20 Haziran 2024 Perşembe

LEONARD COHEN’IN HAYATI (SYLVIE SIMMONS)

 LEONARD COHEN’IN HAYATI (SYLVIE SIMMONS)

Korkuyu fethedemeyiz ama teslim oluş tarzımızla ondan yüceliğimizi ortaya koyabiliriz.

Oyunculukta bir rolü almayı başardıktan sonra artık ardına gizlenebilecekleri bir maskeleri vardır. Oysa yazmak, maskelerin altına bakmaktır.

Zihin gönlünce gürültü patırtı koparıp kaotikleşmesine izin vermek ve sonunda düzenli ve güzel bir şeyler bulup yukarılara çıkma ümidiyle, karmaşanın karanlık derinliklerine dalmaktadır.

Komboloji (Yunan tespihi) tespihin dinle falan ilgisi yok. Aslında bu kelimenin Antik Yunancadaki bir anlamı “bilgelik boncuğudur” ve erkeklerin bir zamanlar bunu meditasyon ve düşünmek için kullandıklarına işaret eder.

Ünlü olmak çok zor olmalı. Herkes bir parçasını istiyor. (Marianne Ihlen)

Soykırımı, toplama kamplarını, gazı vb. yasaklıyoruz ama diyelim bir adam karısını terk ediyor ya da birbirlerine zalimlik ediyorlar, eğer adamın siyasi bir gücü varsa, ki var; o zulüm tezahürünü buluyor. Gazap dolu ilahların varlığını reddetmemizin bir manası yok. Hepimiz teslim oluyoruz şehvetli düşüncelere, kötücül düşüncelere, işkence düşüncelerine.

İnsanların kafası bir iyi olsa, o zaman kötücül yönle yüzleşecekler. Eğer kişi sadece duygularla alelade bir yüzleşme olacağını düşünüyorsa ve kendini “Daha iyi ol, iyi ol” gibi sloganları tekrarlayıp duyuyorsa o insan deliliği tatmamış demektir.

İnsanları günümüzde yaptıkları şey, kendi kafalarına sıkmak. İşte bu yüzden de benim gibi şizofrenlerin yazdıkları önemli olacak.

Psikiyatrist Allan Showalter; Esin perilerinin esas görevi sanatçının normalde kendisine görünmez olan dişil yönünü görmesini sağlamak ve onun izdüşümlerine uygun bir perde oluşturmaktır. Sanatçıyı tamamlayan şey, duygusal ilginin özgün nitelikleri değil, sanatçının kendi dişil arketipidir. Sanatçının izdüşümlerinin, esin perisinin niteliklerine hükmettiği ya da onların yerini aldığı düşünüldüğünde, esin perisinin ruhu dağılıp gitmiş demektir.

Sanatçı ile esin perisi arasındaki ilişki daima tek yönlüdür. Fotoğrafçılar fotoğrafladıkları konunun ruhunu “çalarlar”; Romancılar aile üyeleri ve dostlardan arsızca karakterler yaratırlar.

Bir yerlerde düşüncelerin bizden kaynaklanmadığını, bize kendiliğinden geliverdiğini ve çok kısa bir an sonra onları sahiplendiğimizi okumuştum. Bu açıdan bakılınca kimsenin düşüncesi özgün değil. Özgün düşünceler doğuyor ve biz onlar üzerinde hak iddia ediyoruz.

Bizler bir şeyleri kendimizin yarattığını düşünmek isteriz ama aslında onlar ortaya çıkar ve biz onları kendimizin diye açıklarız.

30-35 yaş civarı şairlerin intihar için geleneksel yaşlardır. (Village Voice)

İnsanın, evrenin kendi emrine amade olmadığını nihayet kavradığı yaştır.

Genç bir şair için en önemli iki nitelik, kibir ve toyluktur.

Herkesin sesini bastırmak için kumpaslar kurduğu bir dünyada insanın yoluna devam etmesini sağlayan tek şey, güçlü bir özsaygıdır.

L. Ron Hubbard; İnsanın en güçlü dürtüsü hayatta kalmaktı ama bu dürtü, fiziksel ve zihinsel acının hücrede bıraktığı ve kişiyi geçmişine zincirleyen bellek izlerinin; yani engramların (Serebral kortekste depolanan ve hafıza birimini yansıtan bir terim ) saldırısı altındaydı. Bu yükü yok etmenin yolu denetlemeydi. Bir denetçinin gözetimi altında geçmiş travmalara geri dönerek kişinin temizlenmesidir.

Istırabı ne kadar alt edersek, bir üst seviyede o denli ıstıraba maruz kalırız.

İnsanı kitaba, şiire ya da şarkıya çeken şey kesinlikle o adama, o kadına güveniyor olmaktır.

İnsan hem kendini mühim hissedip hem de yazamaz.

Kadınlar, ancak iki sebeple evden gitmenize izin verirler; Para kazanmak ya da savaşmak.

Savaşlar harikadır. İnsanın en iyi halini ortaya koyabildiği sayılı zamanlardan biridir savaş. Jestler ve hareketler açısından öyle ekonomiktir ki, her bir jest tamı tamına gereğincedir. Her efor maksimumdadır.

Herkes hayatını aciliyet gibi yaşıyor ama bir andan diğerine geçeceğinizi bilemediğiniz, bu durumun nedenini çözemediğiniz zamanlarda ve bunu açıklayacak etkili koşullar mevcut olmadığında, o aciliyet akut bir hal alıyor.

Evlilik çok ama çok yüce değerlere sahip insanlara göre bir şey. Olağanüstü tavizsizlik gerektiren bir disiplin. İnsanın diğer tüm olasılıklara ve tüm aşk, tutku, esriklik deneyimlerine gerçek anlamda sırt dönmesi ve bunu tek bir sarılışta bulmaya azmetmesi, yüce ve erdemli bir tutum. Bugün evlilik manastırdır; manastırsa özgürlük.

Ben hep dünyanın kelimeler üzerinden, bizim geleneğimize göre konuşma üzerinden yaratıldığı hissini taşımışımdır ve duygu yüklü konuşmalarda hep muazzam ışığı görmüşümdür.

Yaşınız ilerledikçe işinize ilginiz iyice atıyor, çünkü karakterinizi orada gerçekleştirebiliyor, dünyanızı orada düzene sokabiliyorsunuz.

Yeterince yalnız gece geçirdikten sonra evrende bir anlamınız olup olmadığına aldırış da etmiyorsunuz.

S285

Leonard’ın telefonu çalar, arayan genç bayan arkadaşı Dixon’dır. Arama sebebi Dixon’ın oda arkadaşının ona bıraktığı yaşlı kedisi Hank’dir. Kedi çok hastadır. Veterinerler de ne olduğunu anlayamamışlar yapılan tedaviler de fayda sağlamamıştır. Dixon onun ölmek üzere olduğunu sanmış, Leonard’a yalvararak gelip bakmasını istemiştir.

Leonard Kediyi divanın altından çıkardığında berbat gözüküyordu. Üstü başı kusmuk içindeydi. İçtiği ilaçlar her tarafına bulaşmıştı. Leonard onun ölmek üzere bir hayvan olduğunu sanmam dedi. Ona chant edeceğim. Dixon, Leonard’ın tam bir üşütük olduğunu düşünmüştü. Leonard, Hank’i yatağın üstüne koydu.

Yatağın ayak ucundaki koltuğa oturup, öne doğru uzandı, ağzını Hank’in alnına dayadı ve manastırda yaptıkları gibi çok, çok derinden, şarkı söyleyişinden de daha alçak bir sesle başladı, gurlar gibi “Ooooooooooooooooooooom’. On dakika boyunca yaptı bunu. Kedilere alerjisi olmasına rağmen durmadı, devam etti. Hank de öylece durdu kaçmaya yeltenmedi. Leonard sonunda durdu ve kendisinden emin olarak “Tamamdır” dedi. Dixon akşam kedinin mutfakta dolaşmaya başladığının tıkırtılarını duymuş, sabah ta kıtırdatarak mama yeme sesini duymuştu. İnanamamıştı çünkü günlerdir yemiyordu. Kedi gayet iyiydi.

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder