilir. (Seneca)

İnsanlar intihar düşüncesine genellikle kesin bir kararla yaklaşmazlar. Bu süreç derin bir içsel çatışmanın ürünüdür.zihinde, yaşamı seçen bir iç ses ile ölümü kurtuluş olarak gören bir başka ses arasında bitmek bilmeyen bir gelgit yaşanır.

İntahar, genellikle bir soruna kalıcı bir çözüm arayışıdır.

İnsanlar kendilerini öldürdüklerinde avcılarını sonlandırdıklarını düşünürler, ama aslında yaptıkları tek şey, avcılarını geride bıraktıkları kişilere aktarmaktır. (JEANNETTE WALLS)

Doğduğumuz anda, ölmek için yeterince yaşlıyızdır. (MARTIN HEİDEGGER)

Banker, “insanı sınırlılık içinde sınırsızlık” olarak tanımlar.

Eğer bir inanç size huzur veriyorsa, başkasının bunu anlamsız bulması önemsizdir.

Sen anlayışına göre, gerçek benliğimiz ne yaşamla ne de ölümle sınırlıdır. Tüm varlıkların aslında zihnimizde olduğunu fark etmek, gerçek benliği bulmaktır.

Ölüm, sadece bir son değil, yaşamın kıymetini hatırlatan bir öğretmendir.

Hayat bize enerjisini ödünç verir, ölüm ise bu borcu geri ödeme zamanıdır.

Her canlı bir ruha sahiptir ve bu ruh, o canlının “formu” olarak tanımlanır (ARİSTOTELES)

En yüksek iyilik mutluluktur ve bu, Erdemli bir yaşamla mümkündür. Erdem, aşırılık ve eksiklik arasında bir denge durumudur. Ancak, ölüm insanları eşitlediniz düşünülürse, Erdem konusunda bir eşitlik yaratır.

Erdemli bir yaşam, akışkanlık ve çabayla elde edilir.

Yaşam erdemin kazandığı bir süreçtir. Ölüm ise bu süreci durdurur ve çabanın yerine talihi koyar. (ARİSTOTELES)

Stoacılara göre, insanı rahatsız eden olayların kendisi değil, bu olaylara dair yargılardır.


Bir hayatın değerini belirleyen şey ne kadar uzun sürdüğü değil, nasıl yaşandığıdır.

İnsanı hayatta tutan güç nedir? Bu güç yaşamın kendisinin içsel bir dürtüsüdür. Ölüm, varoluşun kırılganlığını yansıtır ve insanı düşünmeye, dolayısıyla felsefeye yöneltir. (SCHOPENHAUER)

Doğunun manevi öğretisiyle batı felsefesini harmanlayan SCHOPENHAUER ın felsefesine özgün derinlik katar. Doğu’nun acıya odaklanan bakış açısıyla Batı’nın rasyonel sorgulamasını buluşturan bir köprü oluşturur.

Yaşama iradesi, yok edilemez ve ölümsüzdür.

Yaşam iradesi, bitkilerde ve hayvanlarda açıkça görülür;taşlarda, toprakta ve suda ise “uyku halinde” bulunur.

Ölüm bireyin unutulduğu bir uyku gibidir. Geri kalan her şey ya uyanır ya da aslında hiçbir zaman uyumamıştır.

Avcılardan kurtuluşun yolu dünyevi zevklerden vazgeçme yoluyla gerçekleşir.

Ölüm başkası tarafından temsil edilemez; yalnızca bizim varoluşumuza aittir. (HEİDEGGER)

Din bazı insanlar için ölüm korkusunu hafifletir.

Hayatın anlamsızlığı karşısında, ölümle yüzleşmek bize bir anlam verir. (CAMUS)

Hayat bizim için her şey olabilir, ama biz hayat için belki de hiç bir şeyiz.

Her son yeni bir başlangıcı içinde taşır. Her nefes, ölümün gölgesinde bir yaşam zaferidir.


24 Şubat 2025 Pazartesi

PLATON’UN ECZANESİ (JACQUES DERRİDA)

 Metafizik bizde dünyayı bir düzene sokabilmemizi sağlayan birtakım işlevsel zanlar yaratır. Karşıtlıkları birbirinden ayır tutmasaydık aklı yürütemezdik.

Aşk arzunun aşkındık hareketidir; ruhu yükseltir, dışarı çıkarır, öteye götürür. Platonu manada ötede varlığın hakikatı, birliği vardır. 

Aşk tanrı armağanı bir deliliktir, insanın başına gelince onu güzele açar. İnsan güzelliğin kışkırtısına, parıltısına maruz kalır. (John Sallis)

Yazının yok edilemez bir muğlaklığı vardır; onu okuyanın istismarına, çarpıtmasına maruz kalır.

Konuşan özne, kendi sözünün babasıdır. Yazının kadavradan benzer katılığı ile sözün kıvraklığı karşı karşıya getirildiğinde; Canlı söz, mevcut muhataplarının beklentilerine ve taleplerine göre ayarlanabilir, üremesi gereken boşlukları koklayarak bulur, hem ikna etmeyi hem de denetimi ele geçirmeyi başarmışken kendisini boyun eğmiş ve karşısındakine ayak uydurmuş gibi gösterebilir.

Tarlaya açılmış tohumun meyvesi, bir anaparanın faizidir, aynı zamanda da çocuk, insan/hayvan yavrusudur; bir gelirdir.

Güneş görünür dünyada, görme ve görünür nesnelerle ilişkisinde neyse, iyi de kavramıdır dünyada aklı ve anlaşılır nesnelerle ilişkisinde odur.

Oğulun babaya, temanın krala, ölümün yaşama, yazının söze, vs. Hiyerarşik olarak karşıt olduğu sistem, gecenin güneşe, batının doğuya, ayın güneşe hiyerarşik olarak karşıt olduğu sistemle doğal biçimde tamamlanır.

Yaşama ters olan yazı hastalıklı/kötü olanın yerini değiştirmekten, hatta onu aldırmaktan başka bir işe yapamaz. Kralın karşı çıkışı budur.

Tüm hareketler arasında en iyi hareket bir cisimde kendisi tarafından meydana getirilen harekettir. Çünkü bu düşüncenin ve evrenin hareketine en yakın olandır. Buna karşın sebebi başkaları olan hareket o kadar iyi değildir. 

Vücudu arındıran ve ona tekrar birlik kazandıran tüm kipler içinde en iyisi jimnastiktir. İkincisi salınma hareketidir. Üçüncü, uçlarda meydana gelebilecek zorunluluk dışında kullanılmaması gereken arınmak için kullanılan ilaçlardır.

Yaşayan varlığın bileşimi, yalnızca her tür için değil, her birey için, belirli bir yaşam mühleti taşır. Her canlı kaçınılmaz kazaları bir tarafa bırakırsak, kader tarafından tayin edilmiş belli bir varoluş süresi ile doğar. Durum Hastalıkları bileşimi için de aynıdır.

Yaşayan bir varlığın ölümsüzlüğü ve mükemmelliği, hiçbir dışarıyla hiçbir ilişkisi olmamasına dayanır.

Kral harflerin babası Theuth söyle der; Sanatın kuruluşunu gün ışığına çıkarmaya muktedir adam başkadır, bu sanatın onu kullanacaklara fayda mi, yoksa zarar mı getireceğini takdir edebilecek olan başka. Harfleri öğrenenler artık belleklerini işlemeyecekler için, ruhları unutkan olacaktır. Yazıya güvendikleri için, şeyleri içerden kendi kendilerine hatırlayacakları yerde dışarıdan, yabancı izler sayesinde hatırlamaya çalışacaklar. O halde sen bellek için değil, hatırlama için bir deva buldun. Sen öğrencilerine ancak hakikate benzer şeyleri öğretirsin. Bunlar senin harflerin sayesinde eğitimsiz kalmalarına rağmen gırtlaklarına kadar bilgiye gömüldüler mi,çoğu zaman hiçbir şeyi doğru dürüst düşünemedikleri halde kendilerini binlerce şey hakkında hüküm vermeye yetkin sanacaklar.

Mevcudiyet olanın genel formuna, mevcut olan da daima başkadır. Oysa yazı tipte tekrarlandığı ve kendine Özdeş kaldığı sürece, her yöne bükülmez.

Söz, gözle bile görülemeyen pek az birşey olduğu halde büyük bir güç uygular, çok kutsal işler başarır. Çünkü dehşeti hafifletebilir ve elemi uzaklaştırabilir, sevinç doğurur ve merhameti arttırır. Söylevlerin kimi dinleyicileri korkutur kimileri yüreklendirir, kimileri de kötüye ikna ederek ruhu uyuşturur, büyüler.

Ölüm korkusu tüm büyülere, gizli ilaçlara kaplı açar.

Yaşama tutkusunun yasaya (görünmez iyiliğe, babaya, krala, şefe, kapital, güneşe) boyun eğiminden başka bişey değildir.

Resin yada yazının modeli, modele uygunluk ise, resim ile yazı arasındaki benzerlik de benzerliğin ta kendisidir.

Resim ve heykelin mekanlarının sessizliği normaldir. Ancak, yazı düzleminde bu sessizlik normal değildir. Çünkü, yazı kendisini sözün imgesi olarak sunar. Modelin yerine imge koymaz. Sessizliğin mekanına ve mekanın sessizliğine sesin canlı zamanını kaydeder. 

20 Haziran 2024 Perşembe

LEONARD COHEN’IN HAYATI (SYLVIE SIMMONS)

 LEONARD COHEN’IN HAYATI (SYLVIE SIMMONS)

Korkuyu fethedemeyiz ama teslim oluş tarzımızla ondan yüceliğimizi ortaya koyabiliriz.

Oyunculukta bir rolü almayı başardıktan sonra artık ardına gizlenebilecekleri bir maskeleri vardır. Oysa yazmak, maskelerin altına bakmaktır.

Zihin gönlünce gürültü patırtı koparıp kaotikleşmesine izin vermek ve sonunda düzenli ve güzel bir şeyler bulup yukarılara çıkma ümidiyle, karmaşanın karanlık derinliklerine dalmaktadır.

Komboloji (Yunan tespihi) tespihin dinle falan ilgisi yok. Aslında bu kelimenin Antik Yunancadaki bir anlamı “bilgelik boncuğudur” ve erkeklerin bir zamanlar bunu meditasyon ve düşünmek için kullandıklarına işaret eder.

Ünlü olmak çok zor olmalı. Herkes bir parçasını istiyor. (Marianne Ihlen)

Soykırımı, toplama kamplarını, gazı vb. yasaklıyoruz ama diyelim bir adam karısını terk ediyor ya da birbirlerine zalimlik ediyorlar, eğer adamın siyasi bir gücü varsa, ki var; o zulüm tezahürünü buluyor. Gazap dolu ilahların varlığını reddetmemizin bir manası yok. Hepimiz teslim oluyoruz şehvetli düşüncelere, kötücül düşüncelere, işkence düşüncelerine.

İnsanların kafası bir iyi olsa, o zaman kötücül yönle yüzleşecekler. Eğer kişi sadece duygularla alelade bir yüzleşme olacağını düşünüyorsa ve kendini “Daha iyi ol, iyi ol” gibi sloganları tekrarlayıp duyuyorsa o insan deliliği tatmamış demektir.

İnsanları günümüzde yaptıkları şey, kendi kafalarına sıkmak. İşte bu yüzden de benim gibi şizofrenlerin yazdıkları önemli olacak.

Psikiyatrist Allan Showalter; Esin perilerinin esas görevi sanatçının normalde kendisine görünmez olan dişil yönünü görmesini sağlamak ve onun izdüşümlerine uygun bir perde oluşturmaktır. Sanatçıyı tamamlayan şey, duygusal ilginin özgün nitelikleri değil, sanatçının kendi dişil arketipidir. Sanatçının izdüşümlerinin, esin perisinin niteliklerine hükmettiği ya da onların yerini aldığı düşünüldüğünde, esin perisinin ruhu dağılıp gitmiş demektir.

Sanatçı ile esin perisi arasındaki ilişki daima tek yönlüdür. Fotoğrafçılar fotoğrafladıkları konunun ruhunu “çalarlar”; Romancılar aile üyeleri ve dostlardan arsızca karakterler yaratırlar.

Bir yerlerde düşüncelerin bizden kaynaklanmadığını, bize kendiliğinden geliverdiğini ve çok kısa bir an sonra onları sahiplendiğimizi okumuştum. Bu açıdan bakılınca kimsenin düşüncesi özgün değil. Özgün düşünceler doğuyor ve biz onlar üzerinde hak iddia ediyoruz.

Bizler bir şeyleri kendimizin yarattığını düşünmek isteriz ama aslında onlar ortaya çıkar ve biz onları kendimizin diye açıklarız.

30-35 yaş civarı şairlerin intihar için geleneksel yaşlardır. (Village Voice)

İnsanın, evrenin kendi emrine amade olmadığını nihayet kavradığı yaştır.

Genç bir şair için en önemli iki nitelik, kibir ve toyluktur.

Herkesin sesini bastırmak için kumpaslar kurduğu bir dünyada insanın yoluna devam etmesini sağlayan tek şey, güçlü bir özsaygıdır.

L. Ron Hubbard; İnsanın en güçlü dürtüsü hayatta kalmaktı ama bu dürtü, fiziksel ve zihinsel acının hücrede bıraktığı ve kişiyi geçmişine zincirleyen bellek izlerinin; yani engramların (Serebral kortekste depolanan ve hafıza birimini yansıtan bir terim ) saldırısı altındaydı. Bu yükü yok etmenin yolu denetlemeydi. Bir denetçinin gözetimi altında geçmiş travmalara geri dönerek kişinin temizlenmesidir.

Istırabı ne kadar alt edersek, bir üst seviyede o denli ıstıraba maruz kalırız.

İnsanı kitaba, şiire ya da şarkıya çeken şey kesinlikle o adama, o kadına güveniyor olmaktır.

İnsan hem kendini mühim hissedip hem de yazamaz.

Kadınlar, ancak iki sebeple evden gitmenize izin verirler; Para kazanmak ya da savaşmak.

Savaşlar harikadır. İnsanın en iyi halini ortaya koyabildiği sayılı zamanlardan biridir savaş. Jestler ve hareketler açısından öyle ekonomiktir ki, her bir jest tamı tamına gereğincedir. Her efor maksimumdadır.

Herkes hayatını aciliyet gibi yaşıyor ama bir andan diğerine geçeceğinizi bilemediğiniz, bu durumun nedenini çözemediğiniz zamanlarda ve bunu açıklayacak etkili koşullar mevcut olmadığında, o aciliyet akut bir hal alıyor.

Evlilik çok ama çok yüce değerlere sahip insanlara göre bir şey. Olağanüstü tavizsizlik gerektiren bir disiplin. İnsanın diğer tüm olasılıklara ve tüm aşk, tutku, esriklik deneyimlerine gerçek anlamda sırt dönmesi ve bunu tek bir sarılışta bulmaya azmetmesi, yüce ve erdemli bir tutum. Bugün evlilik manastırdır; manastırsa özgürlük.

Ben hep dünyanın kelimeler üzerinden, bizim geleneğimize göre konuşma üzerinden yaratıldığı hissini taşımışımdır ve duygu yüklü konuşmalarda hep muazzam ışığı görmüşümdür.

Yaşınız ilerledikçe işinize ilginiz iyice atıyor, çünkü karakterinizi orada gerçekleştirebiliyor, dünyanızı orada düzene sokabiliyorsunuz.

Yeterince yalnız gece geçirdikten sonra evrende bir anlamınız olup olmadığına aldırış da etmiyorsunuz.

S285

Leonard’ın telefonu çalar, arayan genç bayan arkadaşı Dixon’dır. Arama sebebi Dixon’ın oda arkadaşının ona bıraktığı yaşlı kedisi Hank’dir. Kedi çok hastadır. Veterinerler de ne olduğunu anlayamamışlar yapılan tedaviler de fayda sağlamamıştır. Dixon onun ölmek üzere olduğunu sanmış, Leonard’a yalvararak gelip bakmasını istemiştir.

Leonard Kediyi divanın altından çıkardığında berbat gözüküyordu. Üstü başı kusmuk içindeydi. İçtiği ilaçlar her tarafına bulaşmıştı. Leonard onun ölmek üzere bir hayvan olduğunu sanmam dedi. Ona chant edeceğim. Dixon, Leonard’ın tam bir üşütük olduğunu düşünmüştü. Leonard, Hank’i yatağın üstüne koydu.

Yatağın ayak ucundaki koltuğa oturup, öne doğru uzandı, ağzını Hank’in alnına dayadı ve manastırda yaptıkları gibi çok, çok derinden, şarkı söyleyişinden de daha alçak bir sesle başladı, gurlar gibi “Ooooooooooooooooooooom’. On dakika boyunca yaptı bunu. Kedilere alerjisi olmasına rağmen durmadı, devam etti. Hank de öylece durdu kaçmaya yeltenmedi. Leonard sonunda durdu ve kendisinden emin olarak “Tamamdır” dedi. Dixon akşam kedinin mutfakta dolaşmaya başladığının tıkırtılarını duymuş, sabah ta kıtırdatarak mama yeme sesini duymuştu. İnanamamıştı çünkü günlerdir yemiyordu. Kedi gayet iyiydi.

 

22 Şubat 2023 Çarşamba

ÇOCUKLUKLA SOHBET

Çocuk konuşmayı bilmez seslerle, mimiklerle, hareketlerle anlatmaya çalışır derdini. Daha olmadı basar yaygarayı. Yaşlandıkça küçülür beyin anlatamaz olursun derdini. İşaretlerle, hareketle anlatmaya çalışırsın. Konuştuğunu zannedersin ama anlamsız sözcukler çıkar ağzından. agresifleşir, kimi içine çekilir çaresizlikten.



1 Aralık 2022 Perşembe

Anılar, Düşler, Düşünceler- Carl Gustav Jung

Biz denetleyemediğimiz ya da yalnızca bir bölümünü yönlendirebildiğimiz ruhsal bir süreciz.

Yaşam bana hep kök gövdeden beslenen bir bitkiyi anımsatır. Yaşamın kök gövdede saklandığı ve görünmez olduğu doğrudur. Toprağın üzerinde görünense tek bir yaz dayanır, sonra da solup gider.

Yaşamın dışsal gerçeklerinin çoğu belleğimden silindi ya da onları hayal meyal anımsıyorum. Oysa "öbür" gerçek olan, bilinçdışıyla mücadelem belleğime bir daha hiç unutulmamacısına kazındı. Onlarla her zaman zenginlik ve doyum buldum.

Tanrı insan değildir. Büyüklüğü insan olmamasında yatar. Aynı anda hem iyi hemde ürkütücüdür ve bu nedenle herkes doğal olarak bu büyük tehlikeden kendini korumaya çalışır. İnsanlar yalnızca onun sevgisine ve iyiliğine sığınırlar çünkğ onun akıl çelici ve yok edici yönüne kurban düşeceklerinden korkarlar.

Şeytanı suçlamanın bir anlamı yok, çünkü o da Tanrı tarafından yaratılmıştı. Yalnızca Tanrı gerçekti; yok edici bir ateş ama aynı zamanda, tanımlanamaz bir inatetti o.

Din, insanın Tanrı ile kişisel iletişimini oluşturmaya yarayan ruhsal bir davranış. (Biedermann-Doğmatik Hıristiyanlık yayın 1869)

Tanrının Doğası; Tanrının kendini ancak insan egosuyla, tüm kozmosu içine alan tek ve dünyaüstü bir ego arasında bir benzeşme yaptıktan sonra algılanabilecek bir kişilik.
(Biedermann-Doğmatik Hıristiyanlık yayın 1869)

Alışılmış anlamda bilime hayranlık duymama karşın, onun bizi Tanrı'nın dübyasına yabancılaltırdığını ve bunun sonucunda, hayvanlarda olmayan bir bozulmaya yol açtığını düşünüyordum. Hayvanlar sevecen ve sadıktılar, depişken depillerdi. Onlara güvenebilirdiniz. İnsanlara gelince; onlara her zamankinden daha az güveniyorum.

Tanrı'nın dünyasının yeryüzündeki göstergesi, doğrudan doğruya ondan gelen ve bir tür iletişimi sağlayabilen bitkiler dünyasıyla başlıyordu. Bitkiler iyi durumda da, kötü durumda da yerlerinden kımıldanamıyorlar. Kendilerine özgü amaçları olmadan ve hiç sapma göstermeden, Tanrının güzekliğini ve düşüncekerini ifafe ediyorlar. Ağaçlar gizem doluydu ve bence, yaşamın anlaşılması olanaksız anlamının nesnelleşmesiydiler. Bu nedenle insanın bu anlamı ve onun şaşırtıcı işlemlerini en yakından duyumsadığı yerler ormanlardı. Buna karşın insankar ve dopru dürüst hayvanlar Tanrının bağımsızlığını elde etmiş parçalarıydı.

Taş varoluşun kendisi olmakla kalmıyor, onun dibi olmayan gizemini de içeriyordu. Ruhun domutlaşmış biçimiydi. Taşı, tam bilinçli olmasa da, hem canlı hem de ölü maddenin ilahi yapısını özümsemiş olmasıydı.

Karşı yönden bana doğru gelen fırtına, durmacasına geçmişe doğru akan ve sğrekli arkamda solupunu hissettiren zanandı, tüm canlıöarı büyük bir güçle emen. Biz de ilerlemeyi sürdürerek bir süre için ondan kaöabiliriz. Geçmiş ürkünç bir gerçektir ve varlığını sürdürürken tatmin edici bir yanıt bulup canını kurtaramayan herkesi yakalar.

Aile ruhuyla bir consensus oluştuurabilen birey, kendini bu dünyada güven içinde hisseder.

Tanrıyı tanımanın kanıtlananayacağını biliyordum fakat bildiğin balkabir şey de, bunun günbatımının güzelliği ve gecenin ürkütücülüğü vibi kanıtkara gerek olmayan bir şey olduğuydu.

İnancın en büyük günahı deneyime izin vermemesiydi.

Ruh olmasaydı ne bilgi ne de sezgi olurdu.

Gerçekler kalıcıdır,silinip atılamazkar ve er geç biri onlarla karşılaşır ve ne bulduğunun bilincine varır.

Dıçtan bakıldığında, hastakukkarın verdiği trajik tahribatı görürüz ama çopu zanan bize yüz çevirmiş olan ruhlarının öbür yüzünü kavrayamayız.

Günümüzde, bizi tehdit eden tehlikenindoğadan gelmedini, insan ve kitle ruhundan kaynaklandıpını açımça görüyoruz.

Her terapistin başka bir bakış açısına açık olabilmesiiçin üçüncü bir kişiye gerejsşnimi vardır. Analistkere her zaman "Kendinize itiraflarınızı dinleyecek bir baba ya da anne bulun" öğüdünü verirşm. Kadınlar, bu rol için biöilmiş kaftandır. Kusursuz sezgileri ve keskin ekeltirel iç görüşleri vardır.

26 Ağustos 2022 Cuma

PENCERE

İçeriden baktığında dış dünyayı, umudu, özgürlüğü düşlersin. Dışarıdan baktığında meraklanır, içindeki yaşamı, gizemi ararsın. Her iki tarafta sensin.

Takvor Teodorosyab
27.08.2022

15 Kasım 2021 Pazartesi

ZAMANA DAİR

 Zaman benim kaybedebileceğim bir şey değil, ben ancak zamanda kaybolabilirim.

Ne kadar zamanım kaldığını düşünme gerek yok, çünkü hiç zamanın olmadı zaten. Ben zamana aittim, zaman bana değil.

Kafamı kurcalayan bu düşünce de ne?  diye soramam olsa olsa kafamla kurcalayacağım bir düşünce vardır.

Gördüğüm, duyumsadığım bu evren benimle ilgili değil,  ben onunla ilgili yüz bin ansiklopediden oluşan bir setin içindeki herhangi bir harfim.

Evrenin büyüklüğünü düşününce en büyük derdimne kadar büyük olabilir? diye düşünmeden edemiyorum.

Ben benden başka bir şey değilim, benden başka bir şey benim için değil; kimiz zaman ben, benden başka bir şey içinim.

Önemsiz olmak önemli değil, önemli olmak asıl sorun.


Kaynak: benebrud instegram paylaşımı