22 Ocak 2017 Pazar

OLAĞANÜSTÜ İNSANLARLA KARŞILAŞMALAR (G.I. Gurdjieff)


OLAĞANÜSTÜ İNSANLARLA KARŞILAŞMALAR 

(G.I. Gurdjieff)

Günümüz uygarlığında, geçmiş uygarlıklarda olduğu gibi, edebiyat genel olarak insanlığı mükemmelleştirmek için vardır.

Coğrafi ve diğer şartlar nedeniyle modern uygarlığın etkilerinden soyutlanmış Asya kıtasında yaşayan günümüz insanlarında duyguların Avrupa’da yaşayan insanlardan daha yüksek bir gelişmişlik seviyesine ulaştığı bir gerçektir.

Avrupalıların gözlemledikleri bir nesne hakkında anlayışları “matematiksel bilgilenme” denilen her konuda kullanılabilen araçlar tarafından şekillendirilmiştir. Asyalılar ise gözlemledikleri nesnenin özünü, bazen yalnızca duygularıyla hatta bazen de sadece içgüdüleriyle kavrarlar.

Çağdaş gazeteciler ve edebiyatçılar arasında birlik ruhu önemli ölçüde gelişmiştir. Birbirlerini her konuda kuvvetle destekler ve aşırı derecede birbirlerini yüceltirler.

Nasrettin Hoca öğütü: Her zaman ve her konuda başkaları için yararlı olan ve aynı zamanda kendinizin hoşuna giden şeylere ulaşmak için çabalayın.

Hangi insanlar olağanüstü olarak adlandırılır? Zihinsel becerikliliği, kendi doğasından kaynaklanan davranışlarını sınırlaması ve aynı zamanda diğerlerinin zayıflığına karşı hoşgörülü ve adilce davranması ile diğer insanlar arasında göze çarpan bir insan, olağanüstü olarak adlandırılabilir.

Babam, Gılgamış efsanesinin Babillerden daha eski olan Sümerlilerden geldiğini söylerdi. Hiç şüphesiz ki Yahudilerin kutsal kitabındaki tufan hikayesinin kökeniydi ve Hristiyanlığın dünya görüşünün temelini oluşturuyordu. İsimler ve bazı detaylar değiştirilmiştir.

Gılgamış destanında, son tufandan yetmiş nesil daha eski (her nesil=100 yıl) bir tarihte Haninn adasında büyük bir uygarlığın olduğu söyleniyordu. Haninn adasının aşağı yukarı şimdiki Yunanistan’ın bulunduğu yerde olduğunu öğrendim.

Kastousilia adı verilen tartışma sitilinin Asurca bir kelimeden türediğini zannediyorum. Tartışma stili: Tartışanlardan biri diğerine, konuyla alakası yokmuş gibi gözüken beklenmedik bir soru sorar. Diğeri ise bu soruya, hiç acele etmeden, sakince ve akla uygun bir şekilde cevap verir.

Babamın insan hayatının amacı için; İnsanın temel uğraşının hayata karşı içsel bir bağımsızlık yaratmak ve kendini mutlu bir yaşlılık için hazırlamak olduğunu söylerdi. Bu amaca ulaşmak için;
Her insanın temel uğraşı hayata karşı içsel bir bağımlılık yaratmaktır. Bir insan bu amaca ulaşmak için aşağıdaki dört emri, çocukluğundan on sekiz yaşına gelinceye kadar yerine getirmelidir.
1                    Anne babasını sevmek
2                    Namuslu kalmak
3                    İnsanlara zengin veya fakir, dost veya düşman, güç sahibi veya köle olsun ve hangi dine mensup olursa olsun saygı göstermek, fakat içsel olarak bağımsız olmak ve herhangi bir şeye veya herhangi bir insana çok fazla güven duymamak.
4                    Yapılan işi getirdiği kazancı için değil de kendisi için sevmek

Gudjieff Babası; İnsanın ruhu var mıdır? İnsanın bir ruhu olduğu ve bu ruhun öldükten sonra bağımsız olarak var olduğu ve öteki tarafa göçtüğüne inanmıyorum. İnsanın hayatı boyunca onun içinde “bir sey” oluşmaktadır. İnsan belli bir nitelikte doğmuştur ve bu özellik sayesinde, hayatı süresince edindiği deneyimler insanın içinde muhakkak ki belli bir öz şekillendirmektedir. Bu özden de insanın içinde başka bir şey oluşmaktadır. Bu şey insanın fiziksel varlığından bağımsız bir hayat sürebilmektedir.  İnsan öldüğünde bu şey fiziksel bedenle aynı sürede ayrışmaz. Çok sonra ayrışır. Bu şey fiziksel bedenden oluştuğu halde daha ince bir cisimselliği vardır.

Babamın para kazanmak için yaptığı tüm işler ters gitti. Nedeni; Başkasının saflığından ve kötü şansından kendi hesabına kişisel çıkar sağlamaktan iç güdüsel olarak nefret etmek. Karakterindeki bu özelliği çocukken kazandığı belliydi. Çevresindeki çoğu kişi dürüstlüğünden yararlanıp onu kandırdılar. O içsel olarak bağımsız ve daima kendisi olarak kaldı.

İlk öğretmenim papaz Borş idi. 
Onun insan hakkındaki anlayışıyla ilgili düşünceleri;
  • İnsan, yetişkinliğe erişinceye kadar iyi/kötü, isteyerek/istemeyerek yaptıklarının hiçbirinden sorumlu değildir. Tek sorumlular ona yakın olup, onu hayatın sorumluluklarına hazırlama işini üzerine almış olanlardır.
  • Gençlik yılları, erkekler/kadınlar için, anasının rahmine düştüğünden itibaren başlayan gelişimin devam ederek tamamlanması sürecidir. Bu gelişim süresi insanın doğduğu ve yetiştirildiği yerin coğrafi şartlarına bağlı olarak ERKEKLERDE 20-23 yaş, KADINLARDA 15-19 yaş arasıdır.
  • Gelişim tamamlandığı andan itibaren insan tüm davranışlarından sorumludur.

Her insan için birbirini karşılıklı her konuda tamamlayacak bir karşı cinsin insanın yanında olması, hayat sorumluluğunu taşıdığı sürece mutlak bir zorunluluktur.

Sorumluluk sahibi olduğu çağda bir insanın gerçek bir insan olması ve asalak olmaması için eğitimi aşağıdaki presipler üzerine temellendirilmelidir.
  • İtaatkarsızlığı karşısında ceza alacağına inanmalıdır.
  • Yalnızca iyi huylarının karşısında ödül beklemelidir.
  • Tanrı’yı sevmeli fakat azizlere karşı kayıtsız kalmalıdır.
  • Hayvanlara yapılan kötü davranışlardan dolayı vicdan azabı duymalıdır.
  • Anne babasını ve öğretmenlerini üzmekten korkmalıdır.
  • Şetanlardan,yılanlardan ve farelerden korkmamalıdır.
  • Sahip olduğu şeylere razı olmaktan haz duymalıdır.
  • Başkalarının iyi niyetlerini kaybetmesi durumunda üzülmelidir.
  • Acıya ve açlığa dayanıklı olmalıdır.
  • Erken yaşlarda ekmeğini kazanmaya çalışmalıdır.

 Yezidin (şeytana tapanlar deniyor, Ağrı dağı yakınında yaşayan mezhep) etrafında bir çember çizilirse kendi gayretiyle bu çemberin dışına çıkamaz. Güç kullanarak çember dışına çıkarılırsa Katalepsi denilen duruma düşüyor. Tekrar çember içine bırakılınca düzeliyor.

Bogaçevski (Karsta papaz adayı), Dünyada iki türlü ahlak anlayışı var.
1.       Nesnel Ahlak; Hayat tarafından binlerce yılda şekillendirilen. Hayat ve Tanrının peygamberlerinin buyruklarıyla şekillenir. Vicdan duygusu oluşmasını sağlar. Vicdan ahlakı sürekli kılar.
2.       Öznel Ahlak; Kişilerle ve aynı zamanda bütün milletle, ailelerle, insan topluluklarıyla ilgili olan. İnsan tarafından icat edilmiştir. İnsanlara, yere, belli bir tarihteki anlayışa göre farklılık gösterir, görecelidir.

Bozulmamış bir vicdan duygusu, tüm kitapların ve öğretmenlerin bildiğinden daha fazlasını bilir.

Ani,
962 Ermenistan’ın Bagratid krallarının başkenti olmuştu
1046 Bizans imparatorluğu tarafından alındı. Bin kilise şehri olarak anılıyordu. Daha sonra Selçuk Türkleri tarafından fethedildi.
1125-1209 Beş kez Gürcüler tarafından alındı.
1239 Moğollar aldı.
1313 Deprem şehri tamamen yok etti. Harabeler arasında 1010 yılında bitirilen Patrikhane kilisesi, 
11 yy dan iki kilisenin, 1215 de tamamlanan bir kilisenin kalıntıları vardı.

Geçmiş tarihlerde çobanlar bugünkü gibi değildi. Otlattıkları sürülerin sahipleriydi ve çobanlar en zengin insanlar arasında sayılırdı.

Peder Telvant; Merkhavat adlı kitapta rastladığımız SARMUNG kelimesinin anlamını öğrendi. Bu kelime M.Ö. 2500 yılına kadar uzanan tarihlerde Babil’de geleneklere uygun olarak kurulan ve Mezopotamya’da bir yerlerde M.S. 6. Veya 7. Yüzyıla kadar varlığını sürdürdüğünü bilinen ünlü bir ezoterik okulun adıydı.

Ermenilere genellikle Tuzlanmış Ermeniler, Aysurlulara da Kaçagok denilirdi.

Aysurlular, Rusya, Türkiye ve İran sınırlarıyla işaretlenmiş olan Ağrı dağı civarında yaşardı. Kiliselerdeki kutsal emanetleri çalar satarlardı.

Yeni doğan çocukları tuzlama (isilik ve kızarıklıkları önlemek için) gelenekleri nedeniyle Ermenilere “Tuzlanmış Ermeni” derlerdi.

Bir insanın kime dua ettiği önemli değildir, önemli olan o insanın inancıdır. İnanç vicdandır ve temeli çocuklukta atılır.

Bir insan dinini değiştirirse vicdanını kaybetmiş sayılır. Vicdan da insanın en değerli şeyidir.

Müzik sesleri belli titreşimlerden meydana gelir, bu titreşimler insanın içinde bulunan titreşimlere etki yapar.

Çoğu Yahudi olan Esseniler arasında bulunduğumu ve bunların antik İbran müziği şarkıları sayesinde bitkileri yarım saat içinde büyüttüklerini söyledim.

İran’da bilinen bir değiş; Allah, O’nun Krallığının kapısına giden yolu, kendisi bilmezken başkasına göstermeye cüret edenleri kahretsin.

Yemeği böyle dikkatli çiğneyerek midenin işini azaltıyorsun. Yaşlandığında, normal çalışmaları eksik kaldığı için kasların belli bir seviyede zayıflayacak. Yaşlanınca, kasların ve vücudun zayıflayacak. Mideni çalışmamaya alıştırıyorsun. (s211)

Nefes alma çalışmaları ve çağdaş ezoterik okullarda öğretilenler, zarar vermekten başka işe yaramaz. Nefes alma bir beslenme çeşididir. Hava bir besin gibi vücuda girer, öğütülür, bileşenlerine ayrılır. Bu parçalar da birbirleriyle yeni bileşenler kurarlar, bazı maddelerin uygun unsurlarıyla da bileşimler oluşturur. İnsan organizmasının hayat işlevlerinde sürekli olarak tüketilen gerekli yeni maddeler üretilmiş olur.

Nefes almanın temel kurallarını bütün özellikleriyle bilmeden yapay nefes alma zararlıdır. Yapay nefes alma doğal nefes almanın zorla değiştirilmiş şeklidir.

Bütün organlarımız mekanik olarak çalışır. Her birinde doğası ve alışkanlıkları sayesinde belli bir çalışma hızı ortaya çıkmıştır. Farklı organların çalışma hızı birbirleriyle belli bir orantı içindedir.

Avrupalılar arasında, neredeyse her zaman, akla gelen şey hemen söylenir. Asyalılar böyle değildir. Psişenin ikiliği hayli gelişmiştir. Dıştan ne kadar nazik, dostça olursa olsun, pekâlâ içinden sizden nefret ediyor ve size yapılabilecek her kötülüğü düşünüyor olabilir.
                               
Dünyanın ilk çağdaş kültürünün ortaya çıktığı yer, kadim zamanlarda Oxus diye adlandırılan ve Orta Asya’nın bazı halkları tarafından tanrılaştırılan Amu Derya Nehrinin kıyılarının üzerindeydi.

İnanç insana verilmez. İnanç bir insanda doğar ve ondaki eylemlerini otomatik öğrenmenin sonucu olarak değil, yani yükseklik, genişlik, kalınlık, biçim ve ağırlık gibi otomatik çıkarsamalardan veya görme, işitme, dokunma, koklama veya tat alma gibi herhangi bir algılamadan değil de anlayıştan dolayı arttırır.

Anlayış, isteyerek öğrenilmiş bilgiden ve şahsen yaşanmış her tür deneyimden elde edilen özdür.

Kelimelerle inanç aşılamak birisinin yalnızca ekmeğine bakarak doymasını dilemek gibidir.

Bilgi, kelimeleri belirli bir sırada otomatik olarak hatırlamaktan ibarettir.

Anlayış varlığa götürürken, bilgi yalnızca onun içindeki geçici bir mevcudiyettir. Yeni bilgi eskisinin yerini alır ve sonuç, sanki boşluktan hiçliğe dönmek gibidir.

Kişi anlamaya çabalamalıdır. Yalnızca bu, Tanrı’ya götürür.
a)       İnsanın her şeyden önce objektif hakikati ve geçmişte dünya üstünde yaşanan gerçek olayları ilgilendiren bir bilgi yığınını şuurlu olarak algılaması ve özümsemesi
b)      Her türden istemli istemsiz deneyimlerin tüm sonuçlarını kendi içinde taşıması gerekir.


Hayatın her durumunda her zaman makul olan ile yararlı olanı bir etmeye çalış.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder