BOZKIRKURDU (Hermann Hesse)

Kim düşünürse, kim düşünmeyi temel uğraş yaparsa, bunda
ileri bir noktaya ulaşabilir. Ne var ki karayla suyu değiş tokuş etmiştir.
Böyle biri bir gün gelir suda boğulur.
-Her çağ, her uygarlık, kendisine yakışır incelikleri ve
sertlikleri, güzellikleri ve acımasızlıkları barındırır. Kimi acıları pek doğal
karşılar, kimi kötülükleri sabırla sineye çeker. Ne zaman ki iki çağ, iki
uygarlık ve iki din birbiriyle kesişirse, işte o zaman insan yaşamı gerçek bir
acıya, gerçek bir cehenneme dönüşür.
-Aynı kan ve aynı ruhu paylaşan iki varlık birbirinin can
düşmanıysa, böyle bir yaşamın tadı yoktur.
-Her insan başkalarında rastlanmayan özelliklerle,
başkalarında rastlanmayan nişanlarla donatılmıştır; her birinin kendi erdemleri
kusurları vardır, her birinin bir “Büyük Günahı” vardır öte yandan.
-Güç insanını güç yıkar, para insanını para; köle ruhlu
insanı başkalarına kulluk etme, zevk insanını zevk çökertir.
-Gerçekten kendini öldürenleri intihar edenler arasında
saymak yanlıştır.
-İntihar edenler, bireyselleşmeden kaynaklanan suçluluk
duygusuna yakalanmış kişiler olarak, kendilerini mükemmelleştirmek yerine
tanrıya dönmeyi evrene dönmeyi amaç edinen varlıklar olarak karşımıza çıkar. Bu
kişilerden çoğu canına kıyacak güçten yoksundur.
-Nasıl her güç güçsüzlüğe dönüşebilirse, bunun tersi intihar
eğilimli biri görünürdeki güçsüzlüğünü çok vakit bir güce, bir desteğe
dönüştürebilir.
-İnsanın kendi eliyle canına kıymasındansa yaşama yenik
düşüp can vermesi çok daha soylu ve güzel bir davranıştır.
-Orta sınıf insanı, kendini gözden çıkarmaz, ne çilekeşliğe
ne de zevkperesliğe adar kendini, asla canını vermeye kalkmaz, asla yok olmayı
istemez. Onun ideali nefsinden el çekmek
değil, ben’ini ayakta tutmaktır. Ilıman bir bölgede yerleşmeye uğraşır. Bunun
üstesinden gelirse, kayıtsız şartsızlığa ve aşırılığa yönelik bir hayatın
sağlayacağı yaşam ve duygu yoğunluğundan da el çekmek zorunda kalır.
-Orta sınıf insanı tanrıya
sevdalanmışlığını verip vicdan rahatlığını, hazzı verip hoşnutluğu, özgürlüğü
verip rahatlığı, ölümcül ateşi verip tatlı sıcaklığı alır. Bu yüzdendir ki
güçsüz bir yaşam dürtüsüyle donatılmıştır, korkaktır, kendisini elden
çıkartmaktan çekinir, kolay yönetilebilecek biridir. Dolayısıyla, gücün yerine
çoğunluğu, şiddetin yerine yasayı, sorumluluğun yerine oylamayı getirmiştir.
(28.03.2007)
-Burjuvazi içinde her zaman yığınla güçlü ve yabanıl insan
yaşar. Gerçek burjuvaziyi oluşturan asıl kitlenin çevresinde insanlığın geniş
katmanları, binlerce başka insan ve aydın kişi yer alır. Burjuva sınıfının
ilkesi “Bana karşı olmayan, benden yanadır.”
-Oyun sanatı, ben’in çok parçadan olmuş biçimde anlatımına
en büyük olanağı sağlar ya da sağlayabilir. Öyle yapıtlar vardır ki kişi ve
karakter oyununun perdesinin gerisinde yazarın kendisi de bir kişilik
sergilemeye çalışır.
-insan yüz zardan oluşmuş bir soğana, pek çok ipten dokunmuş
bir kumaşa benzer.
-İnsan, doğayla us arasındaki dar ve tehlikeli bir köprüdür
sadece. Ruhun derinliklerinde yatan misyon insanı usa, tanrıya doğru iter,
ruhun derinliklerindeki özlem ise onu geriye doğru çeker, doğadan, ana’dan yana
yöneltir. Böylece insan yaşamı iki güç arasında salınıp durur.
-İnsanların “insan” kavramından anladıkları, her zaman
geçici nitelik taşıyan burjuva geleneğidir.
Bu gelenekle kaba kimi içgüdüler yadsınıp yasaklanır, biraz bilinç,
biraz karakter sahibi olması ve hayvansıllığından sıyrılması, az buçuk ruh
sahibi olması beklenir insandan. Burjuvazi “kişilik” diye nitelediği şeye göz
yumar, hoş görüp katlanır. Öte yandan kişiliği “devlet” denen doymak bilmezin
eline teslim eder. Her ikisini birbirine koz olarak kullanır. Burjuvazinin
sonradan uğruna anıtlar dikeceği kimseleri kâfir diye ateşte yakmasının, katil
diye ipe çekmesinin nedeni budur.
-Her doğuş evrenden bir ayrılış demektir.
-Ciddilik zamana aşırı değer verilmesinden kaynaklanır.
-Yaşamda, zaman diye bir şey aranmaz; sonsuzluk dediğimiz
yalnızca bir an’dır.
-Zevk alacağın bir şeyi yapmak için önce başkalarının iznini
gereksiniyorsan aptalın birisin.
-Her zaman yaşanılan an var, gelecek diye bir şey yok.
- Hiçbir hayvan yoktur ki, bir ara şaşırsın da ne yapıp
edeceğini, nasıl davranacağını bilemesin.
-Bir insan pek üzgünse, dişi ağrıdığı ya da para kaybettiği
için değil, her şeyin gerçekte nasıl, yaşamın nasıl bir şey olduğunu hissettiği
için üzgünse, gerçekten üzgün demektir. İşte o vakit biraz hayvana benzer, o
zaman üzgün görünür, ama her zamankinden daha gerçek ve güzeldir bu üzüntü.
-Gözlerini bir süre kendi içine çevirip dünyadaki bozuk
düzende ve kötülüklerde ne ölçüde payı olduğunu araştırmak, işte buna kimse
yanaşmıyor.
-Ölüme karşı savaş, her zaman güzel, soylu, olağanüstü ve
saygın bir çabadır.
-Yaşamamızın nedeni ölümden korkmamız, sonra da onu yine
sevmemizdir.
-Bir kızın yanına sokulan kimse alay edilmeyi göze alır,
alay edilmek bu işe yapılacak bir yatırımdır. (Doğru dürüst dans etmesini
bilmeyen birinin genç ve güzel bir kızı dansa kaldırmaya çekinmesi üzerine..)
-Şeytan Us’tur. Onun bahtsız çocukları da bizleriz.
-Müzik yapmak, elden
geldiğince doğru dürüst, çok ve yoğun müzik yapmaktır. Yapıtlara ilişkin en
zekice şeyleri söyleyebilmek kimseye yarar sağlamaz. İster iyi ister kötü çal insanın içini
şenlendirir, herkes bunu bacağında, kanında hissederse, işte budur yalnızca
önemli olan.
- Yaşam, kahraman rollerine ve benzeri şeylere yer veren bir
kahramanlık destanı değil, insanların yiyip içmeler, kahve yudumlamalar, örgü
örmeler, iskambil oynamalar ve radyo dinlemelerle yetinip hallerine
şükrettikleri rahat bir orta sınıf evidir.
-Zaman ve dünya, para ve güç, küçük ve sığ insanların elinde
bulunacak her zaman, asıl insanların elinde ise hiçbir şey. Yalnızca ölüm.
Hepsi o kadar mı? Hayır, ölümsüzlük ayrıca.
-Bütün kadınlar benimdi, ben bütün kadınlarındım. Hepimiz
birbirimizde pay sahibiydik. Erkekler de içindeydi bunun, onlarda da ben
vardım, onlar da bana yabancı değillerdi. Onların gülmesi benim gülmemdi,
onların flörtleri benim, benim flörtlerim onlarındı.
-Kişiliğiniz, içine kapatıldığınız bir hapishanedir.
-Bir annenin beni dünyaya getirmesiyle suçlu biri olup
yaşamaya mahkum ediliyor, şu ya da bu devletin vatandaşı olmak, askere gitmek,
öldürmek, silahlanma için vergi ödemekle yükümlü kılınıyorum.
-İnsan bir yığın ruhtan, pek çok ben’den oluşur. Sözde
bütünlüğü dağıtıp parçalayarak kişiliği pek çok ben’ e ayırmak delilik sayılır,
bilim şizofreni diye niteler bunu. Belli bir çocukluğun belli bir düzen ve gruplandırma
olmaksızın denetim altına alınamayacağı düşünülürse, bilim bu tutumunda
haklıdır. Ancak, pek çok alt ben’in birkezliğine, bağlayıcı, yaşam boyu
varlığını koruyacak bir düzene sokulabileceği inancında da haksızdır.
-Kişiliğin Kurulmasına Rehberlik; Ben’inin parçalanıp
dağılması olayını yaşamış kişiye, parçaları nasıl her zaman dilediği düzen
içinde yeniden bir araya toplayıp yaşam oyununda sınırsız bir çeşitlilik
sağlayabileceği öğretilir. (Bir yazarın bir avuç kişiden bir oyun yazıp
çıkarması gibi)
-Ben’ in parçalarını kullanarak değişik modülasyonlar, değişik
tempo ile yaşamınızın oyununa dilediğiniz biçimi verebilir, onu dilediğiniz
gibi canlandırabilir, karmaşık duruma sokabilir ve zenginleştirebilirsiniz, bu
sizin elinizde.
-Delilik yüksek bir anlamda tüm bilgeliğin başlangıcıysa,
şizofreni de tüm sanatın, tüm düşlerin başlangıcıdır.
-Ben’ in parçaları ile kurduğunuz oyunda, baktınız ki bir
figür bugün çekilmez bir umacıya dönüştü de oyunbozanlık ediyor, ertesi gün onu
ikinci derecede zararsız bir figür konumuna indirgeyebilir, bir süre başına
gelmedik kötülük kalmayan zavallı ve gözde bir figürü ise bir sonraki oyunda
prenses konumuna yükseltebilirsiniz.
-Ciddiye alınmaya değer şeyleri ciddiye almasını öğrenin.
-Gülmeyi öğreneceksiniz. Bu yaşamın mizahına, bu yaşamın
kara mizahına akıl erdirmeniz gerekiyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder