22 Aralık 2016 Perşembe

SÜRGÜN RUHUM (ZABEL YESAYAN)

SÜRGÜN RUHUM (ZABEL YESAYAN)


Bu memleket insanı şaşkına çevirecek derecede beklenmedik hallerin memleketi ve sanki bir halden diğerine geçişte ara devirler yok.

Ruhumun gözüyle gördüğüm şeyle insanların gözlerinin önüne bıraktığım şey ne kadar da farklı. Sanki elimi karanlıkta altın dolu bir çuvala daldırıyorum, hazineyi elime alıyor, sıkı sıkı avucumda tutuyorum, elimi dikkatle dışarıya çıkarıyorum, hazineyi elime alıyorum, altının varlığını bariz bir biçimde hissediyorum, fakat ne zaman avucumu gün yüzüne açsam elimde hiç bir şey kalmıyor. Benim gördüğümle diğerlerinin gördüğünün kıyası bu.

Hırant Çerkezyan, neredeyse hiç gülmez, ruhunda sevinç olmadığı için değil, her şeyi içinde derinlere gömdüğü için. Onda her şey bu katı maskenin altında olup biter ve ruhundaki hareketler satha çıkmaz. Onu tanımak ve sevmek için sıkı sıkıya kapalı iç dünyasına nüfus etmek ve kalbinin yolunu bulmak gerek.

Tüm gündelik endişelere karşın her insanın ruhunun köşelerinde bir yerde her daim sığınabilmek üzere bizzat inşa ettiği ayak basılmamış ve hakiki tapınaklar vardır.
Zamanından önce eser verme, sabırsızlık ve ilk intibalara kulak asmak yaratıcılık değildiir, salt sanatkarane eğlencedir.

Acele etmeye gerek yok ama geç de kalmamalı, zamanın renksiz akışından o anı, talihimizi ve şansımızı içinde barındıran o yaratıcı anı kapıp almalı.

Yükselen yeni kabiliyetin elinde hep sihirli değnek vardır.

Her birimiz yalnızız ve en iyi şartta kayan bir yıldız gibi geçiyoruz yabancı gök kubbelerin üstünden. Bıraktığımız aydınlık iz ne kadar parlak, ne kadar ışıltılı olsa da seyrelmeye ve yitip gitmeye mahkum.

Bize yaratıcılığın kudretli soluğunu yalnız müşterek hayatın dalgalı denizi ve hür ufukları bahşedebilirdi. Kendi üzerimize  kapanmışken kristalleşmek zorundayız, geçmişten kopuk, gelecekten yasaklı.

Hayatla ve canla dolu olduğumuz müddetçe bunun bizim için bir anlamı yok. Şu an bizim için ölüme inanmak zor, dolayısıyla ölüm üzerine düşünmek de hakiki değil.

Ne kadar genç ve güzel olursak olalı, öldükten bir ay sonra bizden bir asır önce ölmüş insanla eşitleniriz.


Ne zaman paletimi elime alsam, saadetlerim ve ıstıraplarım bana geri geliyor ve fırçam içimdeki fırtınalı hislerin rehberliğinde hareket ediyor.

Aralık/2016

9 Aralık 2016 Cuma

İNSAN NEYLE YAŞAR? L.N. TOLSTOY

İNSAN NEYLE YAŞAR? L.N. TOLSTOY

İnsan ana babasız yaşar, Tanrısız yaşayamaz.

İnsanda ne var?
Sevgi, her insan kendisi için kaygılanarak değil, sevgiyle yaşar. 

İnsana ne verilmemiştir?
Neye ihtiyacı olduğunu bilme yetisi verilmemiştir. Tanrı, insanların ayrı yaşamasını istemiyor. Bu yüzden tek tek neye ihtiyaçları olduğunu açık etmiyor. Beraber yaşamalarını istediğinden hepsine kendileri ve diğerlerinin neye ihtiyacı olduğunu gösteriyor.

İnsan ne ile yaşar?
İnsanlar sadece kendi hayatları için kaygılandıkları, kendilerini kolladıkları için yaşar sanırdım, oysa onları yaşatan şey sevgiymiş. Seven insan Tanrı’nın, Tanrı da onun içindedir, çünkü Tanrı sevgidir.

Biri sana kötü bir şey mi söyledi, aldırmayacak doğrusunu göstereceksin.

Sana küfrederlerse, susacaksın; nasılsa vicdanları sızlayacaktır.

İnsan öldürmek kolay, ama kan ruhuna da sıçrar.

Küçük çocuklar gibi olamazsan, göklerin egemenliğine asla giremezsin.

Kadının, yüreğinde ne varsa diline vurur.
Aralık/2016

4 Kasım 2016 Cuma

GÖKYÜZÜNE KÖK SALMAK “BİLGELİK BİLİNCİ” (IŞIK YAZAN)

GÖKYÜZÜNE KÖK SALMAK 

“BİLGELİK BİLİNCİ” 

(IŞIK YAZAN)

  • Gerçek, sana asla suallerine bulacağın cevaplar tarzında gelmeyecektir. Sorgulanyan bir farkındalık durumunda gelir.
  • Sizin işiniz en yüksek farkındalıkla içinizdeki ışığı aramaktır.
  • İnsan hakkında söylenebilecek en önemli doğru; kendinin kim olduğunu bilmeyişi ve kendini bedeni zannedişidir.
  • Rüyalara gerçeklik atfettiğiniz sürece onların kölesisiniz.
  • Gerçekte bizim geçmişimiz yok ve bizler bir süreç değiliz. Biz büyüyüp gelişmeyiz, Çürüyüp bozulmayız her şeyi rüya olarak görürken gerçekte onun dışındayız.
  • Bilgelikte için zenginleştikçe, dışın sadeleşecektir.
  • Önemli olan, hayatta en çok şeye sahip olmak değil, en az şeye ihtiyaç duymaktır.
  • İlahi sistem, sana soyut olan varlığını fark edebilmen için sana önce somut varlık’mışsın zannını veren bir zannettirme programını varlığın olan bilincine yükler ki, bunun adı ego-zihin programıdır.
  • Ego, insanı kendisi zanettiği yapay konumda tutar.
  • Tanrıya ulaşmayı arzu haline getiren ve onu arayışta olan ego’dur.
  • Mutluluğu arıyorsan ona erişemezsin çünkü mutluluk bir yan üründür. Mutluluk hiç bir zaman hedef olamaz. Çünkü mutlu olduğunda sen orada değilsindir.
  • İnsanın yaşamında sorular değil, durumlar vardır.
  • Mutluluk senin başarabileceğin bir şey değil, keşfedebileceğin bir şeydir.
  • Varoluş, senin kader planını diğer tüm kader planlarıyla uyumlu olarak ve herkese ben seçtim duygusu ve zanları içerisinde sürdürür.
  • Sen, kaçınılmaz ve değiştirilemez olan kader senaryosundaki bütün olayları, sana yaşattıkları, tanık olarak izleyerek fark eden, fark ederek olgunlaşansın.
  • Arayışını yitiren, bulmayı da umamaz.
  • İnsan ruhunun “zaten var olan sevinç ve coşkusunu fark edemediği, sebepsiz mutluluğa ulaşamadığı sürece, “yapmak” ile kurtulmayı çare olarak görür. Bu mutluluk değil, meşguliyettir.
  • Bir beklenti, bir mutluluk umudu, bir ideal ya da gelecekten vazgeçilmediği sürece ego’yu yaşayacağız.
  • İnsan, güveni ve sevgiyi maddesel menfaatlerine kurban etti.
  • Neyin üzerine konsantre olursanız, o canlanır, realiteniz olur ve sizin yaşadığınız şey haline gelir.
  • Gücünüz içinizdeki ışığınızla aynıdır, sevginiz ile aynıdır, içinizdeki kaynak ile yani içinizdeki tanrı ile aynıdır.
  • Akıllı insan, zor durumlardan kurtulmayı bilen, bilge kişi de böyle durumlara hiç girmemeyi bile kimse olarak tanımlanır.
  • İlişkiden öteye bir aşk söz konusu ise, ona güvenle teslimiyetle gelişir, BİZ haline dönüşürsün.
  • Bilgelik, gerçeğin yaşanmasıdır. Gerçek an’dadır ve hep vardır.
  • İnsan, aklıyla anlayamayacağı gerçeği ancak varlığıyla deneyimleyerek fark edebilir.
  • Yapılan herhangi bir şeyde gerginlik hissediyorsan, bil ki yapmakta olduğun şey yanlıştır.
  • Fiziksek biçiminiz zayıflar, etki alanınız daralır, dünyanız büzülmeye başlar. Sonra yıllar önce geldiğiniz yere geri dönersiniz. Bilincin biçimden ayrılışıdır bu.
  • Biçimin terkine doğru yaklaşırken, korku ve umutsuzluk yaşanmasının sebebi; İnsan için yaşamanın, tamamen dışa, dışta yapmaya, edinmeye, onu korumaya , dışta tatmin olmaya odaklanışıdır.
  • Dünyasal kuralların hak etme üzerine kurulu oluşu gibi, biz ilahi sistemin de böyle olduğunu zannediyoruz. Oysa, yüceliş, huzur ve mutluluk sana “hiç bir şey” karşılığında zaten verilmiştir.
  • Var olduğun için hak edersin, hak etmeye gerek yoktur.
  • Yaşam kendiliğinden ve doğal bir seri değişimdir.
  • Geçmişten ve gelecekten bilinçli bir gayret ile özgürleşmedikçe, gerçek özgürlüğün kapısını açamazsın.
  • Zihin seni zamanda tutsun diye icat edilmiş bir mekanizmadır.
  • İki gözün somutu, üçüncü gözün ise soyutu fark etmeye yönelik cihazlarındır.
  • Tanrısalda olmak, an’daki yaşamdır.
  • Beklersen, bekleme ve umut, arzuya dönüşür. Arzu ise seni, tanrısalın içine dolması için bu an’da bırakmaz.
  • An zaman aralığı olmayan bir çizgidir ve orada zaman yoktur.
  • Zinin an’da duraklamaz, sadece yok olur.
  • Senin bu yaşamda bilincine aldığın şey, sana göre vardır ve bilincinden çıktığı anda yoktur.
  • Gerçek,  bilinçten hiçbir zaman kaybolmayandır.
  • İnsan ihtiyaçsız bir varlık olarak yaşasaydı, kendi gücünü fark etmesi ve daha yüksek bilinçlere ulaşması mümkün olmazdı.
  • Zevk, bedenseldir.
  • Var oluş, yegane hakikattir.
  • Balığın, denizin içinde olup denizi bilmemesi gibi, insan da tanrı içindedir fakat tanrıyı arar durur.
  • Varlık, varoluşun dışına çıkamaz.
  • Sen ancak düşünürken “birisi” sindir. Düşünce yokken sadece “ben” halinde, “varlık” halindesindir.
  • Amaç edinmek dualite yaratır.
  • Bilge tercihsizdir, seçimsizdir.
  • Gerçek ifade edilmez ve ifade edildiği anda o artık gerçek değildir.
  • Aşk, dünyada olan olup, dünyadan olmayan gerçekliktir.
  • Sevgi ancak, diğerinde gerçekten varsa ve gönülden gönüle akarsa algılanır, hissedilir.
  • Aşk, insandan gelir görünüşte olup, tanrısalın, kutsalın yaşanışıdır.
  • Her insan, varlığından varoluşa giriş yapabilen bir kapıdır.
  • Ölüm, olmadığını fark ediştir, hiçleşiştir. 

30 Ocak 2016 Cumartesi

CANDİDE YA DA İYİMSERLİK (VOLTAIRE)

CANDİDE YA DA İYİMSERLİK (VOLTAIRE)


Nedensiz hiçbir sonuç yoktur.

Genel iyimserlik özel felaketlerden doğar; öyle ki ne kadar çok özel felaket olursa, her şey o kadar iyi olur.

Eğer “Her şeyin olduğu gibi olması en iyisi ise, demek ki ne cennetten kovulma,  ne de ceza vardır.

Özgür irade ancak mutlak zorunlulukla birlikte var olabilir. Çünkü özgür olmamız zorunluydu. Çünkü ne de olsa saptanmış olan irade.

Namuslu bir kimsenin bir kere ırzına geçilir, ama bununla onun erdemi sağlamlaşır.

Habeşler, beyazlar, melezler ve sonunda korsanım, herkes öldürüldü ve ben yarı ölü bir halde, bir ölü yığınının üstünde kaldım. Muhammed’in emrettiği beş vakit namazda kusur edilmeyen üç yüz fersahlık bir bölgede olağan işlerdendi.

Her zaman yere çalmak istediğimiz bir yükü, sürekli taşımaya çalışmaktan, varlığımızdan dehşete düştüğümüz halde, ona bağlanmaktan, kısacası bizi kemiren yılanı kalbimizi yitinceye kadar okşamaktan daha budalaca bir şey yoktur.

Hoşça vakit geçirmek isterseniz herhangi bir yolcuyu başından geçenleri anlatmaya çağırın. Yaşama lanet okuyan, çoğu kez kendi kendine insanların en mutsuzu olduğunu söylemeyen bir tek kişi bulursanız, beni, baş aşağı denize atın.

Kendi cinsimizden olanları yemeye gerek duymuyorsak, bunun nedeni, yiyecek bir sürü başka güzel şeyin olmasıdır.

Biz tanrıya hiç dua etmeyiz ki; Ondan isteyecek hiçbir şeyimiz yok; bize gereken her şeyi vermiş; biz kendisine durmadan şükrederiz.

İyimserlik, insanın kötü bir durumdayken her şeyin iyi olduğunu ileri sürmek çılgınlığına tutulmasıdır.

Gizli acılar genel felaketlerden daha acıdır.

Bazılarında (Fransa eyaletleri için söylenmiş) zarafet sergileniyor; ama hepsinde birinci iş aşk, ikinci dedikodu, üçüncüsü de gevezelik.

Hepimizi birleştiriyor gibi görünen yemek zamanları dışında zamanımız hep saçma sapan kavgalarla geçiyor.

Bir tabloyu, ancak onda doğanın kendisini gördüğümde inandığım zaman seveceğim. Ama tablonun bu türü yok.

Düşündüğünü yazmak iyi şeydir. Bu insanlara tanınmış bir ayrıcalıktır.

İnsan, kuşku içinde kıvranmak ya da can sıkıntısı içinde bocalamak için yaratıldı.

Kamu işlerine karışanların çoğu zaman sefalet içinde öldüklerini ve buna layık olduklarını sanıyorum.

Toprağımı çocuklarımla beraber ekip biçerim; bu iş, üç büyük kötülük olan can sıkıntısını, ahlaksızlığı ve yoksulluğu bizden uzak tutar.

İnsanoğlu cennet bahçesine konduğu zaman, oraya onu işlesinler diye konuldu. Bu da insanın, dinlenmek için yaratılmadığını gösterir.


Fazla düşünmeden çalışalım; bu, hayatı dayanılır kılan tek çaredir.

Ocak / 2016

23 Ocak 2016 Cumartesi

GENÇ WERTHER'İN ACILARI (Johann Wolfgang Von Goethe)

GENÇ WERTHER'İN ACILARI 

(Johann Wolfgang Von Goethe)


Sanatçı, tanrısal bir güce sahiptir, o da bir yaratıcıdır.

Dünyadaki karışıklıklara yol açan şeyin, kurnazlık ve kötü niyetten öte, belki de yanlış anlamalar ve atalet olduğunu saptadım.

Üst tabakadan olanlar kendileriyle sıradan halkın arasında soğuk bir mesafe bırakacaklardır hep, onlara yaklaşmakla bir şey yitireceklerine inanıyor gibiler; ayrıca da kent kaçkınları ve kötü niyetli şakacılar da var ki, bunların taşkınlıkları zavallı halkı daha da kırılgan yapıyor.

İnsan soyu tek bir kalıptan çıkmadır. Çoğu yaşayabilmek için günlerinin büyük bölümünü çalışarak geçirir ve özgürlük olarak arta kalan zaman onları o kadar kaygılandırır ki, ondan kurtulmak için denemedik şey bırakmazlar. Ey insanın alın yazısı!

İnsan yaşamının yalnızca bir düş olduğunu başkaları da daha önce düşünmüştür.

Çocukların neyi niçin istediklerini bilmedikleri konusunda bütün o bilgili öğretmen ve eğitmenler aynı kanıdalar; ama ergin kimselerin de bu yeryüzünde tıpkı çocuklar gibi yalpalayarak dolaştıklarına ve onlar gibi nereden gelip nereye gittiklerini bilmediklerine, onlar gibi gerçek ereklere yönelik hareket etmediklerine ve kurabiye, çörek ve kızılcık sopasıyla güdüldüklerine kimse inanmak istemese de bu bir gerçek.

Yalnızca doğanın zenginliği sonsuzdur ve büyük sanatçıyı yalnızca doğa yaratır.

Sanat kurallarının lehinde birçok şey söylenebilir, Nasıl kendini yasalara ve refaha kaptırmış biri, hiçbir zaman dayanılmaz bir komşu, garip bir hergele haline gelemezse, kendini kurallara göre eğiten bir insan da hiçbir zaman zevksiz ve kötü bir yapıt meydana getirmez; buna karşın her kural, doğanın gerçek duyumsayışını ve doğanın gerçek dışa vurumunu yok edecektir.

Resim sanatında da edebiyatta da önemli olan kusursuz olanı görebilmek ve onu dile getirmeye cesaret etmektir.

En çok beğendiğim yazarlar, yazdıklarında kendi dünyamı, benim çevremde olup bitenleri bulduğum yazarlardır.

Sevincin ortasında keder ya da dehşet verici bir olayla karşılaşınca, doğal olarak bunun etkisi başka bir durumda olduğundan daha büyük olur.

Bir yanda insanın içindeki yayılma, yeni buluşlar yapma ve öteye beriye devinme itkisi; öte yanda sınırlamalara gönüllü olarak boyun eğme, alışkanlığın raylarında devam etme ve sağıyla soluyla ilgilenmeme konusunda içsel güdü var.

Yerinde duramayan bir gezgin bile sonunda vatanını özler ve kulübesinde, eşinin koynunda, çocuklarının arasında, hepsine ekmek bulma uğraşısında dünyanın enginlerinde  boşuna aradığı sevinci bulur.

Yüreğime en yakın varlıklar, çocuklardır. Bu ufaklıkları izlerken ilerde onlara o kadar gerekli olacak bütün erdemlerin, bütün güçlerin filizlendiğini görüyorum; şimdiki dik kafalılıklarında geleceğin kararlılığını, coşkularında, ileride dünyanın tehlikelerini atlatmak için gerekli olan mizah yeteneğini ve aldırmazlığını seziyorum; apaçık ve bir bütün halinde!  

Ey Tanrım, sen gökyüzünden baktığında, yalnızca yaşlı çocuklar ile genç çocuklar görürsün.

Dünyanın bütün işleri aşağılıktır; başkalarının sözüyle, hiçbir tutkusu ya da bir gereksinimi olmaksızın, para, şan şeref ya da bilmem ne uğruna didinen biri her zaman bir budaladır.

Kadınlar, iki hayranının birbiriyle iyi geçinmesini sağlayabilirlerse, kazançlı çıkan hep kendileri olacaktır.

Mutluluk yalnızca yüreğimizde mümkündür.

Tehlike sonu gelmez bir konudur, öğrenmekle bitmez.

Tutkuları tarafından oradan oraya sürüklenen bir insan tüm akıl gücünü yitirir ve bir sarhoş, bir deli olarak değerlendirilir.

İnsan doğası sınırlıdır. Sevince, kedere, acılara belli bir dereceye dek dayanabilir.

Yaratılışımız gereği her şeyi kendimizle ve kendimizi de her şeyle kıyasladığımız için, her türlü mutluluk ve kederi kendi bütünselliğimizi oluşturan nesnelerde buluyoruz.

İnsanlar hem kendileri hem başkaları için her şeyi zorlaştırıyor.

Birinci derecede önem taşıyan kişi kimdir? Diğerlerini değerlendirebilen ve onları, kendi tasarılarını gerçekleştirmek için kullanacak kadar kudretli ya da kurnaz olan kişidir.

Yaşamın tadını çıkartmak için üstünde durabilecek küçücük bir toprak parçası yeterlidir, altında yatmak içinse daha da az.

Yeryüzünde bir gezginim yalnızca, bir yolcu!

Bütün insanlar umutlarında kandırılıyor, beklentilerinde aldatılıyorlar.

Bir insanın varlığı ya da yokluğu, başkaları için önem taşımaz, hemen hemen hiçbir önem taşımaz. Seni yitirdikleri için yazgılarında bir boşluk duyarlar mı acaba? Ne zamana kadar duyarlar? Ah, insan işte bu denli fani bir varlık; tam da varoluşundan hiçbir kuşku duymadığı, mevcudiyetini gerçekten duyumsattığı tek yerde bile, sevdiklerinin hatıralarına, onların ruhlarında bile yitip yok olmaktadır, hem de o denli çabuk.

Sevgi, sevinç, yakınlık ve coşku kendi içimden gelmiyorsa, bir başkası da bunları veremeyecektir bana.

Kimi tükenmişler için bir destektir din, kimi dermansızları diriltmiştir de. Herkes için böyle olamayabilir.

İnsan yazgısı, başına gelenlere sonuna dek katlanmaktan, sunulan kaseyi içip boşaltmaktan başka ne olabilir?


Bahtsızlığının, kendi mahvolmuş yüreğinden, tükenmiş beyninden kaynaklandığını fark edemiyorsun; bundan da seni dünyadaki hiçbir kral kurtaramayacaktır.

Ocak/2016