18 Eylül 2015 Cuma

BOZKIRKURDU

BOZKIRKURDU (Hermann Hesse)


-İnsanların büyük çoğunluğu yüzmeyi öğrenmeden yüzmek istemez. Çünkü karada yaşamak için yaratılmışlar. Düşünmek istememeleri de doğal, çünkü yaşamak için yaratılmışlar.
Kim düşünürse, kim düşünmeyi temel uğraş yaparsa, bunda ileri bir noktaya ulaşabilir. Ne var ki karayla suyu değiş tokuş etmiştir. Böyle biri bir gün gelir suda boğulur.

-Her çağ, her uygarlık, kendisine yakışır incelikleri ve sertlikleri, güzellikleri ve acımasızlıkları barındırır. Kimi acıları pek doğal karşılar, kimi kötülükleri sabırla sineye çeker. Ne zaman ki iki çağ, iki uygarlık ve iki din birbiriyle kesişirse, işte o zaman insan yaşamı gerçek bir acıya, gerçek bir cehenneme dönüşür.

-Aynı kan ve aynı ruhu paylaşan iki varlık birbirinin can düşmanıysa, böyle bir yaşamın tadı yoktur.

-Her insan başkalarında rastlanmayan özelliklerle, başkalarında rastlanmayan nişanlarla donatılmıştır; her birinin kendi erdemleri kusurları vardır, her birinin bir “Büyük Günahı” vardır öte yandan.

-Güç insanını güç yıkar, para insanını para; köle ruhlu insanı başkalarına kulluk etme, zevk insanını zevk çökertir.

-Gerçekten kendini öldürenleri intihar edenler arasında saymak yanlıştır.

-İntihar edenler, bireyselleşmeden kaynaklanan suçluluk duygusuna yakalanmış kişiler olarak, kendilerini mükemmelleştirmek yerine tanrıya dönmeyi evrene dönmeyi amaç edinen varlıklar olarak karşımıza çıkar. Bu kişilerden çoğu canına kıyacak güçten yoksundur.

-Nasıl her güç güçsüzlüğe dönüşebilirse, bunun tersi intihar eğilimli biri görünürdeki güçsüzlüğünü çok vakit bir güce, bir desteğe dönüştürebilir.

-İnsanın kendi eliyle canına kıymasındansa yaşama yenik düşüp can vermesi çok daha soylu ve güzel bir davranıştır.

-Orta sınıf insanı, kendini gözden çıkarmaz, ne çilekeşliğe ne de zevkperesliğe adar kendini, asla canını vermeye kalkmaz, asla yok olmayı istemez.  Onun ideali nefsinden el çekmek değil, ben’ini ayakta tutmaktır. Ilıman bir bölgede yerleşmeye uğraşır. Bunun üstesinden gelirse, kayıtsız şartsızlığa ve aşırılığa yönelik bir hayatın sağlayacağı yaşam ve duygu yoğunluğundan da el çekmek zorunda kalır.

-Orta sınıf insanı tanrıya sevdalanmışlığını verip vicdan rahatlığını, hazzı verip hoşnutluğu, özgürlüğü verip rahatlığı, ölümcül ateşi verip tatlı sıcaklığı alır. Bu yüzdendir ki güçsüz bir yaşam dürtüsüyle donatılmıştır, korkaktır, kendisini elden çıkartmaktan çekinir, kolay yönetilebilecek biridir. Dolayısıyla, gücün yerine çoğunluğu, şiddetin yerine yasayı, sorumluluğun yerine oylamayı getirmiştir. (28.03.2007)

-Burjuvazi içinde her zaman yığınla güçlü ve yabanıl insan yaşar. Gerçek burjuvaziyi oluşturan asıl kitlenin çevresinde insanlığın geniş katmanları, binlerce başka insan ve aydın kişi yer alır. Burjuva sınıfının ilkesi “Bana karşı olmayan, benden yanadır.”

-Oyun sanatı, ben’in çok parçadan olmuş biçimde anlatımına en büyük olanağı sağlar ya da sağlayabilir. Öyle yapıtlar vardır ki kişi ve karakter oyununun perdesinin gerisinde yazarın kendisi de bir kişilik sergilemeye çalışır.

-insan yüz zardan oluşmuş bir soğana, pek çok ipten dokunmuş bir kumaşa benzer.

-İnsan, doğayla us arasındaki dar ve tehlikeli bir köprüdür sadece. Ruhun derinliklerinde yatan misyon insanı usa, tanrıya doğru iter, ruhun derinliklerindeki özlem ise onu geriye doğru çeker, doğadan, ana’dan yana yöneltir. Böylece insan yaşamı iki güç arasında salınıp durur.

-İnsanların “insan” kavramından anladıkları, her zaman geçici nitelik taşıyan burjuva geleneğidir.  Bu gelenekle kaba kimi içgüdüler yadsınıp yasaklanır, biraz bilinç, biraz karakter sahibi olması ve hayvansıllığından sıyrılması, az buçuk ruh sahibi olması beklenir insandan. Burjuvazi “kişilik” diye nitelediği şeye göz yumar, hoş görüp katlanır. Öte yandan kişiliği “devlet” denen doymak bilmezin eline teslim eder. Her ikisini birbirine koz olarak kullanır. Burjuvazinin sonradan uğruna anıtlar dikeceği kimseleri kâfir diye ateşte yakmasının, katil diye ipe çekmesinin nedeni budur.

-Her doğuş evrenden bir ayrılış demektir.

-Ciddilik zamana aşırı değer verilmesinden kaynaklanır.

-Yaşamda, zaman diye bir şey aranmaz; sonsuzluk dediğimiz yalnızca bir an’dır.

-Zevk alacağın bir şeyi yapmak için önce başkalarının iznini gereksiniyorsan aptalın birisin.

-Her zaman yaşanılan an var, gelecek diye bir şey yok.

- Hiçbir hayvan yoktur ki, bir ara şaşırsın da ne yapıp edeceğini, nasıl davranacağını bilemesin.

-Bir insan pek üzgünse, dişi ağrıdığı ya da para kaybettiği için değil, her şeyin gerçekte nasıl, yaşamın nasıl bir şey olduğunu hissettiği için üzgünse, gerçekten üzgün demektir. İşte o vakit biraz hayvana benzer, o zaman üzgün görünür, ama her zamankinden daha gerçek ve güzeldir bu üzüntü.

-Gözlerini bir süre kendi içine çevirip dünyadaki bozuk düzende ve kötülüklerde ne ölçüde payı olduğunu araştırmak, işte buna kimse yanaşmıyor.

-Ölüme karşı savaş, her zaman güzel, soylu, olağanüstü ve saygın bir çabadır.

-Yaşamamızın nedeni ölümden korkmamız, sonra da onu yine sevmemizdir.

-Bir kızın yanına sokulan kimse alay edilmeyi göze alır, alay edilmek bu işe yapılacak bir yatırımdır. (Doğru dürüst dans etmesini bilmeyen birinin genç ve güzel bir kızı dansa kaldırmaya çekinmesi üzerine..)

-Şeytan Us’tur. Onun bahtsız çocukları da bizleriz.

-Müzik yapmak, elden geldiğince doğru dürüst, çok ve yoğun müzik yapmaktır. Yapıtlara ilişkin en zekice şeyleri söyleyebilmek kimseye yarar sağlamaz.  İster iyi ister kötü çal insanın içini şenlendirir, herkes bunu bacağında, kanında hissederse, işte budur yalnızca önemli olan.

- Yaşam, kahraman rollerine ve benzeri şeylere yer veren bir kahramanlık destanı değil, insanların yiyip içmeler, kahve yudumlamalar, örgü örmeler, iskambil oynamalar ve radyo dinlemelerle yetinip hallerine şükrettikleri rahat bir orta sınıf evidir.

-Zaman ve dünya, para ve güç, küçük ve sığ insanların elinde bulunacak her zaman, asıl insanların elinde ise hiçbir şey. Yalnızca ölüm. Hepsi o kadar mı? Hayır, ölümsüzlük ayrıca.

-Bütün kadınlar benimdi, ben bütün kadınlarındım. Hepimiz birbirimizde pay sahibiydik. Erkekler de içindeydi bunun, onlarda da ben vardım, onlar da bana yabancı değillerdi. Onların gülmesi benim gülmemdi, onların flörtleri benim, benim flörtlerim onlarındı.

-Kişiliğiniz, içine kapatıldığınız bir hapishanedir.

-Bir annenin beni dünyaya getirmesiyle suçlu biri olup yaşamaya mahkum ediliyor, şu ya da bu devletin vatandaşı olmak, askere gitmek, öldürmek, silahlanma için vergi ödemekle yükümlü kılınıyorum.

-İnsan bir yığın ruhtan, pek çok ben’den oluşur. Sözde bütünlüğü dağıtıp parçalayarak kişiliği pek çok ben’ e ayırmak delilik sayılır, bilim şizofreni diye niteler bunu. Belli bir çocukluğun belli bir düzen ve gruplandırma olmaksızın denetim altına alınamayacağı düşünülürse, bilim bu tutumunda haklıdır. Ancak, pek çok alt ben’in birkezliğine, bağlayıcı, yaşam boyu varlığını koruyacak bir düzene sokulabileceği inancında da haksızdır.

-Kişiliğin Kurulmasına Rehberlik; Ben’inin parçalanıp dağılması olayını yaşamış kişiye, parçaları nasıl her zaman dilediği düzen içinde yeniden bir araya toplayıp yaşam oyununda sınırsız bir çeşitlilik sağlayabileceği öğretilir. (Bir yazarın bir avuç kişiden bir oyun yazıp çıkarması gibi)

-Ben’ in parçalarını kullanarak değişik modülasyonlar, değişik tempo ile yaşamınızın oyununa dilediğiniz biçimi verebilir, onu dilediğiniz gibi canlandırabilir, karmaşık duruma sokabilir ve zenginleştirebilirsiniz, bu sizin elinizde.

-Delilik yüksek bir anlamda tüm bilgeliğin başlangıcıysa, şizofreni de tüm sanatın, tüm düşlerin başlangıcıdır.

-Ben’ in parçaları ile kurduğunuz oyunda, baktınız ki bir figür bugün çekilmez bir umacıya dönüştü de oyunbozanlık ediyor, ertesi gün onu ikinci derecede zararsız bir figür konumuna indirgeyebilir, bir süre başına gelmedik kötülük kalmayan zavallı ve gözde bir figürü ise bir sonraki oyunda prenses konumuna yükseltebilirsiniz.

-Ciddiye alınmaya değer şeyleri ciddiye almasını öğrenin.


-Gülmeyi öğreneceksiniz. Bu yaşamın mizahına, bu yaşamın kara mizahına akıl erdirmeniz gerekiyor. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder